Müzikte temel duygu umut

CİHANGİR KÖROĞLU

Protest müzik, dünyadaki diğer örnekleri gibi 1970’lerden itibaren ülkemizde de filizlenmeye, gelişmeye başladı. Protest müziğin temsilcileri, ülkemizde yükselen sol atmosferle birlikte büyük kitlelerle buluştu. Zaman içerisinde müzikal anlamda kendini yenileyen, dönemin ruhuna göre değişen bu türün dayanak noktası ise değişmedi. Zulmedenlere isyan, birlikte yaşama isteği ve daha güzel günler görme umudu... Bu toprakların binlerce yıllık geleneğini arkasına alan protest müzik, hayatın içinden gelen sözlerinin gerçekliği ve netliğiyle yılların eskitemediği eserler ortaya çıkardı. Bir dönemin işçi hareketinin motivasyonunu, üniversite öğrencilerinin isyanını, köylülerin taleplerini ve şehirlilerin umudunu göğüsledi.

Günümüzde protest müzik alışılagelmiş biçimlerinin dışına çıksa da kulağımızın aşina olduğu tınılar hâlâ varlığını sürdürüyor. Naşşallar da böyle bir dönemde, geçmişteki damarlardan beslenerek karşımıza çıkıyor. Grubun ismi olan Naşşal nedir diye baktığımızda ise "dik kafalı" anlamını görmek bizi hiç de şaşırtmadı. Ayrıca 1980 öncesi ve sonrası protest müziğin güçlü seslerinden Ümmüşen’in de grubun bir parçası olması, dikkatleri bir kez daha grubun üzerine çekiyor.

Cuma günü tüm dijital platformlarda Yürekli Şarkılar albümü yayımlanan Naşşallar grubu ve Ümmüşen ile gruba, yaptıkları üretime dair konuştuk. Ümmüşen yaptığı şarkıların motivasyon kaynağını "Ben iflah olmaz bir umutbazım" diye belirtirken, grup üyeleri de kendini ‘burnunun dikine gidenler’ olarak tanımlıyor.

Yürekli Şarkılar albümüyle beraber Naşşallar ismini ilk kez kullandığınız bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bize Naşşallar isminin ve grubunun hikâyesini anlatır mısınız?

Naşşallar: Naşşal eski dilde ‘dik kafalı’ anlamını taşıyor. Yaptığımız ve yapacağımız üretimler için bu şartlarda kullanılabilecek iyi bir isimdi. Hayatta ve işlerinde hep akıntıya karşı, hep burnunun dikine giden, kafasına estiği gibi doğru bildiğini okuyan "terso" insanların, “ülkenin renk ayarlarıyla oynayanlara hayır diyenlerin oluşturduğu” bir grup diyebiliriz.

ODTÜ’deki öğrencilik yıllarınızda sesinize dair yapılan yorum "Sesi yedi kilometre öteden duyulurdu şeklinde". O günlerden bugüne yılların sesinizi eskitemediğini, sesinizin yıllara meydan okuduğunu bu albümde yeniden duyduk. Dinleyenleri coşkuya sürükleyen tarzınızı hangi duygunun ürünü olarak değerlendiriyorsunuz?

Naşşallar’dan Ümmüşen: Bu, ODTÜ yurtlarının önünde söylediğim şarkıları “Yedi kilometre öteden dinledik” diyen, dönemin ODTÜ’lü öğrencilerinin ifadesidir. Aradaki mesafeyi ölçtüler mi, 10 kilometre öteden duyan oldu mu, bilemiyorum. Bildiğim: Çığlık atar gibi söylediğim, kendimi bu şekilde ifade edebildiğim.

Dediğiniz gibi dinleyenleri coşkuya sürükleyebiliyorsam, nedeni muhtemelen içimdeki coşku, yaşam sevincidir. Yaptığım bir şarkıyı bittikten sonra dinlediğimde içimdekilerin çok azını yansıtabilmiş olduğumu fark ediyorum. Sürekli beste yapmamın nedeni de içimdekileri daha fazla yansıtabilme çabası sanırım. Tarz konusuna gelince de birçok kişiden belli bir tarzım olmadığı, bazı müzik tarzlarının ilk örneklerini verdiğim gibi değerlendirmeler alageldim. Çok değişik duyguları şarkılara yansıtırken belli bir tarz yetmiyor herhalde diye düşünüyorum. Ama hüzünden mutluluğa tüm şarkılarımda temel duygu, umut! Ben iflah olmaz bir umutbazım.

Birçok eseriniz yıllardan bu yana size ait olduğu bilinmeden söylendi ve söylenmekte. Bunlardan biri olan Hayat (Beyaz Gelinlik) şarkısı özellikle sol çevreler tarafından benimsendi ve meydanlarda, mitinglerde marş olarak söylendi ve söylenmeye de devam ediyor. Bu duruma dair düşünceleriniz nelerdir?

Ümmüşsen: Bu şarkının üretimine ilişkin efsanevi hikayelerin yanında benim gerçeğim ne yazık ki çok sönük. 17 yaşıma ODTÜ’ye gelinceye kadar “fikir suçu” diye bir suç olduğundan (fikir suçunun da aslında fikirli zikirler olduğundan) bundan dolayı insanların hapislere atıldıklarından, işkence gördüklerinden, faili belli/belirsiz cinayetlere kurban gittiklerinden bihaberdim. Bir kız arkadaşım, siyasi mahkum olan abisini ziyarete gidip gelirken abisinin arkadaşına aşık olmuştu ve bu sevdası da karşılık bulmuştu. Hapishanelerden dışarıya fikirler akıyordu. Yıllar önce bir röportajda “Yaygın olarak bilinen söylenen bu kadar çok şarkının sahibiyken sizin adınızın hiç bilinmemesi çok acı değil mi?” sorusuna “Ya bir de adım çok bilinip şarkılarım bilinmeseydi, esas trajedi bu olurdu“ diye cevap vermiştim. Hâlâ da aynı düşüncedeyim. ODTÜ’deki öğrencilik yıllarımda, ülkenin dört bir yanında kendi şarkılarımı çalıp söylediğim konserler veriyordum. O şarkılar dilden dile dolaşır ve bir süre sonra da hafızalarda kalan halleriyle kasetlere okunur oldu. Bunlardan biri de benim 43 ayrı sanatçı/grup tarafından albümlere okunduğunu sayabilmiş olduğum: Hayat.

Bu şarkıyı üretirken ve yıllar sonra böyle bir dönemde yeniden bir albümde söylerken neler hissettiniz?

Ümmüşen: Duygu ve düşünceleri her tondan yeşilliklere, fikir suçlularını da yeşili yok etmek için güneşi kesilen ama kuytularda açıktan koyu yeşile dönen yosunlara benzetmiştim. 18 yaşımda, kız yurdundan halk oyunları çalışması için THBT (Türk Halk Bilimleri Topluluğu) barakasının yolunu tuttuğum bir gün, ODTÜ Devrim Stadının önünden geçerken tüm bu duygu düşünceler söze ve ezgiye dönüştü. Barakaya varıncaya kadar şarkı bitmişti. Yürürken yapıldığı için marş temposunda oldu doğal olarak.

Bu şarkıya sol çevrelerin sahip çıkması son derece doğal. Çünkü sol yanından çok yara alan bu topraklarda, sol taraftan -yürekten- atılan çığlıklar, her durumda duyulur. Yıllar sonra aynı heyecanla bu şarkıyı söylemenin olumsuz yanı ise bunca yıldır hâlâ aynı konularda çığlık atma ihtiyacında olmak. Ama söylememin ikinci nedeni de yine bu olumsuzluk. İçinde bulunduğumuz dönemi ekonomik-siyasi- sosyokültürel olarak karanlık ve korkutucu olarak nitelendirmeler çok yaygın. Diğerlerinde olduğu gibi bu şarkıda da aslında karanlık denilenin ışıksızlık, korku duygusunun “cesaret-umut boşluğu” olduğunu acemice de olsa yansıtmaya çalışmıştım. Karanlıktan korkmaların yerini, ışık ve çabasıyla birlikte umutla doldurmaya çok ihtiyacımız var.

Albümünüzde yer alan iki şarkınızı daha önce 16 Nisan referandumu sürecinde duymuştuk ve insanlar tarafından çok çabuk sahiplenilmişti. Malum sonrasında memlekette epey sancılı bir süreç yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Geri dönüp baktığınızda o sürecin müzik yolculuğunuza yansımaları nasıl oldu?

Naşşallar: Ülke genelinde o dönem yaratılan muhalif hava herkes gibi bizi de olumlu yönde etkilerken, halkın da değişime olan talebi bunun bir sebebiydi. Sonrasındaki sancılı süreç elbette herkesi olumsuz yönde etkiledi. Ancak hem doğruluğuna inandığımız şeyin arkasında durarak bir şeyler yaratmış olmanın verdiği haklı gurur hem de bu şarkıların insanlar tarafından sahiplenilmiş olması yaratıcılığımıza pozitif yönde etki sağladı.

Değişen müzik tarzıyla Türkiye’de ‘politik müzik’ tartışmalarının yeniden yapıldığı bir dönemdeyiz. Ancak geçmişte bu protest müziğin yayılmasına öncülük eden grupların kolektif bir süreçle üretim yaptığını söylemek mümkün. Naşşallar müziğini hangi koşullarda üretiyor? Bu üretim sürecinde sizi motive eden şey nedir?

Naşşallar: Yaptığımız müziğin politik tarafını göz önüne alırsak, motivasyon için ülkemiz şartlarında nefes almaya çalışmak bile yeterli. Gün geçmiyor ki basiretsiz kararlar ile yüz yüze kalmayalım. Daha ne olabilir dediğimiz her şeyin herkesin gözleri önünde daha da sertleşerek olması, neden sorusuna cevap aradığımız günlerin artması ülkenin sürüklendiği bir karanlık... Bu böyle gitmez diyenlerin, buna itiraz edenlerin ve ses çıkartanların yan yana gelişi zaten bir kolektif yaratıyor. Hatta bunu duygu kolektifi diye de tarifleyebiliriz. İşte Naşşalların motivasyonunu da tam olarak bu sağlıyor.

İçinden geçtiğimiz bu süreçte siz müziği nasıl konumlandırıyorsunuz?

Naşallar: Müzik dünyanın her yerinde en baskıcı-gerici iktidarlar döneminde bile halkların motivasyon kaynağı, direnişlerin anlatıcısı olmuştur. İktidar baskılarının bu kadar arttığı ve üzerine pandeminin eklendiği bugünlerde müzik sokakta, sahnede, meydanlarda yapılamasa bile evlerin balkonlarında insanlara umut olmaya devam ediyor. Umarız yakın bir zamanda da bu kara bulutlar dağıldığında şarkılarımızı hep beraber söyleriz.