Suriye’den Türkiye’ye yıllar önce güvenli bir yaşam hayaliyle gelen göçmen kadınlar, artan ırkçılığa karşı yaşam mücadelesi veriyor. BirGün’e öykülerini anlatan kadınlar, "Bizlere yapılan ırkçılık arttı ama biz yaşamak ve çalışmaktan başka bir şey istemiyoruz” diyor.

Mülteci kadınlar BirGün’e konuştu: Yalnızdık, korkuyorduk

Deniz GÜNGÖR 

İçişleri Bakanlığı’nın temmuz ayı verilerine göre Türkiye’de 4 milyon 888 bin 286 göçmen yaşıyor. Ülkede her geçen gün göçmenlere karşı propagandalar artarken ırkçılık da bir o kadar yükseliyor. Her gün sokakta, otobüste ya da bir kafede karşılaştığımız göçmenler artan ırkçılığa karşı yaşam mücadelesini sürdürüyor.  

BirGün, mülteci kadınların hikâyelerini yaşam mücadelesi verdikleri Esenyurt'ta dinledi. “Yerel nüfusun” giderek seyrekleştiği Esenyurt’ta farklı kesimlerden insanlar göze çarpıyor. Evlerine misafir olduğumuz göçmen kadınlarla konuştuğumuzda ise temel sorun hep ortak: Irkçılık ve yaşam mücadelesi… 

KURALLARINIZI BİLMİYORDUK 

Esenyurt’tan bir önceki durağımız olan Avcılar’da Ceylan Bisvani’nin evini ziyaret ediyoruz. Bisvani, Suriye’den Türkiye’ye 2015 yılında kaçak yollarla gelen göçmenden sadece birisi. Savaşta eşini kaybettiğini anlatan Bisvani, “Çocuklarımı alarak buraya kaçtım, kocamı savaşta kaybettim. Kaçakçılarla kişi başı 100 dolara anlaştık. Yanımda 3 kızım vardı en küçüğü 5 ortanca kızım ise 10 yaşındaydı onlarla birlikte yol iki katı zorlaşmıştı. Bazı insanlarsa askerler duymasın diye ağlayan bebeklerini susturmaya çalışırdı. Bazı çocukların üzerinde onları soğuktan koruyacak kıyafetleri dahi yoktu” diyor. İdlib’ten Türkiye’ye varana dek yürüyerek geldiklerini söylen Bisvani, “Reyhanlı’dan da İstanbul’a geçtik. 15 gün boyunca arkadaşlarımın evinde misafir olduk daha sonrasında kaçak çalışacağım bir iş ve ev bulup yerleştik. Şu an 50 yaşında olduğum için hiçbir yerde beni işe almıyorlar. Evimizin kirası 15 bin lira. 4 kişi birlikte yaşıyoruz. Kızım yazın okula gitmediğinde çevirmenlik yapıyordu. Şu an ailemin yardımıyla geçinmeye çalışıyoruz” diye konuşuyor. 

Bisvani, ülkeye ilk geldiklerinde yalnız ve korkmuş hissettiklerini hatırladığını söylüyor ve ekliyor: “Dilinizi, kanunlarınızı, kurallarınızı bilmiyorduk. Paramız yoktu. İlk geldiğimiz dönemlerde çoğu kişi İngilizce bilmiyordu anlaşabileceğimiz ortak bir dil bulamıyorduk. Bu koca ülkede yalnız hissediyorduk. Kaçak gelen pek çok göçmen gibi hastalandığımızda buradaki Suriyeli doktorlara gidiyorduk. Şimdiki gibi de ırkçılık yoktu. Küçük kızım daha geçen gün sınıfında ırkçılığa maruz kaldı, ağlayarak eve geldiğinde arkadaşlarının ‘Neden buradasın, ülkene git’ dediğini söyledi. Öğretmen sınıfta olmasına rağmen ırkçılık yapan öğrencileri susturmamış.” 

SURİYE’DE GÜVENDE  HİSSETMİYORDUM 

Geçtiğimiz yıl anlaşmalı olarak evlenerek Suriye’den Türkiye’ye geldiğini anlatan Reşa Alnajar ise şiddet gördüğü eşinden ayrıldıktan sonra bir tanıdığının ofisinde kaldığını söylüyor. Alnajar, “Suriye’de kimsem kalmadı, ailemi savaşta kaybettim. Orada güvende değildim buraya gelmem gerekiyordu. Suriye’ye dönmek istiyorum ancak kimsem yok. Dilinizi bilmiyorum, küçük bir bebeğim var ve çocuğuma bakacak kimse olmadığı ve Türkçe konuşamadığım için çalışamıyorum. Bir birikimim var o bittiği zaman mecbur çalışmak zorundayım ancak o zaman bebeğime nasıl bakacağım onu düşünüyorum” ifadelerini kullanıyor. 

Alnajar, “Yaşadıklarımı, hissettiklerimi anlatmaya kelimelerim yetmiyor, sadece zor diyebiliyorum. Eski eşim dışarı çıkmama izin vermiyordu ancak ayrıldıktan sonra da pek bir şey değişmedi çünkü dışarı çıksam da Türkçe bilmiyorum, bu yüzden dışarı çıkamamak, sosyalleşememek psikolojimi etkiliyor. Tanıdıklarım İzmir’de izin almadan da oraya gidemiyorum ki izin almak imkânsıza yakın” diye konuşuyor. 

KAÇAKÇILAR KIZLARIMI ELİMDEN ALACAKLARDI 

İdlib’den İstanbul’a 2016 yılında 5 bin dolar borç alarak kaçak yollarla geldiklerini anlatan S.C., de çocuklarıyla güvenli bir hayata kavuşmak için Türkiye’ye geldiklerini anlatıyor. S.C., “2 gün boyunca yürüyerek güvenli bir yaşama ulaşmaya çalıştık. Kaçakçılar iki küçük kızımı almak istedi. Birisi 13 öteki ise henüz 16 yaşındaydı. Oğlum olmasaydı kızlarımı alıp gideceklerdi, yüreğim ağzımdaydı kızlarım için ölesiye korkuyordum” diyor. Sınırda 10 gün kaldıklarını söyleyen S.C., “Kaçakçılar paramızı çaldığı için paramız kalmamıştı bu nedenle 10 gün boyunca bir tanıdığımızın bize para göndermesini bekledik. Hatay’dan da İstanbul Esenyurt’a geldik. Bambaşka bir ülke bambaşka bir kültür ancak alışmak zorundaydık” diye konuşuyor. 

Irkçılığın son yıllarda çok arttığını aktaran S.C. şunları söylüyor: “Irkçılık çok ancak elimizden bir şey gelmiyor. Bizlere edilen lafları hep duyuyoruz ama biz yaşamak ve çalışmaktan başka bir şey istemiyoruz. Yeni eve taşındık, komşularımız geldi ‘Siz Suriyelisiniz burayı niye tuttunuz? Suriye’ye dönün’ dedi. Biz kendi halimizde yaşamak istiyoruz, kimseye zararımız yok. Yanlış bir şey yapan gitmeli ama kimseye zararımız yokken bize bu yapılan haksızlık değil mi? Şu an kaçak çalışıyorum çünkü kaydım Bursa’da İstanbul’da çalışma iznim yok.” 

DERDİMİ SADECE DENİZE ANLATIRDIM 

Suriye’de kendileri için nefes alacak yer bırakılmadığını vurgulayan S.C., “Vatanımızı, büyüdüğümüz, anılarımızla dolu olan ülkemizi geride bırakmak çok zordu. Ancak ne yemek ne de su vardı. Biz buraya gelmeye mecbur bırakıldık. O kadar çok bombardıman oluyordu ki bir bomba atılır çok sevdiğin bir arkadaşın aniden ölür sen geride kalırdın. Savaşın korkunç gerçeğidir bu” ifadelerini kullanıyor. S.C., “Kaçak göçmen olduğumuz için çocuklarım eğitimine devam edemedi. Oğlum henüz 10 yaşındayken Suriye’de çalışmaya başladı buraya geldiğinde de devam etti. Küçük kızım 13 yaşındaydı fabrikada işe başlandığında. Okula gidecekleri yaşta para kazanmaya çalışıyorlardı, çok ağlıyordum, deniz kenarına gider derdimi denize anlatırdım” diyor. 

Nasra Dahir de Türkiye’ye 7 yıl önce kaçak yollarla geldiğini ve 1 ay boyunca sınırda beklediğini anlatıyor. Dahir, “Yol parası çok yüksek olduğu için bekledim ta ki para gelene dek. Kaçakçının ayarladığı bir evde kaldım küçücük bir evdi. Neredeyse 10 aile vardı o küçücük odada. Orada kalmaya mecburduk, şartlarımız anlatamayacağım kadar ağırdı” diye konuşuyor. 

EŞİM HAYATTA MI BİLMİYORUM  

Suriye’de 2 yıl boyunca hapishanede yattığını söyleyen Dahir, “Eşim hâlâ Suriye’de hapishanede. Ancak yaşıyor mu yaşamıyor mu bilmiyorum. Yıllardır ondan haber alamıyorum. Hapishanede yaşananları anlatmaya dilim varmıyor. Beni neden hapishaneye attıklarını söylemediler bile. Biz yaşadıklarımızı herkese anlatıyoruz ancak gerçeğe kulaklarını tıkadı insanlar” ifadelerini kullanıyor.