ALİ BULUNMAZ Dünyanın dört bir yanında gösteriler var; Fransa’da Sarı Yelekliler, Macaristan’da Orbán’ın ‘kölelik yasası’ diye nitelenen çalışma kanun tasarısına karşı muhalifler, Sırbistan’da Vucic’e dur demek isteyenler sokakta. Sudan’da halk El Beşir’i tutuklattı, ‘Arap Baharı’ sonrası Libya yine karıştı, ABD’de Trump’a karşı homurtular kitlesel bir gösteriye dönüştü ve Cezayir’de Buteflika’yı koltuğundan uzaklaştıran bir halk var. […]

Nasıl bir iktidar istiyoruz?

ALİ BULUNMAZ

Dünyanın dört bir yanında gösteriler var; Fransa’da Sarı Yelekliler, Macaristan’da Orbán’ın ‘kölelik yasası’ diye nitelenen çalışma kanun tasarısına karşı muhalifler, Sırbistan’da Vucic’e dur demek isteyenler sokakta.

Sudan’da halk El Beşir’i tutuklattı, ‘Arap Baharı’ sonrası Libya yine karıştı, ABD’de Trump’a karşı homurtular kitlesel bir gösteriye dönüştü ve Cezayir’de Buteflika’yı koltuğundan uzaklaştıran bir halk var. Örnekler çoğaltılabilir.

Tüm bu gösterilerin arkasında iktidarı değiştirme arzusu var. Michael Hardt ve Antonio Negri, yeni kitapları Meclis’te, bu ve bunlara benzer eylemlerin çok değerli olduğunu kabul edip bir adım öteye gidiyor: “İktidarı nasıl alacağımızı değil, ne tür bir iktidar istediğimizi ve daha önemlisi, neye dönüştürmek istediğimizi de sormalıyız.”

İkilinin bu kaygısını ya da arzusunu paylaşan bilinçli, dünyada ne olup bittiğinin farkında olan ve ne istediğini bilen hatırı sayılır bir kitle var. Negri ve Hardt, hem o tarafa hem de hâlâ kararsızlık yaşayanlara sesleniyor Meclis’te.

‘Demokratik girişimcilik’

21. yüzyıldayız ve günümüzün en belirgin sorunları adaletsizlik, eşitsizlik, politik ve kültürel baskılar. Bunlara karşı eyleme geçen, bazen sonuç alan bazen de kısa sürede dağılan kalabalıklar mevcut. Hedefleri belli olsa da önemli bir bölümünün arzularını gerçekleştirdikten sonra ne yapacağı meçhul. Bu nedenle iktidar değişikliği yaşansa da söz konusu belirsizlik yüzünden sistem değişmediği için kitlesel gösterilerin özneleri çoğunlukla var olan düzenin nesnesi olmayı sürdürüyor ve sağ popülizm içinde eriyip gidebiliyor.

Negri ve Hardt’ın dediği gibi hükümetlerin uygulamalarını protesto edip dağılanlar sonuç alanlardan daha fazla.

Bu nedenle protesto yeterli değil, toplumsal dönüşüm gerekli diyor yazarlar.

Başka bir ifadeyle tasvir ve tahlili, sonuç ve çözüm izlemeli görüşünde birleşiyorlar.

Negri ve Hardt; protestoların bir noktadan sonra, çoğunluğun katılımıyla demokratik karar alma mekanizmasına evrilerek anlamlı kılınabileceğini ve bu yolla “Nasıl bir iktidar istiyoruz?” sorusuna yanıt aranabileceğini belirtip ekliyor: “Önderliğin yok edilmesi değil, barındırdığı politik ilişkinin tersyüz edilmesi, yatay hareketlerle dikey önderliği birbirine bağlayan kutuplaşmanın tersine döndürülmesi gerekiyor.”

Şimdilerdeki gösterilerin ana fikri adalet, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve zenginlik. Bunların aynı anda ve herkes için geçerli olması hâlâ bir ütopya. Ancak Negri ve Hardt’ın sunduğu formül ya da yol haritası politik, kültürel ve ekonomik taleplerin hayata geçmesi veya uygulanması, ileri aşamada sürdürülebilir kılınması için bir kapı aralayabilir: Gerçek anlamda demokratik topluma ulaşmak için bir anahtardan bahseden yazarlar bunun felsefi, tarihsel, sosyolojik, psikolojik ve kültürel örneklerini de uzak ve yakın geçmiş ile günümüze bakarak veriyor. Demokratik örgütlenmenin, toplumsal ihtiyaçla ve toplumsal üretimle bir arada düşünülüp ete kemiğe büründürülmesinin zorunluluğundan söz eden ikili, eleştiri ve gösterilerin anlamlı olabilmesi için geniş bir toplumsal anlaşmanın ve katılımın gerekliliğini vurguluyor.

Neoliberalizmin baskıcı tutumunun, Negri ve Hardt’ın bahsedip temellendirdiği bir araya gelme pratiğini sekteye uğrattığı çok açık. Mevcut sistemin askerleri (spekülatörler, kolluk kuvvetleri, risk sermayedarları, fon yöneticileri ve onların hamisi durumundaki hükümetler) ile gidişattan rahatsızlık duyanlar arasındaki mücadelenin belirginleştiği günümüzde Negri ve Hardt, bir araya gelmenin, katılım çabalarının ve temsilin sağaltıcılığını hatırlatıyor. Buna da ‘demokratik girişimcilik’ diyorlar.

Müşterek zenginliğe yatırım

Demokratik girişimciliğin özünü oluşturan politik uyumun yeni bir umut, anlayış ve yönetim doğuracağını söylüyor Negri ve Hardt: “Ufukta yeni bir Prens beliriyor, çoğunluğun tutkularından doğmuş bir Prens. Sürekli bankacıların, finansçıların, bürokratların ve zenginlerin yalaklarını dolduran yozlaşmış politikalara gösterilen kızgınlık. Toplumsal eşitsizliğin ve yoksulluğun geldiği dehşet verici düzeye duyulan öfke; yeryüzünün ve içindeki ekosistemlerin yıkımı karşısında hissedilen korku ve kızgınlık. Durdurulması görünürde imkânsız şiddet ve savaş sisteminin kınanması. İnsanların büyük kısmı bunların farkında ama kendilerini bir değişiklik yapamayacak kadar güçsüz hissediyorlar. Öfke ve kızgınlık cerahat gibi birikip herhangi bir tepki doğurmadan sürdüğünde, ya bunalıma ya da teslimiyete dönüşme riski taşır. Bu zeminde yeni bir Prens, özgürlüğün ve eşitliğin yolunu gösterir. Müşterek varlıkları herkesin eline teslim etmeyi, herkesçe demokratik bir şekilde yönetmeyi hedefleyen bir görev koyar bu yol. Prens tabiriyle bir bireyi hatta partiyi veya önderler kurulunu değil, aksine bugün toplumda verilen kurtuluş mücadelelerini ve farklı direniş biçimlerini ören politik ifadeyi kastediyoruz.”

Negri ve Hardt, önderlik fetişizmi ya da önderliğin yok edilmesini savunmuyor; önderliğe yeni ve demokratik, stratejik ve koşullara uygun bir rol verilmesi gerektiğini, yani bu müessesenin dönüştürülmesinin ve katılımı sağlamada öncü görev üstlenmesinin zorunluluğundan bahsediyor.

Katılımın örgütlenmesi ve hayata geçirilmesi, üretimin çoğunluğa yayılması ve üretilenin herkese ulaşmasıyla bağlantılı. Başka bir deyişle zenginliğe el koyma değil, zenginliği paylaşma modeli bu. Yalnızca bununla kalmıyor; kültürü ve bilgiyi ortaklaştırmakla birlikte toplumsal ilişkileri geliştirmeye de gönderme yapıyor Negri ve Hardt’ın ortaya koyduğu demokratik girişimcilik. Başka bir deyişle müşterek zenginliğe denk geliyor bu: Yazarların savunduğu iktidar biçimi ya da katılımı esas alan demokratik girişimcilik, “yaşama yatırım yapan ve onun yatırımlarıyla gelişen ahlak, üretimi değerli kılmayı ve politik öznelere güç vermeyi” amaçlıyor.

Negri ve Hardt, iktidarı ele almanın yeterli olmadığını, bunun toplumsal dönüşümü üretime, sosyal ilişkilerin geliştirilmesine, ahlaka ve temsiliyete dayanan demokrasiyle; bürokrasiye esir olmayacak kurumlar yaratarak ve kurumsallığı harekete geçirerek perçinlenmesi gerektiğini belirtiyor.

Protestoların ve eleştirilerin, bunlar gerçekleştirildiği zaman anlamlı olabileceğini söyleyen yazarlar, gelecek için hem bir öngörüde hem de uyarıda bulunuyor: “Toplanan meclisler kurucu bir hakka yani toplumsal bir alternatif yaratmamızı, iktidarı toplumsal üretimdeki işbirlikleriyle farklı bir biçimde ele geçirmemizi sağlayacak bir mekanizmaya dönüşür. Toplanma çağrısı, Machiavelli’nin deyişiyle erdemli olma tembihidir. Bu erdem normatif bir zorunluluktan ziyade etkin bir ahlaki tutumdur. Toplumsal zenginliğimize kalıcı kurumlar inşa edip toplumsal ilişkiler örgütleyen, bunları korumak için zorunlu bir gücün refakatiyle donanmış kurucu bir süreçtir. Çokluk toplanıp bir araya geldiğinde neyin mümkün olduğunu henüz görmüş değiliz.”