Google Play Store
App Store

Gezi Direnişi’nde iktidarın hedef tahtası haline getirilen Memet Ali Alabora, BirGün’e konuştu. Kısa filmiyle ödül alan Alabora, “Mülteciler kapitalizmin ekonomik eşitsizliğini örtmek için günah keçisi olarak kullanılıyor” dedi.

Mülteciler her daim günah keçisi oluyor
Memet Ali Alabora Grand Prix Yılın Yardım Filmi Ödülü’nü ekibiyle birlikte aldı. (Fotoğraf: BirGün)

Emrah KOLUKISA

Siyahi bir kadın, yağmurlu bir havada otobüs bekliyor. Bir an sonra kadın aniden yok oluyor ve elindeki poşetin yere düştüğünü görüyoruz. Mültecilik böyle bir şey işte. Bir an varsındır ama bir an sonra ortadan kaybolursun. Memleketinden uzakta kimse görmez olur seni, duymaz hatta fark bile etmez. Aynı yokluk terk etmek zorunda kaldığın vatanında da hissedilir; eskiden oturduğun ev boş, en sevdiğin koltuğun yalnızdır. Yakınların, ailen, tüm sevdiklerin uzaktadır. Geçmişin silikleşirken geleceğin de kaybolmaya başlar. Bir süredir kendisi de bir ‘mülteci’ olarak Galler’de yaşayan Memet Ali Alabora’nın yönettiği ve Yılın Yardımlaşma Filmi Ödülünü alan “Welsh Is A Nation of Sanctuary” (“Galler Bir Sığınak Ülkesidir”) adlı kısa filmi izlerken bunlar geçti aklımdan. E-posta yoluyla kendisine ulaştığım Memet Ali beni kırmadı ve yolun temposuna rağmen vakit ayırıp sorularımı yanıtladı.

Öncelikle ödül için tebrikler. “Galler Bir Sığınak Ülkesidir” adlı kısa filmle aldığın bu ödül ne ifade ediyor senin için? Ve tabii film neyi anlatıyor?

Çok teşekkürler, böyle bir konu ile ödül almak ajans olarak hepimiz için çok heyecan ve moral verici oldu. Buna kısa film değil de kampanya filmi demek daha doğru olur. Bu filmi Galler Mülteci Konseyi’nin Birleşik Krallık hükümetinin çıkardığı Vatandaşlık ve Sınırlar Yasası’na karşı yürüttüğü kampanya kapsamında yaptık. Galler yasada kendisini ‘Sığınma Ülkesi’ olarak tanımlıyor. Bu anlamda birçok politikada Birleşik Krallık hükümetinden ayrılıyor.

Biz de filmde buna vurgu yapmak ve Galler’in bir sığınma ülkesi olduğunu hatırlatmaya çalıştık. Söz konusu yasa ile sığınmacılar bir anda geri gönderilebilir ya da başka ülkeye sevk edilebilir hale geliyor. Hükümetin argümanı ülkeye yasal yollarla gelmeyen sığınmacıların kabul edilmemesi yönünde. Bu, uluslararası anlaşmalara aykırı. Sığınmacıların yasal olmayan yollardan gelişlerini engellemek, temel insan hakları ihlalidir. Zulüm görme korkusu yüzünden ülkesinden kaçan bir sığınmacıdan, yasal yolları takip etmesini beklemek zaten mülteci kavramına aykırıdır. Bir sığınmacı, bir ülkeye ister yasal, ister yasadışı yollarla giriş yapsın haklarının korunmasını gerekir. Uluslararası sözleşmeler ve yakın zamanlı emsal kararlar bunu hükmediyor. Yaptığımız film ile sığınmacı ya da mültecilerin soyut bir kavram, birer istatistik değil, her gün karşılaştığımız, ilişki kurduğumuz insanlar olduğunu anlattık. Onların yok olmalarının, tanıdığımız bir insanın yok olması anlamına geldiğini aktarmaya çalıştık.

Filmi nerede izleyebiliriz?

Online izlemek mümkün. Welsh Refugee Council (Galler Mülteci Konseyi)’in Twitter hesabı
@welshrefcouncil’dan izlenebilir.

Mültecilik bugün global ölçekte en yakıcı meselelerden biri. Sen de bir mülteci olarak nasıl tanımlarsın bu durumu? 21’inci yüzyılda mülteci olmak ne demek?

Cenevre Sözleşmesi’ne göre, mülteci kavramı şu şekilde tanımlanıyor: Mülteci, ırk, din, milliyet, kimlik, belirli bir sosyal gruba üyelik veya siyasi görüş nedeniyle zulüm görme korkusu yüzünden ülkelerine dönemeyen veya dönmek istemeyen kişidir. Ben resmi olarak sığınmacı olmadım dolayısıyla da resmi anlamda mülteci değilim. Ama bu tanıma tam olarak uyuyorum o yüzden kendimi mülteci olarak tanımlamaktan çekinmiyorum. 21’inci yüzyıl mülteci sorunun artacağı bir yüzyıl olacak gibi görünüyor. Ukrayna’da bir yıl gibi kısa bir süre içinde milyonlarca insan sığınmacı haline geldi. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir sebepten, herhangi biri kendini sığınmacı olarak bulabilir. Özelikle de iklim krizi ile birlikte sığınmacı kavramı bambaşka bir boyut kazanacak. Göçmenlikle sığınmacılık da çoğu zaman karıştırılır hale geldi. Birleşik Krallık’ta ve başka batı ülkelerinden giderek yükselen sağcılık, sığınmacıları, mültecileri ve göçmenleri kapitalizmin ekonomik eşitsizliğini örtmek için günah keçisi olarak kullanmaya devam ediyor. Sığınmacıların, mültecilerin ve göçmenlerin varlık nedeni zaten çoğunlukla kapitalizmi yarattığı koşullar oluyor.

Türkiye’de de çok sayıda mülteci, sığınmacı, (ya da kimilerinin deyişiyle) misafir var.

Sence Türkiye bu mültecilere nasıl davranıyor?

10 yıla yakın zamandır Türkiye’de olmadığım için yakınlarımdan duyduklarım, okuduklarım ve izlediklerim üzerinden bir yorum yapabilirim ancak. Gözlemlediğim kadarı ile mülteci sorunu şu an Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri haline gelmiş, sadece makro düzeyde değil, mikro düzeyde, insanların gündelik yaşamlarını etkileyen bir seviyede. Bir taraftan iktidarın siyasi hesaplar sonucunda plansızca Türkiye’ye kabul edilen milyonlarca göçmen, bir taraftan da farklı siyasi kamplar tarafından pompalanan büyük bir yabancı düşmanlığı. Bu noktada kendi durduğum yerden iki şey söyleyebilirim:

1. Kimse isteyerek sığınmacı olmaz. Faturayı sığınmacılara kesmek, onları nefretin öznesi haline getirmek ne insanlığa, ne tarihsel bilince, ne de uluslararası hukuka sığar. Türkiye’de çoğumuz sığınmacı, mülteci ya da göçmen bir aileden geliyoruz. Bunu unutmamak vicdani bir görevdir.

2. Öfkenin esas öznesi, bu orantısız savaşın tarafı olanlardır. Tarihin hiçbir döneminde göçmenlere yönelik öfke, iyi sonuçlar doğurmamıştır ve bu gerçeği unutmamak gerekir.

14 Mayıs seçimlerinden sonra olası bir iktidar değişiminde mülteciliğin sona erecek mi? Yani memlekete dönecek misin yoksa Galler’de derin bağlar kurdun mu?

Tabii ki döneceğim ama Galler de benim yaşadığım yerlerden biri olmaya devam edecek.

Yakın zaman önce Türkiye’de (ve Suriye’de) büyük bir deprem felaketi yaşandı biliyorsun sen de. Neler hissettin deprem sonrası memlekette olanları gördüğünde?

Sanıyorum dünyanın her yerinde Türkiye ile bağlantısı olan herkes çok zor ve travmatik bir dönem geçirdi. Geçirmeye de devam ediyor. Ben de uzun süre hayalet gibiydim. Tüm olumsuzluklara, kimi zaman öfkenin mateme galebe çalmasına rağmen, bir taraftan da dayanışmanın en güzelini gördük. Eğer daha özgür, daha eşit, barış içinde bir ülkeyi hep birlikte inşa edeceksek, kötülüğün karşısında depremde gösterdiğimiz bu dayanışmanın bize kılavuzluk edeceğine inanıyorum.

Başka neler yapıyorsun, nasıl geçiyor şu sıralar günlerin, yeni projeler var mı?

Zamanımın yarısına yakınını ödül alan filmi yapan kampanya ajansım bak, yarısından çoğunu da kurucularından olduğum gather-in platformu alıyor. gather-in’i önümüzdeki günlerde herkesin paylaşmak, dayanışmak, iç dökmek ve organize olmak için kullanmasını istiyoruz. gather-in herkesin kendi online mekanını açabildiği bir platform. Her mekânın 50 kişilik kapasitesi var. Herkes masasında kendi sohbetini yaparken, diğer masaları da video olarak görebiliyor ama duymuyor, isterse masadan masaya da geçebiliyor. Sahne modunda ise herkes ile konuşulabiliyor. Aslında bildiğiniz fiziki bir mekân gibi. Şu anda deneme modundayız. Yakında bekleme listesini kaldıracağız ve her isteyen üye olabilecek ve kendi mekanını da açabilecek.