AP Kıbrıs Milletvekili Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek: Ege’deki kriz her iki ülke milliyetçileri tarafından kullanılıyor. Liderler milliyetçi hamasetle seçime gitme planları yapıyor. İki NATO üyesinin savaşmasına izin vermezler.

Milliyetçi liderler krizden besleniyor
Efes Tatbikatı (Fotoğraf: Depo Photos)

İbrahim VARLI

Türkiye ile Yunanistan arasındaki Ege Adaları geriliminde tansiyon düşmüyor. Avrupa Parlamentosu (AP) Kıbrıs Milletvekili Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, BirGün TV’de iki NATO üyesi arasında yaşanan gerilimin nedenlerini ve etkilerini anlattı.

>Türkiye ile Yunanistan arasında geçen yıl Doğu Akdeniz’de yaşanan kriz bu sene Ege’ye taşındı. Krizin arka planında ne var?

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler mevcut sorunlar nedeniyle sürekli gerilim meselesi olabiliyor. Bu gerilim zaman zaman tırmanıyor, zaman zaman da tansiyon düşüyor. Geçen yıldan itibaren iyi bir diyalog kurulmuştu, tansiyonun düşük kalmasını taraflar umuyordu ve bekliyordu. Ancak son gerilim son birkaç ayda yeniden yükselişe geçti. Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis'in ABD ziyareti önemliydi. İlk defa bir Yunan başbakanı ABD Kongresi’nde politikacılara hitap etti. ABD, genellikle Yunanistan ve Türkiye arasında bir denge politikası giderdi. Bu sefer Yunanistan’ın biraz daha öne geçtiğini gördük. Biden’ın, Erdoğan yönetimine bazı mesafelerinin olduğu biliniyor. ABD-Türkiye ilişkilerinde gerileme yaşanırken aksine Washington-Yunanistan ilişkilerinde iyileşme var. Amerika, Yunanistan’da üst açıyor, Miçotakis Kongre’de hitap edebiliyor, Türkiye F-16 almak isterken alamıyor. Bu ortamda birdenbire bir patlama olduğunu, Erdoğan’dan Miçotakis'e karşı bir öfke dalgalanması yaşandığını gördük. Son dönemde ABD tarafından Yunanistan’a daha fazla ilgi ve ihtimam gösterildiğini görüyoruz. Ama buradaki soru şu, ABD ve Batı dünyasının desteğiyle güçlenen AKP hükümeti nasıl oldu da bu ilişkileri bozdu? Neden AKP-MHP koalisyonu Yunanistan kadar kucaklanmıyor?

SEÇİME GİDİLİRKEN MİLLİYETÇİ DALGA YELKENLER ŞİŞİRİLİYOR

>> Neden bu öfke patlaması? Arka planında ne var?

Bunu biraz da şuna yoranlar var; Miçotakis, Erdoğan ile İstanbul’da yemek yiyip konuştuktan sonra oradaki mutabakatlara sadık kalmadı. Bu yüzden böyle bir gerilim yaşandı. Ama sonuçta gerçek olan şudur ki; Türk ve Yunan uyuşmazlıkları yarım asrı bulan uyuşmazlıklardır ve maalesef ki hiçbir konuda kalıcı bir ilerleme sağlanamamıştır. Sorunlar başında olduğu gibi duruyor, hatta giderek derinleşiyor.

Türkiye’de seçime gidilirken Erdoğan, milliyetçi hava yaratma, tahrik edici üslup kullanmayı benimsemişe benziyor. Hem Kıbrıs’ta hem Ege’de anlaşmaları gündeme getirerek Lozan Antlaşması'nı revize etmekten söz edilebiliyor. Parçalı bir yaklaşımla adalar silahlandırıldı, Lozan’da bu yoktu gibi bir şey söylüyor. Ama o adaların Türk askerinin 1974’te Kıbrıs’a çıkmasından sonra silahlandığını söylemiyor. İç politikadaki hamasi yaklaşım ve milliyetçi nutuklarla seçime gitme planları yapıyor.

Prof. Dr. Niyazi KızılyürekProf. Dr. Niyazi Kızılyürek

>> Benzer bir hamasi-milliyetçi yaklaşım seçim tartışmalarının yapıldığı Yunanistan’da da yok mu?

Her iki ülkede de uyuşmazlıklar konusunda benzer bir yaklaşım var. Siyasi elitler bu meseleyi kullanıyorlar ama çözmeye yönelmiyorlar. Hatta yarattıkları kamuoyu karşısında da çaresiz kalıyorlar. Yani siyasi elitler kamuoyunu hem tahrik ediyorlar hem de o kamuoyunu gerekçe göstererek çözüm yönünde adım atmıyorlar. Yaşanan tam olarak bir kısırdöngüdür. Bu, her iki ülke içinde geçerli. Yunanistan’da da sorunları çözmek adına somut adımlar görmüyoruz, hatta bırakınız sorunları çözmeyi sorunun adını koyma konusunda bile sorun yaşanıyor. Başka türlü söylersem iki taraf da Ege’deki uyuşmazlıkların neler olduğu konusunda bile hemfikir değil. Maalesef sorunu çözücü bir irade göremiyoruz her iki yakada da.

İKİ NATO ÜYESİ ÜLKENİN SAVAŞMASINA İZİN VERMEZLER

>> Sıcak bir çatışma veya savaş tehlikesi söz konusu mu?

Ege’deki gerginlik malum zaman zaman çok sıcak çatışmanın eşiğine geldi, ancak tehlikeden geri dönüldü. İki ülke de NATO üyesi ve kolay kolay iki NATO üyesi ülkenin sıcak bir gerilim, çatışma ortamına girmesini kimse istemeyecektir. Özelikle bu günlerde. Rusya’nın Ukrayna saldırısından sonra NATO’nun daha da Avrupa’ya yerleşmesi, yeniden canlanması, genişlemesi söz konusu. Finlandiya ve İsveç de NATO’ya katılıyorlar. Bu ortamda hiç kimse Türkiye ve Yunanistan’a çatışma alanı bırakmaz. Ama çözüme dönük iradenin olmadığı da bir gerçek. Bu durum hem Yunanistan hem de Türkiye halklarına mal oluyor.

>> Kıbrıs meselesi bu denklemde nasıl bir etkene sahip?

Türk-Yunan uyuşmazlıkları Kıbrıs sorunuyla başlayıp kötüleşti. Kıbrıs sorununu unutmamak gerekiyor. Yunanistan ve Türkiye 1930’lardan itibaren çok iyi ilişkiler, komşuluk iş birlikleri yaparken Kıbrıs sorununun patlak vermesiyle bu ilişkiler aksadı. Şu anda Kıbrıs sorunundan bağımsız olarak Ege’deki meseleler gündeme gelmeye başladı. Ama sorunun kökeni Kıbrıs ve Kıbrıs sorunu çözülmediği sürece de Türkiye ile Yunanistan arasında kalıcı bir yumuşama ya da anlaşma sağlamak mümkün olmayacak. Türk-Yunan sorunlarını Kıbrıs sorunları daha da ağırlaştırıyor. Ege’de ortak bir sürü kazanımlar varken, Kıbrıs çözülemiyor bir türlü. Üstüne üstlük AKP hükümeti bütün müzakere sürecini tıkıyor. Milliyetçi nutuklarla sorunları geçiştirmeye çalışıyor. Bu ortamda bir kalıcı çözüm perspektifi görünmüyor. Kıbrıs sorununun yakın zamanda çözülebileceğini söylemek maalesef ki mümkün değil. Böylesi bir ihtimal ufukta görünmüyor.

>> Ne yapmak gerekiyor?

Bu noktada ne yapılabilir sorusuna gelince bence bu noktada belki güven artırıcı önlemler paketi üzerinden iki toplumun yakınlaşması gündeme gelebilir. Kapsayıcı ve kalıcı bir çözüme gidemiyoruz. Güven artırıcı önlemler üzerinde yoğunlaşmak gerekli. Güven artırıcı önlemler paketini, benzer bir şekilde Ege için de düşünüyorum. Madem sorunlar çözülemiyor, iyileştirmelere bakmamız gerekiyor. Kıbrıs’ta bugün güven artırıcı önlemler paketinin uygulanması için bir takım girişimler var. Kıbrıs Rum tarafının ortaya koyduğu somut öneriler de var ve her ne kadar Türk tarafı bu önerilere hayır dese bile bu öneriler hem BM hem de Avrupa Birliği nezdinde kabul görülen öneriler. Örneğin, adanın kuzeyinde Maraş’ın BM denetiminde Rum sakinlerinin yerleşimine açılması, bunun karşılığında da Ercan Havaalanı’nın uluslararası uçuşlara açılması. Bu Kıbrıs’taki Türkler açısından fevkalade olabilir çünkü adanın kuzeyinin uluslararası ticarete bağlanması açısından önemli. Rusya-Ukrayna savaşından sonra Avrupa Birliği alternatif gaz arayışında. Doğu Akdeniz’deki doğalgazın tarafların yararına kullanılabileceğini düşünüyorum. Türkiye de dahil olmak üzere, bu doğalgaz Türkiye üzerinden Avrupa Birliği’ne gidebilir. Yani iyi niyetle yapılabilecek çözümler var. Madem siyasi elitler milliyetçi nutuklar arkasına saklanıp sorunu çözemiyorlar, bu alanlarda iyileştirmeler yapılabilir.

Kıbrıs’ta henüz ateşkes anlaşması bile imzalanmadı. Ada’yı ortadan bölen bir çizgi var ama ateşkes anlaşması yok. O yüzden madem kapsayıcı çözüme gidilemiyor, güven artırıcı önlemlerle risk faktörlerini aşağıya çekmek ve ortak yararlar etrafında bazı çareler düşünmek en aklıselim olan çözüm yolu.

>> Çözüm yolundaki en büyük engel nedir?

Öyle bir yerdeyiz ki bu tür konular –Ege, Doğu Akdeniz, Kıbrıs- her iki ülkede de “milli konular” olarak kodlanıp adeta “milli tabular”a dönüştürülüyor. Milliyetçi elitlerin, milli konuları tabulara dönüştürmesi çözüm imkanlarını maalesef sınırlandırıyor. Her iki taraf da hem Kıbrıs hem de Ege’de kazanabileceği bir takım adımlar atabilir ama bunun için siyasi elitlerin bu tür çok “hassas” konuları iç politika malzemesi yapmaktan uzak durması gerekiyor. Ancak maalesef o noktada değiliz.

>> Bu sorunlar denkleminde Amerikan etkisi nedir?

Yunanistan ve Türkiye 1952’de NATO üyesi oldular. İki ülke de Amerika’nın çok ciddi etkili olduğu ülkeler, hem soğuk savaş döneminde hem de sonrasında. Bu iki ülke Batı dünyasıyla, başta Amerika’yla çok yakın ilişkiler hatta bağımlılık ilişkisi içindeyken bir yandan da kendilerince hep “milli hesaplar” peşinde oldular. Kıbrıs sorununda da bir yandan Amerika’ya bağlılık sürerken diğer yandan da bir ülke “enosis” diğeri “taksim” gibi kendi “milli meseleleri” peşinde koştu. Eğer bir Türk-Yunan savaşı çıkmamış ise bunca yıllık Kıbrıs geriliminde bu Amerika’ya olan bağlılıktan olmamıştır. Bildiğiniz gibi Amerikalılar defalarca müdahale edip Kıbrıs’ta savaşma noktasına gelen Türkiye ve Yunanistan’ı savaştan alıkoydu. Benzer şekilde yine Batı dünyası ne Yunanistan’ın milli taleplerini tam olarak kucakladı ne de Türkiye’nin taleplerini. Yani ne enosis, ne taksim savunuldu. Bu yüzden her iki ülkenin de zaman zaman Amerika’ya kızdığını görüyoruz.

>> Milliyetçi histeriler yükselirken ne yapmalı?

Bu noktada belki güven artırıcı önlemler paketi üzerinden iki toplumun yakınlaşması gündeme gelebilir. Kapsayıcı ve kalıcı bir çözüme gidemiyoruz. Madem sorunlar çözülemiyor, iyileştirmelere bakmamız gerekiyor. Kıbrıs’ta bugün güven artırıcı önlemler paketinin uygulanması için bir takım girişimler var. Kıbrıs Rum tarafının ortaya koyduğu somut öneriler de var, ve her ne kadar Türk tarafı bu önerilere hayır dese bile. Örneğin, adanın kuzeyinde Maraş’ın BM denetiminde Rum sakinlerinin yerleşimine açılması, bunun karşılığında da Ercan Havaalanı’nın uluslararası uçuşlara açılması. Yani iyi niyetle yapılabilecek çözümler var. Madem siyasi elitler milliyetçi nutuklar arkasına saklanıp sorunu çözemiyorlar, bu alanlarda iyileştirmeler yapılabilir. Sola da çok iş düşüyor, ancak öyle solcular görüldü ki Yunanistan’da Makarios’u, Türkiye’de de Denktaş’ı antiemperyalist ilan ettiler. Oysaki Makarios ve Denktaş anti emperyalist değillerdi, sadece milli emeller peşinde koşturuyorlardı. Amerikalılar da onların istediği her şeyi vermiyordu çünkü denge politikası bunu gerektiriyordu.

>>Halklara düşen nedir?

Halkların kendilerini milliyetçilikten kurtarmaları gerekiyor. Ancak basın sabah akşam milliyetçilik pompaladığı, eğitim sisteminin milliyetçiliği-şovenizmi öğrettiği böylesi bir ortamlarda yurttaşların kendilerini bundan korumaları gerçekten zor. Burada anti milliyetçi elitlere, solculara büyük görevler düşüyor. Özelikle meselelere tek taraflı bakmamak önemli. Milliyetçi söylemin ilk yaptığı şey empatiyi ortadan kaldırmaktır. Bir bakıyorsunuz Yunanlılar Türklerle, Türkler de Yunanlılar ile empati yapamıyorlar. Kıbrıs’taki Türkler ile Kıbrıs’taki Rumlar da birbirlerine empati yapamıyorlar. Oysaki empati milliyetçiliğe karşı bir çare olabilir. Türkiye-Kıbrıs-Yunanistan üçgeninde çözülemeyecek hiçbir sorun yok. Bunu bilmek zorundayız. Dolayısıyla halkların yakınlaşmasını teşvik etmek, ilişkileri kuvvetlendirmek daha aktif şekilde milliyetçiliğe karşı önlem almak, tek tipçi anlatımları eğitim sistemini mümkün olduğu kadar eleştirisel biçimde ele almak gerek. Bu yakınlaşma için elimizden geleni yapmak zorundayız, başka da bir çare yok. Yunanistan ve Türkiye’de ciddi milliyetçi elitler, kesimler var. Kıbrıs sorunundan yola çıkarak görüyorum ki, ağırlıkla çözüm imkanlarını ortadan kaldıranlar bizzat milliyetçi Kıbrıslı Türk liderler, milliyetçi Rum liderler olmuştur. Dış etkenler bir yana, Kıbrıs’ın ana sorunu milliyetçi elitlerin yaklaşımlarından kaynaklanıyor.