Kültür Bakanlığının Web sayfasına girildiğinde, Anasayfa'dan "Sanat" linkini tıkladıktan sonra, alt başlıklardan "Müzik" başlığını tekrar tıkladığınızda karşınıza çıkan dört maddeden sonuncu

Kültür Bakanlığının Web sayfasına girildiğinde, Anasayfa'dan "Sanat" linkini tıkladıktan sonra, alt başlıklardan "Müzik" başlığını tekrar tıkladığınızda karşınıza çıkan dört maddeden sonuncusu "Bestecilerimiz" adını taşıyor ve merakla bu başlığa tıkladığınızda ise karşınıza dört bestecinin ismi çıkıyor. Bu besteciler sırayla, a) Hacı Arif Bey, b) Hamamizade İsmail Dede Efendi, c) Itrî, d) Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça. Bakanlık adının başında "T.C." yazan ve "Türkiye Cumhuriyeti" demek olan Kültür Bakanlığı'nm 80 küsur yıllık Cumhuriyetimize ait sadece 4 adet besteciyi sıralaması -ki bu bestecilerden sadece bir tanesi (Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça) Cumhuriyet süreci içinde yaşamış ve diğer üçü Cumhuriyet öncesi Osmanlı Döneminde yaşamış bestecilerdir- oldukça anlamlıdır. Bu eleştiriye karşılık olarak, Cumhuriyet dönemi bestecilerinden "Türk Kültürü" maddesinin altındaki "Çağdaş Türk Sanat Müziği" maddesinde bahsedildiği yanıtı gelebilir. Doğrudur. Ancak benim burada takıldığım nokta şu: Türkiye Cumhuriyeti'nin Kültür Bakanlığı'nm Web Sayfasında "Bestecilerimiz" denildiği zaman sadece, üç tanesi Osmanlı dönemine ait, biri ise Cumhuriyet döneminde yaşamış olan makamsal müzik bestecisi olan kişilerin yer alması ne kadar doğru bir örnektir? Burada yer alan bestecilerden hiçbirine karşı değilim. Hepsi kendi alanlarında çok değerli bestecilerdir. Kalıcı yapıtlar vermişlerdir.

Ancak, bu Web sayfasında kullanılan "Çağdaş Türk Sanat Müziği" tür adı da eksik gibi gözükmektedir. Ben kişisel olarak "Çağdaş Çoksesli Türk Müziği" tür adını daha doğru buluyorum. Başından "Çağdaş" kelimesini çıkardığınız zaman ortaya çıkan müzik türü "Türk Sanat Müziği" adını alır. "Çağdaş" kelimesi "çağcıl" anlamında kullanılarak "Çağdaş Türk Sanat Müziği" denildiğinde "2oyüz-yıl'da üretilmiş makamsal müzik" anlamı çıkmaz mı? Bu anlam bizi asıl işaret etmek istediğiniz türün dışında başka bir noktaya çekmez mi? İşte bu sebepten ötürü, "Çağdaş Çoksesli Türk Müziği" tür adı daha doğrudur. Böyle bir tür adı bize "2o.yüzyılda ve 2i.yüz-yıl başında üretilmiş, çoksesli, Türk Müziği" anlamını duyumsatır. Yani bu müzik, hem bu çağda üretilmiştir, çokseslilik unsuru taşımaktadır ve Türk Bestecileri tarafından üretilmiştir. "Türk Müziği" denildiğine akla salt makamsal müziğin gelmesi de bir alışkanlıktır. Bir Türk'ün ürettiği eser ister senfonik, ister oda müziği, ister küçük bir şarkı olsun bu müzik "Türk Müziği"dir.

Birgün gazetesi'nin 21 Aralık 2005 Çarşamba günü 15.sayfasında bir haber yer almıştı. Bu habere göre, "Milli Eğitim Bakanlığı tarafından ders kitabı olarak kabul edilen Fen ve Teknoloji Kitabı'nda çoksesli müzik görüntüsü "ses kirliliği" olarak tanımlandı. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu'ndan oluşturulan komisyonlardan onay alan bu kitabın 142.sayfasında ve 6.bölümünde yer alan konu başlığı, "Ses Kirliliği". Bir caz orkestrasından bir kesitin yer aldığı resmin altında bakın neler yazıyor: "Yüksek şiddetli düzensiz sesler ses kirliliğine neden olur. Ses kirliliği, sağlığımızı tehdit eden çevre kirliliği türlerinden biridir. Ses kirliliğini meydana getiren nedenleri ve bunun insan sağlığına verebileceği zararları araştırın. Araştırma sonuçlarını arkadaşlarınızla tartışın."

Çoksesli müziğin nispeten dinlenmesi daha kolay ama yine de dinlemek için belirli bir kültürel seviye gerektiren türlerinden biri olan caz müziği bile insanlara gürültü olarak gelebiliyorsa ve bu onaylı bir ders kitabında yer alıyorsa, sormak isterim: Bir sonraki durak neresi? Nerelere sürüklendik ve nereye gidiyoruz?

Hazır kirlilikten bahsetmişten, ben başka tür kirlilikler üzerine de düşünmek gerektiğini hatırlatmak isterim: Seviye kirliliği, ruh kirliliği, vicdan kirliliği, söz kirliliği...

Konuyu "kirlenme" olarak ele alırsak bu örnekler daha da zenginleşebilir. Örneğin, sporda kirlenme, müzikte kirlenme, politikada kirlenme, vesaire, vesaire. Kirlenme öylesine almış başını gidiyor ki, temiz insan olmak, dürüst olmak neredeyse "aykırı" olmakla eşdeğer hale gelmiş durumda. Bilirsiniz, kirli bölgelerin yüzölçümü arttıkça onu temizlemek daha da zorlaşır, çok uzun zaman ve enerji gerekir kirliliği temizlemek için.

Gerçek sanatın ruhları temizlemeye, onları güzelliklerle kirlilikten arındıran yönlerinin olduğunu hatırlatmaya bilmem gerek var mı? "Var" galiba...