Ortadoğu ülkeleri, 2016-2020 yıllarında dünyada satılan tüm silahların yüzde 33'ünü ithal etti ve bu payın yarısından Mısır ve Suudi Arabistan sorumlu.

Moskova’nın silah deposu Ortadoğu

ALEXEY KHLEBNIKOV
Çeviri: Setenay Kızılkaya

ABD'den sonra dünyanın en büyük ikinci silah üreticisi ve ihracatçısı olan Rusya, önümüzdeki dönemde bölgedeki silah anlaşmalarını artırmayı ve kendisine daha fazla döviz girişi sağlamayı hedefliyor. Rusya, geçen hafta yedincisi düzenlenen Uluslararası Askeri-Teknik Forumu, Ordu 2021’e ev sahipliği yaptı. Bu fuar, Rus silah ihracatını artırmayı ve dünyadaki ortaklarla askeri işbirliğini geliştirmeyi amaçlıyordu.

Bu yıl fuar, yaklaşık bin 500 yerli ve yabancı firmanın yanı sıra, 35 ülkeyi temsil eden 800'den fazla katılımcı çekti. Ulusal delegasyonların yarısına savunma bakanları veya yardımcıları başkanlık etti. Ortadoğu devletleri, Rusya ile sık sık askeri anlaşmalar imzaladıkları forumun müdavimleri arasında yer alıyor.

Geçen hafta Mısır ve Suudi Arabistan, Rusya ile askeri işbirliği anlaşmaları imzaladı. Rusya'nın Ortadoğu ülkeleriyle, özellikle de silaha harcayacak çok parası olan Suudi Arabistan ve Mısır'la askeri işbirliğini genişletme arzusunda yeni bir şey yok. Rusya'nın Suudi Arabistan ile askeri ortaklığı, Moskova'nın Riyad ile müzakereleri gerçekleştirmesinden yaklaşık beş yıl önce başlamıştır ve tamamen yenidir. Rusya Cumhurbaşkanı, çeşitli vesilelerle hem Kral Salman hem de Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile askeri işbirliğini görüştü. Rusya Savunma Bakanlığı'na göre, son üç yıldır Moskova ve Riyad aktif olarak askeri-teknik işbirliği üzerinde çalışıyor. Suudiler, Rusya'nın en gelişmiş silahlarını satın almaya istekli.

Moskova ve Riyad arasında devam eden görüşmelere rağmen, henüz milyarlarca dolarlık bir satış anlaşması yapılmış değil. Her ihtimalde, geçen hafta imzalanan anlaşma, askeri-teknik alanda kabul edilebilir işbirliği koşulları arayan iki taraf arasındaki daha önceki görüşmelerin bir devamıydı.

SINIRLI BİR İŞBİRLİĞİ

Birincisi, Suudi Arabistan'ın ABD ile olan stratejik bağları göz önüne alındığında, Riyad'ın Moskova ile yakın zamanda Amerikalılarla karşılaştırılabilir düzeyde bir askeri işbirliği yapması pek olası değil. Mısır ve Suudi Arabistan, ABD'nin uzun süredir müttefiki ve onun teknolojik ve mali yardımına bağımlılar. Suudi Arabistan, silahlarının yüzde 79'unu ABD'den alırken; Mısır, Washington’dan yılda 1,3 milyar dolarlık yardım alıyor. Bu para da ABD silahlarını satın almak için harcanıyor.

Mısır; 2015-2020 arasında ABD'den silahlarının yalnızca yüzde 14'ünü, 2009-2018 arasında ise Rusya'dan yüzde 31'ini ithal etti. 1,3 milyar dolarlık ABD yardımı, Mısır'ın 3,8 milyar dolarlık yıllık askeri bütçesinin yüzde 34'ünü oluşturuyor. Ayrıca Mısır, askeri harcamalarını çeşitlendirdi: Son beş yılda Mısır, askeri ithalatının yüzde 28'ini Fransa'dan yaptı.

İkincisi, Rusya bir süredir ABD yaptırımlarının baskısı altında bulunuyor. Bu da Moskova'nın yeni silah sözleşmeleri imzalama ve mevcut olanları uygulama kabiliyetini engelliyor. Ağustos 2017'de, dönemin ABD Başkanı Donald Trump, Moskova'yı “ABD'nin kötü niyetli olarak değerlendirdiği eylemler nedeniyle” cezalandırmayı amaçlayan “Yaptırımlar Yoluyla Amerika'nın Düşmanlarına Karşı Mücadele Yasası”nı (Caatsa) imzaladı. Mevzuata göre, Rusya'nın savunma ve istihbarat sektörleriyle ticaret yapan ülkeler, ikincil yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Washington, Rus “Su-35” savaş uçakları ve “S-400” füze sistemleri satın alması nedeniyle, Pekin'e de ikincil yaptırımlar uyguladı. Ayrıca, Türkiye ve Mısır'ı, Moskova ile askeri işbirliği konusunda baskı altına alıyor.

Caatsa, Moskova'nın Hindistan ve Cezayir gibi uzun süreli ortakları ile Vietnam, Pakistan, Katar, Endonezya, Kuveyt, Suudi Arabistan ve BAE gibi yakın zamanda askeri-teknik ilişkiler geliştirmeye başladığı ülkeler de dahil olmak üzere; birçok başka ülkeyi ikincil yaptırım riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Ancak Moskova'nın, Kahire ve Riyad'ın ana müttefiki olarak Washington'ın yerini almak için ne bir arzusu ne de kapasitesi var. Bölgedeki silah satışlarını artırmak için durumdan yararlanmaya çalışacak ve bu da kendisine daha fazla döviz girişi sağlayacaktır. Ancak bu, Suudi Arabistan ve Mısır'ın ABD'den, Rusya'ya stratejik olarak yeniden yönlendirilmesine yol açmayacak. Peki, Rusya'nın satış baskısını ne yönlendiriyor?

MUHTEMEL SİLAH PAZARLARI

ABD'den sonra dünyanın en büyük ikinci silah üreticisi ve ihracatçısı olan Rusya'nın pazar payını artırmada çıkarı var. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün yıllık raporuna göre, 2016'dan beri Suudi Arabistan ve Mısır, küresel silah ithalatının sırasıyla yüzde 11 ve yüzde 5,8'i ile dünyanın en büyük üç silah ithalatçısı arasında yer alıyor. Ortadoğu, dünyada en hızlı büyüyen silah pazarı ve Rusya gibi silah üreticileri için en çekici ve kazançlı pazar.

Ortadoğu ülkeleri, 2016-2020 yılları arasında dünya çapında satılan tüm silahların yüzde 33'ünü ithal etti ve bu payın yaklaşık yarısından Mısır ve Suudi Arabistan sorumlu. Büyük silah üreticisi ülkeler arasındaki rekabetin bu kadar şiddetli olmasına şaşmamalı.

Aynı dönemde Rusya, silah satışlarını bölge ithalatının yüzde 13'üne çıkardı. Moskova, Mısırlılar ve Suudilerle işbirliğini ilerletme girişimlerini açıklayacak şekilde, satışlardaki bu eğilimi açıkça sürdürmek istiyor.

DENGELEYİCİ BİR HAREKET

Son on yılda, bölgedeki ve ABD'deki olaylar, Moskova'nın daha çekici bir ortak haline geldiği koşulları yarattı. Ortadoğu ülkeleri, tüm yumurtalarını tek bir ABD sepetine koymaktan kaçınmaya başladılar. Bu bağlamda Rusya, birçok Ortadoğu devletinin Amerika ile eskiden beri devam eden özel bağlarını dengelemeye yardımcı oluyor. Moskova, bölge ülkeleri için, ABD ile yaptıkları görüşmelerde uygun bir pazarlık kozu haline geldi.

Bölgede küresel güçlere yönelik değişen tutumlar, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin ABD'ye daha temkinli yaklaşmaya başladığı 2010’dan itibaren, “Arap Baharı ayaklanmalarıyla” birlikte değişmeye başladı. O zamanlar Washington, uzun zamandır müttefikleri olan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Tunus lideri Zine el Abidin Ben Ali'yi desteklemiyordu. Aslında, onlara ihanet etti.

Sonuç olarak, Mısır, Tunus ve bölgesel ABD müttefikleri Suudi Arabistan, BAE, Katar vb. ülkelerdeki siyasi elitler, güvenlikleri açısından ABD'nin kendilerine olan bağlılığından şüphe etmeye başladılar.

Ardından, 2015’te İran nükleer anlaşması yapıldı. ABD Başkanı Barack Obama'nın İran'la angajman politikası, Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafında şüpheleri daha da artırdı. Ek olarak, Eylül 2015'te Rusya, ordusunu Suriye'ye konuşlandırdı. Rusya’nın Suriye ihtilafına dahil olması, savaşın gidişatını değiştirdi ve bu durum, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetini devirmeye çalışan bölgesel aktörleri, Moskova'nın yeni rolünü dikkate alarak, politikalarını düzenlemeye zorladı.

Son olarak, Amerika'nın 2010'ların başında kaya petrolünü buluşu, yerli petrol üretiminde keskin bir artışa yol açtı. 2008 ve 2019 yılları arasında ABD petrol üretimi günlük 5 bin varilden (BPD) 12 bin BPD'ye yüzde 140 oranında artarken, petrol ithalatı 13 bin BPD'den 7 bin 800 BPD'ye (yüzde 24) düştü. Körfez bölgesinden petrol ithalatı bu dönemde üç kat düştü ve bu durum, bölgenin Washington için stratejik önemini oldukça azalttı.

ABD petrol ithalatındaki bu değişiklik ve 2014'teki petrol fiyatlarındaki keskin düşüş, Moskova ile Riyad'ı birbirine yaklaştırdı ve iki ülkenin petrol üretim ve ihracatını koordine etmek için Opec Plus'ın ortaya çıkmasına neden oldu. Ayrıca, onlarca yıldır yalnızca ABD'ye odaklanan bölge ülkelerinin ortaklıklarının çeşitlendirilmesine de katkıda bulundu.

Ancak Rusya ile Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki bu askeri anlaşmalar, siyasi bağlılıklarda büyük bir değişiklik olarak görülmemelidir.

Rusya-Mısır askeri-teknik işbirliği, silah satışının ötesine geçtiği ve terörle mücadele işbirliği ve yıllık ortak askeri tatbikatları içerdiği için Rusya ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiden çok daha gelişmiş ve kapsayıcı.

Moskova-Riyad ortaklığı yavaş gelişirken, Rusya'yı Suudi Arabistan'ın kilit ortaklarından biri yapan bir sonraki seviyeye itebilecek hiçbir temel faktör bulunmadığından, bu ilişkinin olası başarısı hakkında çok az iyimserlik var gibi görünüyor.

Kaynak: Middle East Eye