Bolivya’da Evo Morales’in seçime hile karıştırdığı iddialarını çürüten yeni bir araştırma yayımlandı. Buna ilk defa tanık olmuyoruz. Fakat Bolivya’da demokrasi katledildi ve bu durum sözde ‘demokratların’ umrunda bile değil

Morales aklandı: Dünya görmezden geliyor

BRANKO MARCETIC
Çeviren: Fatih Kıyman

Hatalar kabul edilebilir. Bazen bir evrakta rakam hatası yaparsınız ve düzeltmek için sayısız e-posta atmanız, bir ton telefon görüşmesi yapmanız gerekir. Bazen asılsız oy hırsızlığı iddialarını sorgulamaksızın tekrar edersiniz ve bir bakmışsınız sağcıların darbesine destek olmuşsunuzdur. Hepimiz insanız.

New York Times gazetesi son günlerde ‘hay aksi’ dedirten bir raporu haberleştirdi. Geçen sene Bolivya’da yapılan seçimlerde, Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in oy çaldığı iddialarının asılsız olduğu anlaşılıyordu. Anımsayacak olursak, geçen seneki seçimlerde oylar sayılırken, Morales’in oyları son ana kadar düşük seyretmişti. Fakat Morales son anda farkı açıp, ilk turda seçilmek için gereken on puanlık farkı yakalamıştı. Bu ani sıçrama Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) tarafından ‘açıklanamaz’ şeklinde yorumlanmıştı ve Morales’in oy hırsızlığı yaptığı iddialarına kanıt olarak sunulmuştu.

OYLARIN ARTMASI

Pennsylvania ve Tulane Üniversiteleri’nden araştırmacıların yayımladığı yeni bir araştırma, bunun tam tersini ortaya koyuyor. Morales’in oylarını son anda artırmasını rakamsal olarak açıklamak gayet mümkündü ve hatta yaşananlar Brezilya, Kolombiya ve hatta Bolivya’daki seçimlerde defalarca yaşananlarla da örtüşüyordu. OAS bu seçimlerden hiçbirinde düzensizlik tespit etmemişti. Hatta rakamlar Amerikan liberllerinin çok iyi bildiği ABD seçimlerinde yaşananlarla da benziyordu.

Raporda, “Araştırmacılar ABD’de son anda sayılan oyların genellikle Demokratların lehine çıktığını gayet iyi bilir. Çünkü genç ve farklı etnik kimliklere sahip seçmenler posta aracılığıyla oy vermeye daha yatkındır. Bunlar da genellikle oy sayımının ikinci gününde sayılır” deniyor. “Siyasetçiler ve bilirkişiler bu oy kaymasını sık sık hile olarak yorumlasalar da araştırmacılar sonucun öngörülebilir olduğunu tespit eder. Bolivya’da sonuçların son anda değişmesi, bu şekilde açıklanabilir.”

ÖNGÖRÜLEBİLİR YÜKSELİŞ

Bu araştırma yeni yayımlandı fakat ulaştığı bulgular yeni sayılmaz. Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi de Morales’in oylarının sayım esnasında 11 saat boyunca yükselişe geçmesinin öngörülebilir olduğunu tespit etmişti. Bir önceki seçimde güçlü destek aldığı bölgeler, sonuçları geç raporluyordu. Benzer şekilde, OAS’ın sonuçlarda düzensizlik olduğu iddiası, MIT’ten iki araştırmacı tarafından daha Şubat ayında tartışmaya açılmıştı.

Morales’in ülkede dördüncü kez seçilme ihtimali tüm dünyada panik yaratmıştı. Dolayısıyla bu gelişmelerin gündeme bomba gibi düşmesi beklenirdi. Seçim sonuçları tartışılırken Times, Washington Post, BBC, Financial Times, NPR ve Associated Press gibi yayın organları hep bir ağızdan ‘otoriter lider’ Morales’in demokrasiyi ayaklar altına aldığını ima ediyorlardı. Hepsi Morales’in oylarının son anda yükselişinden dem vuruyor, OAS’ın açıklamasına yer veriyor, Avrupa Birliği’nin ‘kaygılı’ açıklamasına işaret ediyorlardı. Bazıları ‘ima etmekten’ de ileriye gidiyordu.

HIRSIZLIK SUÇLAMASI

Washington Post, şu görüşe yer veriyordu: “İkinci tura kalıp seçimi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmak istemeyen Evo’nun seçimi alenen çalmaya çalıştığı sonucuna varmamak güç.” Bunu söyleyen Inter-Amerikan Diyalog isimli düşünce kuruluşuydu. Bu kuruluşun tüm finansmanı şaibeli şirketlerden geliyor. Dünyada ‘demokrasiyi geliştirmesiyle’ meşhur USAID de destekçiler arasında ve bu kurum Morales tarafından 2013 yılında Bolivya’dan ihraç edilmişti.

Sağ görüşlü American Enterprise Enstitüsü’nden Roger Noriega “Morales gibi yeni dönem solcuları için demokrasi otobüs gibidir: Gitmek istedikleri yere kadar gider, sonra otobüsten inerler” yazıyor, Morales’i alenen ‘oy hırsızlığıyla’ suçluyordu.

Hükümetine karşı alenen baskı uygulayan medya aktörleri ve uluslararası kurumlar karşısında Morales, seçimleri tekrar etme sözü dahi verdi. Bunun yerine ordu ülkeyi terk etmesini söyledi ve Morales, evi askerler tarafından basılmadan hemen önce ülkeden ayrıldı.

‘DEMOKRATİK’ DARBE

Times gazetesi en azından sorumlu davrandı ve yeni yayımlanan araştırmayı da haberleştirdi. Fakat Times ve Intercept’ten Glenn Greenwald dışında Anglofon medyanın tamamı bu yeni araştırmayı görmezden geldi. Garip… Çünkü Bolivya demokrasisini ayaklar altına alan Morales değil, şu an halen iktidarda olan sağcı hükümet.

Seçilmeden iktidara gelen aşırı sağcı Jeanine Anez önderliğindeki sözde ‘geçici’ hükümet, sözde liberal demokrasi savunucuları Yascha Mounk gibilerinin Morales’i suçlamak için dayanaksızca ortaya attıkları ‘otoriterleşme’ ve ‘gayrimeşru iktidar’ iddialarının vücut bulmuş hali. Anez hükümeti iktidarı devraldığından beri basını ve hak savunucularını baskı altına aldı. Yaklaşan seçim mart ayında ertelendi, çünkü kaybedeceklerdi. Halbuki bir an önce seçim yapılmasını sağlamak Anez’in başlıca göreviydi ve koltuğa oturduğunda verdiği ilk söz de ‘aday olmayacağım’ olmuştu.

HAKSIZ SUÇLAMA

Morales seçim yasasını değiştirerek tekrar aday olduğu için otoriterleşmekle, hatta ‘darbe’ yapmakla suçlanmıştı, halbuki dünyada bu kısıtlamaya sahip olmayan birçok demokrasi var. İki dönem kısıtlaması ABD’de 1947’de uygulamaya girdi ve geçmişte Ronald Reagan ve Bill Clinton da dahil olmak üzere birçok lider tarafından da eleştirildi. Liberal demokrasinin savunucusu Avrupa Birliği nerede?

Birleşik Krallık’ta yapılan son genel seçim esnasında yaşananları hatırlarsak, bir şeyler öğrenebiliriz. İşçi partisi lideri Jeremy Corbyn, Bolivya’da yaşananları ‘darbe’ olarak tanımlamıştı. Guardian gazetesinin diplomatik editörü ise ‘popülizm karşıtı paniğin’ esiri olmuştu. Corbyn’in çıkışını ‘şaşırtıcı’ buldu ve kimi kaynak gösterdi dersiniz? OAS. Guardian’ın eş yayın organı Observer ise Bolivya’da ‘demokrasinin halen hayatta’ olduğunu yazıyordu. Bu cümleler yayımlanmadan bir gün önce Morales yanlısı eylemciler sokaklarda öldürülüyordu.

GÜCE BAŞKALDIRI

Bolivya’da yaşanan süreçte liberal merkez siyasetin son birkaç senedir şekillendirdiği ‘popülizm karşıtı’ söylemlerinin meyvesi. Demokrasiyi ve medeni hakları ‘popülistlerden’ korumaya çalıştıklarını iddia ediyorlar. Trump ve Orban gibi aşırı sağcıları da, Podemos ve Morales gibi solcuları da bu ‘çuvala’ doldurup geçiyorlar. Bu iddiaları tekrar edenler bazılarının, bunlara yürekten inandığına şüphe yok.

Fakat kimi için bertaraf edilmeye çalışılan ‘asıl düşman,’ küresel servete ve güce başkaldıranlar. Başkaldıranlarla mücadele etmek için demokrasi ve medeni haklar feda edilecekse, varsın olsun.

Yapılan kamuoyu araştırmalarında, demokrasiye düşman asıl kesimin sağcılar ya da solcular değil, ‘merkez görüştekiler’ olduğu anlaşılıyor. Noriega’dan alıntı yapacak olursak, istediği yere gidene kadar binip ‘otobüse’ atlayıp, hedefine ulaştığında inen bir kesim varsa onlar da sözde liberal demokrasinin savunucularıdır.

Kaynak: Jacobin