Müsilaj ekolojik bir yıkımdır

Göl Uzmanı Dr. Erol Kesici

Marmara Denizi çevresinde, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 20'si yaşıyor. Bu nedenle kıyı işgalleri, sanayi ve konut artışı, araç trafiği, evsel, endüstriyel ve nehirler aracılığıyla hem karasal hem deniz ulaşımından kaynaklanan kirlenme olayı büyük ölçüdedir. Arıtma tesislerinin yetersizliği/çalıştırılmaması denizdeki kirliliğin, problemin temelini oluşturmakta.

Marmara'ya günde neredeyse 5 milyon metreküp atık su deşarj ediliyor. Marmara’nın cazibe merkezi haline getirilmesine devam edilmesi çok önemli bir faktör. Deniz trafiğinin de toplam kirliliğe etkisinin yaklaşık yüzde 10 olduğu, büyük oranda da tarımsal, endüstriyel atıkların arıtılmadan dökülmesi müsilajlaşmanın temel nedenini oluşturuyor.

Marmara Denizi'nde müsilajlaşma olayının hafife alınmaması gerekiyor. Yoğun tabakalar haline dönüşen alg katmanları, göllerde göre bazı kesimlerde 0- 5 cm kadar düşmesine neden olmaktadır. “Ölü toprağı serpmektir!”

Son yıllarda neredeyse tüm göl ve denizlerimizde suyun üstünde ve altında sıkça görülmeye ve yayılmaya başlayan müsilaj deprem gibi yıkıcı, tahrip edici etkiye sahip olup, Marmara Denizi’ni adeta “ölü deniz” haline getirmiştir.

Denizden salya oluşumlarının toplanması zorunluluktur. Deniz kirliliği sürdükçe salyalar deniz yüzeyini kaplamaya, yayılmaya ve istilaya devam edecektir, şimdiye kadar yapılanlar müsilajın deniz yüzeyinden toplanmasından başka bir şey olmayıp, tehlike unsurunun büyük kısmı alg kümeleri kıyılarda, deniz çamuru ve içerisinde yer almaktadır.

Kıyı, deniz içinden (dip çamurundan) mekanik yöntemlerle sabırla toplanmalıdır. Su içi ve dipte mekanik yöntemlerle toplamada suyun filtrasyonunun yapılması gerekmektedir. Bitki ve hayvan popülasyonu dengesinin sağlanması, denizlerin kirletilmemesi kadar önemli olan diğer bir bilimsel yöntemdir.

Yapışkan bir madde olan deniz salyası hava koşullarının değişmesiyle yok olmaz. Müsilajın parçalanması/oluşmaması, suların doğal olarak zenginleştirilmesine bağlıdır. Yosunların artışını engelleyen Marmara’nın kendi bakteri ve fauna çeşitliliğinin kazandırılması gerekmektedir. Dışarıdan verilen oksijenin, parçalamış olduğu atıkların, deniz içerisinde kalması nedeniyle dışarıdan oksijen vermek çok anlamlı olmadığı gibi denizde yosun yiyen istilacı ve denizin doğal yapısına uygun olmayan balık türlerinin de bırakılması tehlikelidir.

Marmara Denizi çevresindeki tarımsal üretimde vahşi tarımdan, sulamadan vazgeçilip, modern sulama, damlama sistemi ve iyi organik tarıma geçiş zorunlu hale getirilmelidir.

Gerek jeolojik, gerekse topaografik ve uyumlu ekosistemiyle günümüze kadar sorunsuz geldiğini düşünerek gölün doğal dengesine ve döngüsüne müdahalelerden kaçınılmalıdır. Denizlerimize verilen atık sular 'derindeniz deşarj' sistemleri yerine 'kademeli arıtma' yöntemleri sonucunda verilmeli ve denizlerimiz kirletilmemelidir.

Ekolojik bir yıkıma doğru sürüklenen Marmara Denizi, tedavi edilerek dinlendirilmeli, koruma altına alınmalıdır. Bilimsel çalışmalar için deniz suyu su kalitesi, klorofila miktarı, görünürlük, zoo ve fito-plankton türlerinin tür ve miktarını belirleyen erken uyarı sistemleri oluşturulmalı. Kıyı ve derinliğe bağlı deniz iç kesiminde istilayı önlemek için bir an önce harekete geçilmelidir.