Muğla’da bulunan Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralları, Yatağan ve Milas’ın köylerini yok etmeye çalışırken, köylüler ise direnişini sürdürüyor.

Muğla’da köylerinin boşaltılmasını istemeyen köylüler: Bu memleket bizim!

AYCAN KARADAĞ

Muğla’da Bereket Enerjiye ait Yatağan Termik Santralı'na kömür sağlayan maden ocaklarının doğa, tarım ve tarih kıyımı hız kesmeden sürüyor. Santrale kömür sağlamak için devam eden madencilik faaliyetleri 48 köyü haritadan silecek.

Çoktan emekliye ayrılması gereken santrallerin yarattığı çevre kirliliği başta yörede yaşayanlar olmak üzere halk sağlığı üzerinde ölümcül etkilere sahip. Avrupa İklim Ağı’nın yürüttüğü “Kömürün Gerçek Bedeli” adlı araştırmada sadece bu üç santralden kaynaklanan hava kirliliğinin 35 yılda 45 bin kişinin erken ölümüne yol açtığı hesaplanmış. Santral ve linyit maden sahalarının yakınlarındaki köylere gittiğinizde yöre halkı bu bilimsel tespiti her evde kanser hastası ya da kanserden ölen bir yakınları olduğunu söyleyerek gerçek hayat öyküleri ile doğruluyor. Köylüler, topraklarına sahip çıkmak için mücadelelerini sürdürürken yine direnişlerde kadınların ön plana çıktığını görüyoruz.

Tehlikede olan Milas ve Yatağan’ın Turgutlar, Karacahisar, Ekizköy, Çamköy köylerine giderek köylülerle görüştük. Köylüler, “Topraklarımızı satmayacağız. Bu memleket bizim” dediler.

Öte yandan geçtiğimiz günlerde termik santrale karşı; Turgut Yardımlaşma Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği, Hisarardı Mahallesi Muhtarlığı, Hacı Bayramlar Mahallesi Muhtarlığı, Kırık Köy Mahallesi Muhtarlığı, Gökgedik Mahallesi Muhtarlığı, Zeytinköy Mahallesi Muhtarlığı, Hacıveliler Mahallesi Muhtarlığı, Katrancı Mahallesi Muhtarlığı ve Turgutlar Mahallesi Muhtarlığı tarafından 1.Gökbel Köyleri Dayanışma konseri düzenlenen etkinlik, büyük ses getirdi.

Aynı zamanda Muğla’nın merkezinde, dağların zirvesinde değil düz arazide bulunmasıyla ünlü olan Karabağlar Yaylası’nda taş kömürü aranıyor. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bahsettiği Karabağlar Yaylası, maden aranması halinde doğa harikası olmaktan çıkacak. 3’üncü derece doğal sit alanında bulunması sebebiyle herhangi bir işlemin yapılması yasak olan yaylada, MTA taş kömürü aramak için sondaj çalışmasına da başlatıldı. Gelen tepkiler sonrasında sondaj çalışmasının durdurulduğu açıklandı.

“KÖMÜR MÜ ÖNEMLİ DOĞAMIZ MI ÖNEMLİ? ”

İlk olarak Yatağan’ın Turgut köyüne gittik. Köyün yakınlarında planlanan yeraltı kömür işletmeciliği projesi için ‘ÇED gerekli değil’ kararı verildi. Kararın ardından başlayan dava süreci devam ederken eski adı Lagina olan ve antik kent özelliği taşıyan Turgut köyü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bilindiği üzere DSİ’nin Yatağan bölgesine verilen içme suyunun 13 katına denk gelen kaynak suyunu termik santrale kiraladığı ortaya çıktı. Yapılan protokole göre Yatağan Termik Santralı 10 yıl boyunca Dipsiz Kuyuları’ndan su alabilecek. Binlerce yıllık Lagina Antik Kenti ile iç içe bir yaşam süren Turgut Mahallesi, termik santrale karşı uzun süredir mücadele ediyor. Her geçen gün alanını genişleten santrale kömür sağlayan ocaklar onlarca köyün, on binlerce zeytin ağacının yanı sıra birçok tarihi eseri tahrip ederek büyüyor.

Yatağan Termik Santralının, Muğla’da açmayı planladığı kapalı kömür ocağına Valilik tarafından verilen "Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir" kararına karşı hukuk mücadelesi devam ediyor. Kömür yüzünden artık üretim yapamadıklarına vurgu yapan Tayyibe Demirel, “5 senedir toprağımız, doğamız için mücadele ediyorum. Kömür belasına artık mahsulümüz olmuyor. Kömür mü önemli doğamız mı önemli? Gelecek nesillerimize bırakacağız bu toprakları. Zeytin, altın demektir. Bu bölgede kadınlar direnişte ön planda. Bu köyün çoğu termik santralda çalışıyor. O yüzden aydan aya girecek parayı düşünüyorlar doğal olarak. Ama köyümüz her şeyden daha önemli. Bir de şirket tarla satın alırken fazla ücret ödüyor. Rüşvet fiyatı. 12 dönüm yere ederinin 100 katı fiyat veriyorlar. Bu oyuna gelenler var ama biz gelmeyeceğiz” diye konuştu.

“SANTRALDEN ÖNCE BURALAR CENNETTİ”

Şerifan Yücel ise, köylerinde zeytinleri bitirdiklerini şimdi ise sularına göz koyduklarını ifade ederek, Köyün bir tarafı istimlaka sunmuşlar. Cumhurbaşkanı da maden açılmasına izin vermiş. Bir de köyün altını heyelan bölgesi olarak ilan etmişler. Bu köyü boşaltmayı düşünüyorlar ama biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Köy birlik değil ama zararın neresinden dönsek kârdır. Burada artık bebekler bile hasta. Herkes kanser hastası. Geçen bir doktor ile görüştüm; sizin köyden o kadar çok hastam var ki gizleniyor dedi. Burada sağlam insan kalmadı. Burada toz ile kömür yiyoruz desek yeridir. İlk kurulduğunda santralin kötü bir şey olduğunu bilmiyorduk. Halk olarak cahiliz. Yoksa o zaman izin verir miydik? İş kapısı da olunca kimse sesini çıkarmadı. İşin buraya geleceğini bilemedik. Santralden önce buralar cennetti şimdi artık cehennemde yaşıyoruz” diye belirtti.

mugla-da-koylerinin-bosaltilmasini-istemeyen-koyluler-bu-memleket-bizim-620102-1.

“YAŞAMI TERCİH EDİYORUZ”

Turgut Yardımlaşma ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği Başkanı Kazım Erol ise, “Yatağan bölgesinde, Turgut, Hisarardı, Hacıbayramlar, Kırıkköy, Gökgedik, Zeytinköy alanı kapsayan Yatağan Termik Santralına ait kömür maden sahası ile mücadele etmekteyiz. Turgut’taki sahada 3’üncü Derece Arkeolojik Sit Kararı kaldırılarak tarihi alan yok edilmektedir. Bölge zeytinlik alan olmasına rağmen Zeytincilik Kanunu işletilmemektedir. Hacıbayramlar-Hisarardı kapalı işletme maden sahası bölgenin tüm su kaynaklarını yok edecek bir projedir. 14.08.2019 günü Hisarardı’nda 7 mahalle muhtarı Yatağan Belediye başkanı ve 9 STK ile etkinlik yaparak bölgemizde kömür istemiyoruz, yaşamı tercih ediyoruz dedik” ifadelerine yer verdi.

İnternette sıkça gördüğümüz bir fotoğraf üzerine Kapukbağ Mahallesi Kül Dağı göletine gidiyoruz. Gördüğümüz manzara ise bizleri şoka soktu. Termik santralda elektrik üretmek için kullanılan kömürlerin kül halindeki atıkları, santrale yaklaşık bir kilometre uzaktaki Kapubağ köyünün kırsalına dökülüyor. Yöre halkının kül dağı olarak nitelediği atık dökülen sahada yıllardır yağmur sularının birikmesiyle büyük bir gölet oluştu. Sağlık açısından tehlike oluşturması nedeniyle belediyenin etrafına uyarı levhaları diktiği gölet, gün ışığına göre farklı saatlerde büründüğü mavi, yeşil ve turkuaz renkleriyle doğa fotoğrafçıları, piknikçiler ve çevredekilerin ilgisini çekiyor.

“ZEYTİN BULMAK ALTIN BULMAK GİBİ BİR ŞEY OLDU”

Bir sonraki durağımız ise Karacahisar köyü oldu. İstimlak yavaş yavaş bu köye de girerken, köylüler ise toprağını vermemekte kararlı. Termik santrallın gelmesiyle köyde kanser hastalığının arttığını ifade eden yöre halkından Mehmet Oğuz, “Köyde son yıllarda kanser hastalarımız artmış durumda. Özellikle kadınlarımızda. Zeytin ağaçları ürün vermiyor. Zamanında 3 buçuk 4 ton zeytinyağı alırken şimdileri 500 kilo zor. Bu termik santrallin böyle olumsuz etkisi var. Benim 90 tane ağacım var üretim sıfır” diyor. Tacettin Güney ise, “Zeytin bir sene olup bir sene olmazdı. Son 10 yıldır inanılmaz bir dengesizlik var. Termik santral buradaki ürünleri bitirdi. 2000’lerin başlarında bütün ağaçlarda zeytin olurdu. Şimdi zeytin bulmak altın bulmak gibi bir şey oldu” dedi. Hasan Yorulmaz ise Karacahiar köyünün içine doğru talan başladığını ifade ederek, “Biz köyümüzde termik santral istemiyoruz. Daha girmeden yaşadığımız sıkıntılar ortada. Girerse ölürüz. Termik santral da çalışan çok fazla bu köyden insan var. Ondan dolayı da birçok kişi sessiz kalıyor” diye konuştu. 90 yaşındaki Saniye Karakaya ise köyünü bırakmayacağını dile getirerek, “Ben kendimi bildim bileli bu köydeyim. Bu termik santral geldiği günden beri köyümüz de bitiyor. İnsanımız, hayvanımız hasta, tarlaya ektiklerimizden bir verim alamıyoruz. Buralar cennet gibi yerler. Bize cehennem hayatı yaşatmaya çalışıyorlar. Bizi adım adım zehirliyorlar. Toprağın verdiğini Vehpi Paşa vermez. Biz köylüyüz. Üreteceğiz. Hayvancılığı bitirdiler şimdi tarımı da bitiriyorlar. Köylüyü bitiriyorlar” dedi.

“TERMİK SANTRALLERİNİN YAPTIĞI EN BÜYÜK YIKIM ÖLÜMLER”

Karacahisar köyünde yaşayan Doktor Haluk Akbatur, “Bizim köyümüzde son yıllarda en çok ölüm sebebi kanser oluyor. Giderek de erken yaşlarda ortaya çıkıyor. Kanser, genetik bir yapıya sahip olması lazım ama 30 yıla yakındır bu etkiye maruz kalan köy halkı, kanserleri göstermeye başladı. Bundan sonra gelecek nesillerde çocuk yaşta kanserler artmaya başlayacak. Çocuklarımız ölmeye başlayacak. Genetik yapı iyice oturacak. Türkiye’de bununla ilgili bir çalışma yapılması lazım. Termik santrallarının yaptığı en büyük yıkım ölümler. Filtre belli bir miktarın altındaki maddeleri tutmakta başarılı değil” şeklinde konuştu.

“KATLİAM GİBİ BİR ŞEY”

Çamköy’de de köylüler termik santralla karşı tek ses olmuş durumda. Özellike Muğla’nın önemli su kaynağının Çamköy bölgesinde olması köylüleri termik santralle karşı daha da kenetliyor. Çamköy Muhtarı Mehmet Emin Soydan, “Biz bu topraklardaki hiçbir canlıyı mağdur etmek istemiyoruz. Arazimizi sattırmayacağız. Birlik olacağız. Tüm destekleri bekliyoruz. Mağduruz. Bu topraklar çok önemli. İstimlak bizim köye ne kadar yaklaştı tam bilmiyoruz. Her gün farklı bir bilgi öğreniyoruz. Karşıya güvenmiyoruz. İstimlak istenen alan 120 parsel. 10 binin üzerinde zeytin ağacımız gidecek. Buranın geçim kaynağı zeytin. Alternatifimiz yok. Hayvancılık ve tarımla geçinen bir köye böyle bir şey yapmak katliam gibi bir şey. Diğer köyler ile dayanışma içerisindeyiz. Bu köyler çok değerli. Buralar çok kıymetli. Çam köy merkez bir köy. Milas’a çok yakın. Çevre köylerden buraya okul, hastane için gelirler” ifadelerine yer verdi.

mugla-da-koylerinin-bosaltilmasini-istemeyen-koyluler-bu-memleket-bizim-620104-1.

“KÖMÜRÜN GELMESİ SUYUMUZU BİTİRİR”

Köylülerden Bekir Bakan ise, “Su hayattır. Su kaynağı köyümüzün arazisi içerisinde. Kömürün gelmesi suyumuzu bitirir. Bu su bodruma gidiyor, havaalanına gidiyor yani tüm Muğla’ya gidiyor. Buralarda belli yerlerde sondaj vurulmasına izin verilmiyor. Köylünün rızası yok. Biz burada birlik içindeyiz. Bu topraklarımızı kaybetmeyeceğiz. Toprağımız çok bereketlidir. Dayanışmaya hazırız” derken köylülerden Fevzi amca ise, “Termik santralden sonra bu civarda kanser hastalarımız arttı. Üretimimizde verim yarı yarıya düştü. Zeytinimiz çok meşhurdur. Bu sene mahsul yılımız ama zeytin olmadı. Sağlık açısından, üretim açısından inanılmaz bir etkileme var. Nasıl köyümüze girmelerine izin verelim? Biz köylü olarak bu şirketlere izin vermemeliyiz. Bu şirketlerin daha önce yaptıklarını biliyoruz. Kaz Dağları’nda Turgut’ta Artvin’de Salda Gölü’nde ve birçok yerde. Bu bölgede kanser yoktu. Artık herkes kanser. Yazıklar olsun“ dedi.

“ÜRETİM BİTMİŞ DURUMDA”

Son durağımız Ekizköy oldu. Ekizköy’de kadınların öncülüğünde mücadeleleri sürüyor. 90 yaşındaki Gülsüm Üstün, “Yerlerimizi vermek istemiyoruz. Ben bu yaştan sonra nereye gideyim. Termik santraldan önce buralar varlık içindeydi. Şimdi her şeyimiz toz duman içinde kaldı. Üretim bitmiş durumda. Hayvancılık bitti” dedi.
Aytaç Yakar isimli köylü daha önce ikinci kez köyünü terk etmesi isteniyor. Yakar, köyünden ayrılmak istemediğini söyleyerek, “Işık köyden kalktık geldik. 6 ay sonra bana yine kâğıt geldi. 'Kalkın gidin' diyorlar. Ben köyümden ayrılmak istemiyorum. Yerinden kalkan taş yosun tutmaz. Ben bir kere yerimden kalktım bir daha kalkmak istemiyorum. Torunlarım bana gelip ‘Salıncakta sallanmak istiyorum. Köyümüze gidelim’ diyor. Ben köyümüzü kömür aldı oğlum dediğimde ise ‘Allah belasını versin kömürün. Ben köyümü istiyorum’ dedi 5 yaşındaki çocuk” ifadelerini kullandı.Serpil Yakar ise, “Işıkdere Mahallesi’nden Ova Mahallesi’ne geldik. Kendi tarlamız vardı. Oraya ev yaptık. Şimdi oradan da kaldırılmak isteniyoruz. Nereye gideceğiz, ne yapacağız belli değil” dedi.