Her birimizin onlarca farklı talebi var. Ancak tek bir ana talep hepimizi derleyip toparlıyor: Tek adam rejimine son vermek, otoriterlikten kurtulmak. Bu ortak talebe dikkatle yoğunlaşabilir ve önceliklerimizi buradan çıkartabiliriz.

Milyonların ortak talebi: Olağanüstü hal devletine son vermek
Fotoğraf: Engin Çolakoğlu

Ş. Can Atalay - Avukat - Silivri Cezaevi’nden yazdı. (Silivri 9 No’lu Cezaevi A/47).

Çalkantılı dört günün ardından tek adam rejimine son vermekte kararlı milyonlarca yurttaşın müdahalesi, masadan kalkanı ağır biçimde cezalandıracağını göstermesi, Millet İttifakı’na çeki düzen verdi. İttifakın ortak adayının var olan rejimden zarar gören, değişimi arzulayan her kesime açık tutumu, ilişkiler kurması, HDP ile diyalog adımları, geçiş sürecinde ortaklaşan öncelikler demokratik toplumsal dalgayı ortak aday çevresinde daha da birleştirdi.

Gezi’de nasıl otoriterliğe karşı aynı dertten mustarip milyonlar demokratik itirazını alıp farklılıklarıyla yan yana yürüdüyse, seçim süreci başlar başlamaz her görüşten milyonlarca yurttaş otoriterliğe karşı sandığa doğru ortak bir yürüyüş başlattı. Gezi’nin demokratik, çoğulcu, farklılıkları ile birlikte bir arada olmaya ve bir arada yaşamaya çağıran sesi, seçim sandıkları üzerinde yeniden yankılanacak. Her birimizin onlarca farklı talebi var. Ancak tek bir ana talep hepimizi derleyip toparlıyor: Tek adam rejimine son vermek, otoriterlikten kurtulmak.

***

İşte bu ortak talep üzerinde dikkatle yoğunlaşabilir ve önceliklerimizi buradan çıkartabiliriz.

Ülkemizi, toplumsal ve siyasal yapının her yanına dal budak salmış bir çevre kuşatmış durumda. Bu çevre, adım adım tüm gücü kendi elinde toplayarak demokrasinin “d”sinden ve hukukun “h”sinden söz edilemeyecek bir memleket yaratmayı neredeyse başardı! Türkiye epey zamandır artık bir hukuk devleti değil, olağanüstü hal devleti durumunda.

“Türkiye’de hukuk devleti hep eksik, demokrasi hep gedikti” diyecek olanlara katılırız; ancak bu genel doğrunun söylenmesinin memleketin karşı karşıya bulunduğu bu tehlikeli durumu gölgelemesine izin vermemeliyiz.

Hukuk devletinin farklı biçimlerinden söz edebiliriz. Ama hukuk devleti esas olarak tanımlanmış, herkesçe önceden bilinen kurallı devlet işleyişidir. Bugün ülkemizde kuralların yırtılıp atıldığı kalıcı olağanüstü hal devlet işleyişi adım adım kurumsallaştı.

Günümüzde başta adalet olmak üzere kurumların tamamı, iktidara kümelenmiş, toplumsal ve siyasal yapının her yanına dal budak salmış çevrenin kendi iktidarının devamı için tanımladığı bir “beka”ya göre işliyor. Günümüzde idarenin işleyişinin temel ilkesi, bu çevrenin iktidarının bekası için her türlü önlemin alınması ve uygulanmasıdır.

***

Olağanüstü durumlar, bizler tasvip etmesek de olağanüstü hal yasalarıyla ve bu yasalarda tanımlanan kurumlarca uygulanageldi. Bugünü daha tehlikeli yapan, görünürde kurallı hukuk devleti işleyişi varken somutta sistemin olağanüstü hal devletine göre işlemesidir. Aynı mahkeme, aynı kurum, önüne gelen konu eğer beka kapsamındaysa birdenbire olağanüstü hal kurumuna dönüşmekte, kararlarını iktidarın tanımladığı beka durumuna göre vermektedir. Bu durum nüfus idaresinden, gazetelere ilan ve gazetecilere sarı basın kartı veren kurumdan medyayı denetleyen RTÜK’e kadar tüm devlet işleyişi için geçerlidir.

“Olağan devlet işleyişi memleketin tüm sorunlarını çözmez” diyenler kuşkusuz haklıdır. Ancak hakların ve özgürlüklerin korunmasından bahsedebilmek için öncelikle onların biçimsel hallerinin dahi savunulması ve siyasal iktidarın biricik meşruiyet kaynağı olan “egemenlik” tarafından konulmuş kurallara uymasının sağlanması zorunludur. “Hukuk devleti”nin kazanılması, “hukukun üstünlüğünün tesisi” bu karanlığın aşılmasının hem simgesi, hem ilk adımı hem de ölçütüdür.

***

Her yanı saran toplumsal, siyasal, ekonomik krizlerin günümüzdeki ana nedeni olağanüstü hal devleti işleyişidir. Olağanüstü hal işleyişi aşılmadan bu krizlerin hiçbirinin tek başına aşılması mümkün değildir. Çünkü ülkemizde hukuku üstün kılmak, ekonomi, siyaset, günlük yaşam dahil her alanda keyfiyete son vermek, bugün kanunlar karşısında dokunulmaz hale gelen çevreleri hizaya koymak ve her alanda kurallı bir kurumlar işleyişini yeniden oluşturmak demektir.

Dilimiz, inancımız, etnik kökenimiz ve dünya görüşü farklılıklarımızla omuz omuza istibdatı aşacağız. Çünkü farklılıklarımızla birlikte ortak yaşamımızın garantisi, istibdatın ötesinde başlayan demokratik cumhuriyetle mümkündür.