17’nci İşçi Filmleri Festivali tüm hızıyla sürerken ekipten Ece Ünsal, “Emeğin bu kadar değersizleştiği bir Türkiye’de, İFF’nin emeği görünür kılan bir festival olma misyonu daha da önem kazandı” diye konuşuyor.

Mücadelenin sanatsal hali

Işıl ÇALIŞKAN

Bu yıl 17’nci kez düzenlenen Uluslararası İşçi Filmleri Festivali (İFF), gösterimlerine devam ediyor. 20 ülkeden 69 filmi, sponsorsuz, yarışmasız ve ücretsiz şekilde seyirci ile buluşturan festivalde bu yıl Türkiye’den ilk gösterimini yapacak 15 film yer alıyor.

49 yerli 20 yabancı filme yer verilen festivalde çevrimiçi gösterim ve söyleşiler festivalin YouTube kanalında 8 Mayıs’a kadar devam edecek. İstanbul’daki yüz yüze gösterimler de 8 Mayıs’a kadar Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi ve 6-8 Mayıs tarihleri arasında Fransız Kültür Merkezi’nde yapılacak.

Festivalin bu yılki programında film gösterimleri ve söyleşilerin yanı sıra bir de çalıştay yer alıyor. Filmkoop - İFF iş birliği ile düzenlenen Sinema Toplulukları Çalıştayı 7 Mayıs’ta saat 14.00-17.00 arasında Kadıköy Sinematek / Sinema Evi’nde gerçekleştirilecek. Festival ekibinden Ece Ünsal ile konuştuk.

İşçi Filmleri Festivali’nin 17’nci kez gerçekleştiriliyor olmasının nasıl bir anlamı var?

İşçi Filmleri Festivali emeği görünür kılmayı, mücadeleyi büyütmeyi hedefleyen bir festival. Böyle bir derdi var. 17 yıldır bu festivali sürdürebiliyor olmamızın nedenlerinden biri demek ki bu hedefi bir ölçüde gerçekleştirebilmişiz. Bunun yanında 17 yıllık süreç; haksızlıklar, hukuksuzlar, katliamlar, direnişlerle geçti. Tüm Türkiye ve dünya halklarının yaşadıklarını, direnişini, mücadelesini filmlerimizde göstermeye çalıştık. Böyle bir ortamda; festivalin de anlamının daha önemli hale geldiğini düşünüyorum.

Festivalin açılışında Gezi Davası’nda tutuklanan Mücella Yapıcı’nın mesajı salonda okundu. İşçi Filmleri Festivali’nin bir yanıyla dayanışma ruhuna katkısıyla ilgili neler söylersiniz?

İşçi Filmleri Festivali mücadeleyi büyütmeyi hedefleyen bir festival. Mücadelenin içinden bir festival. Tam da amacı bu aslında. Filmlerini gösterdiğimiz insanların, halkların, kentlerin mücadelesinin yanında olmak, omuz omuza olmak, dayanışma içinde olmak. Dünyanın öbür ucundaki bir işçinin, bir kadının aynı patriarkal sistemde senin gibi mücadele ettiğinden güç alarak mücadeleye devam edebilmek. Bir kent savunucusunun; ranta karşı yaşadığı kente sahip çıktığını izlemek, ondan güç almak ve ona güç vermek.

mucadelenin-sanatsal-hali-1011755-1.
Ece Ünsal

Dünyanın dört bir yanından gelen 594 film arasından 49 yerli 20 yabancı film seçildi. Filmleri seçerken kriterleriniz nelerdi?

Adımızdan da anlaşıldığı gibi öncelikle işçi ve emek konulu filmlere yer veriyoruz seçkimizde. Kadın mücadelesi, LBGTIQA+, insan, çocuk hakları, kent ve doğa mücadelesi temalı filmlere her yıl mutlaka yer veriyoruz. Bir de bu coğrafyada üretilmiş iyi sinema filmlerinin önünü açmak gibi bir gayretimiz var. Bu filmler çoğunlukla sinema salonlarında yeterince yer bulamıyor. Aynı şekilde yabancı filmlere de ulaşmaya çalışıyoruz. Özellikle Türkiye’de sinema salonlarında yer bulamamış, bize başvurmamış ama bizim temalarımızı işleyen yabancı filmleri de seçkimize dâhil etmeye çalışıyoruz.

BASKILARDAN NASİBİNİ ALDI

Bugün bu festivalin Türkiye’de gerçekleştiriliyor olmasının nasıl bir önemi var sizce?

Emeğin bu kadar değersizleştiği bir Türkiye’de, İFF’in emeği görünür kılan bir festival olma misyonu daha da önem kazandı. Tüm ötekilerin; işçilerin, kadınların, çocukların, mültecilerin LBGTİQA+ların insan hakları mücadelesi verenlerin emeği... Mücadele hikâyeleri anlatan filmleri seyirci ile sansürsüz buluşturuyoruz. Doğrudan politik derdi olan bir festival. Türkiye ve dünyada insanlar neler yaşıyorlarsa, hangi mücadeleleri veriyor, nelere direniyorlarsa festivalde biz bunu yansıtmaya çalışıyoruz. Mücadelenin bir parçası olarak görüyorum bu festivali. Festival gönüllüleri olarak bizler de bu mücadelenin içinde var oluyoruz aslında. Mücadele veren insanlar, yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın değişik yerlerinde de gittikçe yalnızlaştıklarını hissedebiliyorlar. Bu mücadele öykülerini seyirci ile buluşturduğumuzda bir fark yarattığımızı düşünüyoruz. Dünyanın öbür ucundaki bir işçinin verdiği mücadeleyi bir film ile anlayabiliyoruz, o film ile duygudaşlık kurabiliyoruz ya da o mücadeleyi örnek alabiliyoruz. Bunların hepsi bir film ile gerçekleşebiliyor. Hak mücadelesine katkısı açısından önemli bir yerde durduğunu düşünüyorum.

Türkiye’de ilk gösterimini yapacak 15 film var bu yılki festivalde. Son yıllarda ülkedeki baskıların sinemaya yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tüm alanlara yansıyan baskılardan sinema da nasibini aldı tabii ki. Sinema mücadeleyi en iyi anlatma yöntemlerinden biri ve mücadele sertleştikçe, çekilen film sayıları da bir o kadar arttı. Asıl sorun tabi ki, bu filmlerin gösterim mecraları kısıtlandı. Hem sinemaların tekelleşmesinden kaynaklı, hem de emek mücadelesini görünmez kılınmaya çalışılmasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum.