Ülkenin her yeri gecekondu mahalleleriyle ve sefaletle dolu. Ülkedeki su kıtlığı felakete gebe. Bir tümör gibi büyüyen faşist askeri kuvvetler ülkenin selametini tehdit etmekte. Mübarek’in ülkeye bıraktığı, Sisi’nin vahşetle sürdürdüğü miras işte bu

Mübarek’in acı mirası

Sam Hamad

Muhammed Hüsnü Mübarek öldü. Enver Sedat’ın 1981 yılında suikasta uğramasıyla koltuğu devralan zorba, 2011 yılına kadar ülkeyi neredeyse 30 sene yönetti. 2011 yılında milyonlarca Mısırlı sokağa çıktı ve Mübarek’in zalim, açgözlü rejimine karşı ayaklandı. İnsanları bir araya getiren şey ise paylaştıkları çaresizlik ve ekonomik sıkıntılardı.

1981’de Enver Sedat’ı öldüren Halid el-İstanbuli, kıvanç içinde sarf ettiği “Firavunu öldürdüm!” lafıyla bilinir. El-İstanbuli firavun yakıştırmasını Sedat’a uygun görmüştü çünkü ondan sonra gelen Mübarek’in neler yapacağından henüz habersizdi. Mübarek, ülkenin modern tarihinde görmediği türden bir firavundu. El intifa denen liberalleşme dönemini Sedat başlatmıştı. Nasırcılığın kumanda ekonomisinden uzaklaşarak özel sektöre yönelen politikalarla yerli ve yabancı yatırımlarda yeni bir döneme girildi. Mübarek ise Nasır’ın Sosyalist Birliği’nden ayrılan sağcıların Ulusal Demokrat Partisi’nin (UPD) kuruluşunda etkili oldu.

Sedat’ın demokratik açılım kisvesi altında yürürlüğe koyduğu bazı değişikliklerin ve UDP’nin isminden varılacak sonuçların tersine, bu yeni düzenin asıl amacının parti devleti kurarak ülkeyi Nasırcı ekonomik politikalara karşı duran siyasi elitlerin kontrolüne sokmaktı. Yeni sistemin hırsızlık üzerine kurulu ahbap çavuş düzeni olduğu açıktı. Nasırcılar yönetim sınıfının dışına itildi, yerlerine Sedat’ın serbest piyasa yanlıları geçti.

Mübarek ve Amerikancılık

1973 savaşının ardından İsrail ile imzalanan ‘barış anlaşması’ ile ve Mısır’ı Amerikan himayesine sokan askeri yardım anlaşması ile birlikte Mısır, Nasır’ın ‘tarafsız’ ve ‘Arap birliği’ yanlısı vizyonundan uzaklaşarak Amerikan yanlısı dünya düzenine yöneldi.

Sedat bu yeni gelişmeler karşısında Mısır’ın küresel hatta yerel bir oyuncu olarak bağımsızlığının büyük oranda yitirileceğini anlıyordu. Ayrıca Mısır’ın özel sektör ve kamu odaklı yatırımlar arasında bir denge yakalaması gerektiğinin de bilincindeydi.
Mübarek’in böyle kaygıları yoktu.

Sedat’ın saldırgan otoriter rejimini Mübarek iktidara gelir gelmez daha da sıkılaştırdı ve Sedat’ın suikastını fırsat bilerek 30 yıl sürecek olağanüstü hal ilan etti, böylece en temel özgürlükleri dahi kısıtlama şansı buldu. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü… bunlar Sedat döneminde zaten sallantıdaydı.

Ordu Destekli Kleptokrasi

Mübarek’e çok daha radikal ‘neoliberal’ reformlar yapacak imkânı veren koşullar işte bunlardı. Bu reformlar toplumu çöküşün eşiğine getirdi ve insanların rejime düşman kesilmesini kaçınılmaz kıldı. Fakat medyanın kontrolünü elinde tutuyordu ve Mısır’ın güvenlik güçleri gitgide büyürken muhalif seslerden korkmaksızın her dilediğini yapacak imkânı vardı.

Devlet kaynakları ya iktidardaki elitler ya yardakçı şirketler tarafından hortumlanıyordu. Önceleri düzgün işleyen sosyal refah sistemi paramparça oldu, kaliteli eğitim veren devlet okulları gitgide niteliksiz hale geldi. Ülke ekonomisini ‘yeniden yapılandıran’ hırsızlar, rejimi yolsuzluk üzerine ve ekonomik fırsatların yabancı şirketlere peşkeş çekilmesi üzerine kurmuşlardı.
Askeri elitler ülkenin ‘ileri gelenleri’ konumundayken, yeni dönemde Mübarek’in ekonomik çıkarlarını gözetmeye koyuldular. Askeri Kuvvetler Yüksek Şurası yalnız ülkenin savunmasıyla değil, yağmalanmasıyla da ilgileniyordu. Elitler yüksek duvarlı sitelerde yaşamaya başladılar ve ülkenin dört bir yanında gecekondu mahalleleri türedi. Mübarak’in IMF ve Dünya Bankası destekli politikaları yüzünden milyonlarca Mısırlı yoksullukla pençeleşir oldu.

Mübarek ABD’nin tetikçiliğini yapmaktan da çekinmiyordu. Filistinliler için adaleti tesis etme kisvesiyle varılan ‘barış anlaşması,’ Mübarek’in ülkeyi İsrail’e yaklaştırması için kullanıldı ve kaybeden daima Mısırlılar ve Filistinliler oldu.

Mübarek’in Düşüşü

Mübarek yönetiminin Mısır’ına dair hatırladığım son şeylerden biri 2010’da Mansura’ya yaptığım ziyarettir. Şehrin meşhur Göz Hastanesi’nin önünden geçerken büyük bir reklam panosu gördüm. Panoda o dönem gördüğü tedavi ile gözleri görmeye başlayan genç bir hasta ve Mübarek’in resmi vardı. Panodaki slogana bakılırsa hastanın tedavisinde Mübarek’in de payı vardı. Mübarek’in “tanrı-kral” imajına uyan bir kampanyaydı.

Mübarek incelikten yoksun propagandasını bu tür yöntemlerle icra ederdi. 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda Savaş pilotu olarak görev yaptığı döneme ait uydurma kahramanlık hikâyeleri anlatılırdı. Aslında Mübarek İsrail’in en yakın dostlarından biriydi; ülkeye ucuz petrol satardı ve hatta Gazze işgalinde bile katkısı vardı. Filistinliler bir yana, Mübarek Mısırlıları bile hor görürdü.
Mısır yoksullukta üçüncü dünya ülkeleri seviyesine gerilerken Mübarek ceplerini doldurdukça doldurdu; çoğu yabancı bankalarda olmak üzere 700 milyar dolar kadar parası olduğu söyleniyordu. Firavun’un yaşam tarzı da bunu gerektirir. Cebine attığı her kuruşta Mısırlıların acıları ve gözyaşları vardı.

Dolayısıyla tahttan indirildikten sonra seçimle iktidara gelen Mursi, Abdülfettah es-Sisi’nin darbesiyle indirildi ve sonrasında yaşananlar da şaşırtıcı değildi. Binlerce Mısırlı göstermelik davalarda idama ya da müebbet hapse mahkum edilirken Mübarek’in göstermelik davası apayrı şekilleniyordu: Dava Mübarek’in ‘suçsuzluğunu kanıtlamak’ üzere kurgulanmıştı.
Yeni firavun, eski firavunu ‘adalete’ teslim edecek değildi çünkü Mübarek’i yargılamak ülkeyi yöneten elitleri yargılamakla eş değerdi.

Hüsni Mübarek’in kim olduğunu bilmeseniz bile şu günlerde batı medyasında onun her şeye rağmen Mısır’da ‘barışı’ muhafaza eden, İsrail ile olumlu ilişkiler yürüten iyi bir ‘müttefik’ olduğunu okuyacağınıza şüphe yok.
Mısır’a bıraktığı gerçek mirastan kimse söz etmeyecek.

Mısır’da nüfus artışı muazzam ve bunun yarattığı taleple başa çıkabilecek bir altyapı yok. Ülkenin her yeri gecekondu mahalleleriyle ve sefaletle dolu. Ülkedeki su kıtlığı felakete gebe. Bir tümör gibi büyüyen faşist askeri kuvvetler ülkenin selametini tehdit etmekte. Hastaneler tedavi sunmaktan aciz olduğu için Mısırlılar evlerinde acı içinde ölmekte.
Mübarek’in ülkeye bıraktığı, Sisi’nin vahşetle sürdürdüğü miras işte bu. Sisi döneminde hayat öyle kötü ki yakından tanıdığım ve yaşamları boyunca Mübarek’e karşı durmuş insanlar bile geçmişe dönüp baktıklarında çaresiz bir nostalji hissediyorlar.

Firavun öldü fakat Mısır’ı pençesine alan apansız yolsuzluk ve dur durak bilmeyen vahşet sürüp gidiyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab