Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın 30 yıllık serüveni ulusal ve uluslararası yolculuklarla sürdü. Amaç; Nâzım Hikmet’e yönelik haksızlıkların giderilmesi, dünyada sevilen, sayılan sanatçının kendi ülkesinde hak ettiği yere gelmesi, mirasının gelecek kuşaklara aktarılmasıydı. Bu görevle yola devam ediyor.

Nâzım Hikmet Vakfı 30. yılında

KIYMET COŞKUN

Vakıf kurmak kolay değildir. Hele de edebiyat, kültür, sanat alanında vakıf kurmak sanıldığından zordur. Diyelim ki kurdunuz. Bu kez bu vakfı sürdürebilmek de bu işe gönül verenlerin özverili, sabırlı ve en önemlisi azimli çabalarını gerektirir. Kuşkusuz arkanızda bir sermaye grubu varsa ya da devlet kurumlarının gözbebeği iseniz sorun yok. Ama ya değilseniz?

Nâzım Hikmet’in kız kardeşi Samiye Yaltırım dostlarıyla birlikte bu zor olanı seçti ve başardı. Yanında vakıf önerisinin sahibi kızı Ayşe Yaltırım ve oğlu Hikmet Yaltırım ile güvendiği, değer verdiği, danıştığı yakınları, dostları vardı.

80’li yılların ikinci yarısıydı. Samiye Abla, Celile Hanım’ın resimleriyle dolu küçük, şirin evinde sıkça dostlarını ağırlardı. Salondaki orta sehpaya yerleştirdiği aile yadigârı kırmızı çiçekli, büyük yuvarlak sini etrafında oturulurdu. Her buluşmada konu ister istemez ağabeyi Nâzım Hikmet’e gelirdi.

Seyda Yaltırım’ın yaşarken tirizlikle düzenlediği ağabeyiyle ilgili belge ve eşyayı yıllarca saklamıştı. Ancak onların ne olacağı, nereye, kime emanet edilebileceği sorusu yakıcı bir şekilde önündeydi. Ağabeyi yurttaş bile değildi. Bu durum endişelerini daha da artırıyordu. Bu nedenle ağabeyi Nâzım Hikmet’in yurttaşlık sorununun çözümüne yönelik girişim düşüncesi öne çıktı. İlk çalışmalar da bu doğrultuda başladı.

YURTTAŞLIK HAKKI İÇİN

Yakın dostlar arasında sürekli tartışılan ve ülke için bir utanç olan yurttaşlık sorunu için ilk toplantı 12 Kasım 1987’de İstanbul Barosu’nun üst katında bulunan Çatı Restoran’da yapıldı. Müşterinin olmadığı gündüz saatlerindeki toplantıya Nâzım Hikmet’in sağlığında yanında olan dostları katıldı.

Nâzım Hikmet’in Bahriye Mektebi’nden sınıf arkadaşı emekli Amiral Seyfi Kipmen, 1933'te Nâzım Hikmet’le aynı odada sorgulanan, falakaya yatırılan dostu Nail Çakırhan, 30’lu yılların ünlü gazetecisi Abidin Nesimi, Nâzım Hikmet’in açlık grevinden sonra Paşakapısı Cezaevi’nde karşılaştığı teyze oğlu Mehmet Ali Aybar, arşivciliğiyle bilinen Rasih Nuri İleri, Türkiye’nin ilk kadın arkeologlarından Halet Çambel, Nâzım Hikmet üzerine çalışmaları olan sendikacı Kemal Sülker, Müzehher Vânû gelenler arasındaydı.

Samiye Yaltırım’ın heyecanla açıkladığı düşüncesi konuklar tarafından hararetle desteklendi ve her kesimin özellikle de sanatçıların katılımıyla düzenlenecek bir toplantıda konunun paylaşılmasının uygun olacağına karar verildi.

Bir sonraki toplantı, Nâzım Hikmet’in 86. doğum günü olan 15 Ocak 1988’de yine Çatı Restoran’da düzenlendi. Samiye Yaltırım, toplantıda tüm dünyada büyük Türk şairi olarak tanınan ağabeyinin yurttaşlık sorununa ilişkin üzüntüsünü dile getirdi. Konuklarından haksızlığın giderilmesi için başlatılacak çalışmalara destek istedi. Ardından söz alan Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Aziz Nesin ise, Türk halkının, yazarının, sanatçısının Nâzım Hikmet’e borçlu olduğunu ve bu borcu ödemenin zamanının geldiğini söyledi.

Samiye Yaltırım’ın yurttaşlık hakkına ilişkin çağrıları, basında geniş yer buldu. İstanbul, Ankara ve İzmir’de hukukçuların katılımıyla toplantılar düzenlendi. Öneriler, görüşler alındı, çözüm yolları arandı. Toplantılar sonunda, 1951'de Bakanlar Kurulu’nun aldığı hukuk dışı yurttaşlıktan çıkarılma kararının kaldırılması için resmi başvuru yapılması sonucuna varıldı. Başvuru, Samiye Yaltırım adına avukatlar; Halit Çelenk, Metin Şekercioğlu, Bilgin İnanç ve Atilla Coşkun tarafından yapıldı.

nazim-hikmet-vakfi-30-yilinda-883349-1.

VAKIF DÜŞÜNCESİ

Samiye Yaltırım’ın, ağabeyinin yurttaşlığı için başlattığı ve aydınların desteğiyle büyüttüğü mücadelesi giderek Vakıf düşüncesinin önünü açıyordu. Özellikle kızı Ayşe Yaltırım’ın dillendirdiği Vakıf kuruluşu için yola çıkma zamanı gelmişti.

Nâzım Hikmet’in ölümünün 27. yıldönümü olan 3 Haziran 1990 günü Kuruçeşme’deki İstanbul Mülkiyeliler Birliği Salonu’nda bir toplantı düzenlendi. Çağrı yine Samiye Yaltırım’dandı. Toplantıya katılanlar arasında kızı Ayşe Yaltırm, oğlu Hikmet Yaltırım, teyze oğlu Mehmet Ali Aybar, Nâzım Hikmet’in dostları Nail V Çakırhan, Cumhuriyetin ilk kadın arkeologlarından Halet Çambel, okul arkadaşı Seyfi Kipmen, Türkiye Barış Derneği Başkanı Mahmut Dikerdem, küçük bir motorla yurt dışına çıkaran Refik Erduran, Prof. Aydın Aybay, sendikacı Kemal Sülker, karikatürist Semih Balcıoğlu, Mahmut Tali Öngören, Emil Galip Sandalcı, Müzehher Vânû, Moris Gabbay, Şükran Kurdakul, Rutkay Aziz, Merih Sezen de vardı. Bu toplantıyla Vakıf kuruluşu için ilk adım atıldı. Yapılacak katkılar listelendi. Ayrıca hazırlık çalışmaları için yürütme kurulu oluşturuldu.

KURULUŞ HAZIRLIKLARI

Yürütme Kurulu ilk toplantılarını Sarıca Vakfı’nın Cihangir’deki merkezinde ve Taksim’deki Aybay Hukuk Bürosu’nda yaptı. Bu toplantılarda, vakfın amaç ve faaliyetlerine ilişkin ilkeler belirlendi. Resmi senet Aydın Aybay başkanlığında hukukçular tarafından hazırlandı.

Yapılması zorunlu olan bir diğer konu ise vakıf malvarlığının oluşturulmasıydı. Vakfın mal varlığının vakıf amacını karşılayacak boyutta olması gerekiyordu. Kişisel katkıların yanı sıra çeşitli etkinlikler düzenlenerek gelir elde edilmesi yoluna gidildi. Geliri vakfa bırakılan “Nâzım’dan Armağan” kitabı yayınlandı. Kitap Adam Yayınları’nın seçme şiirlere yönelik telif izniyle Cem Yayınları tarafından karşılıksız basıldı. Tiyatro ve sinemacılar gişe gelirlerini, yazarlar telif gelirlerini bağışladı.

CRR Konser Salonu Fuayesi’nde büyük bir sergi düzenlendi. Yüzden fazla sanatçı ve galeri yöneticisinin bağışladığı resimlerin büyük bölümü satıldı. Alıcılara resimleri, düzenlenen törende ressamlar tarafından teslim edildi.

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra kuruluş çalışmalarına hız verildi. Samiye Yaltırım adına yapılan başvurunun sonucu 22 Mayıs 1991’de alındı. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı resmen kuruldu.

İLK ETKİNLİK

Hazırlık sürecinde yapılması düşünülen şiirli/müzikli gece, 2 Haziran 1991’de yapıldı. Harbiye’deki Açıkhava Tiyatrosu’nda düzenlenen gecenin adı; NÂZIM HİKMET ARAMIZDA’ydı. İstanbul kırmızı büyük boy afişlerle süslendi. Belediye otobüslerine de asılan bu afişlerle Nâzım Hikmet, İstanbul’un meydanlarında, caddelerinde dolaşıyordu.
Programın başlamasına dakikalar kala Ankara’dan gelen bir haber yüreklere bir ateş gibi düştü. Ahmet Arif aramızdan ayrılmıştı. Geceyi, yönetim kurulu üyesi ve tiyatro sanatçısı Nevzat Şenol bu acı haberi duyurarak, saygı duruşuyla başlattı. Programın açılışını yapmak üzere sahneye gelen Yaşar Kemal de konuşmasına dostu Ahmet Arif’ten söz ederek başladı.
Programda İsa Çelik’in Nâzım Hikmet fotoğraflarından hazırladığı dia gösterisi vardı. Ünol Büyükgönenç, Sadık Gürbüz, Genco Erkal, Zülfü Livaneli ve son olarak Bulutsuzluk Özlemi sahne aldı. Hüznün ve coşkunun birleştiği gecede seyircilerin oturdukları koltuklar da ilerleyen saatlerde sahneye dönüştü. Tiyatro sanatçıları seyircilerin arasında oturdukları farklı noktalardan Nâzım Hikmet şiirleriyle seslerini yükseltti. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Cüneyt Türel, Yavuzer Çetinkaya, Yaman Okay, Rutkay Aziz, Gülsen Tuncer, Tarık Akan...

NÂZIM HİKMET’TEN ÖZÜR

Nâzım Hikmet Vakfı, Tünel’de kiraladığı küçük dairesinde çalışmalarını başlattı. 1997'de taşınacağı Taksim’deki yerine geçene değin de burada kaldı. Önündeki ilk etkinlik takvimi Nâzım Hikmet’in 90. doğum yılıydı ve 15 Ocak tarihini kapsayan bir hafta hazırlığı başlatıldı.
Etkinlikler, 15 Ocak 1992 sabahı, Nâzım Hikmet’in yurdundan ayrıldığı son nokta olan Tarabya’da başladı. Sunay Akın ve Akgün Akova öncülüğünde o dönemin genç şairleriyle buluşularak denize karanfiller bırakıldı. Aynı gün yine genç şairlerin düzenlediği Kuruçeşme Mülkiyeliler Birliği Lokali’ndeki Nâzım Hikmet’le 24 Saat şiir etkinliğine katılmak isteyenler, Tarabya’dan açılan tekne ile Kuruçeşme’ye gidecek, yol boyunca da Genco Erkal’dan, Joan Baez’dan ve genç şairlerden Nâzım Hikmet dizelerini ve şarkılarını dinleyecekti.

Bu haftada Nâzım Hikmet ilk kez kendi yurdunda tüm yönleriyle ele alındı. Şiiri, oyunları, romanları, gazeteciliği, yaşamı, mücadelesi tartışıldı, irdelendi. Tiyatrolar Nâzım Hikmet oyunları sergiledi. Şiir ve müzik günleri düzenlendi. Sergiler açıldı. Haftanın kapanışı ise bugün Lütfi Kırdar Kongre ve Sanat Merkezi’nin yerinde bulunan Spor ve Sergi Sarayı’ndaydı.

Geceyi tiyatro sanatçısı Işık Yenersu sundu. Saim Akçıl Orkestrası’yla açılan gecede, Bolşoy Balesi sanatçıları Nâzım Hikmet’in yazdığı ve Arif Melikov’un bestelediği Bir Aşk Masalı balesinden bölümler sahneledi. Amerika’dan kendine de doğum günü armağanı yapmak üzere hiçbir ücret almadan gelen Joan Baez, Genco Erkal ve Zülfü Livaneli ile birlikte Nâzım Hikmet şarkıları söyledi. Bu gecenin belki de en önemli sürprizini ise konuşma yapmak üzere sahneye çıkan dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar yaptı. Sağlar, kısa konuşmasında Nâzım Hikmet’ten devlet adına özür diledi.

***

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın 30 yıllık serüveni ulusal ve uluslararası yolculuklarla sürdü. Amaç; Nâzım Hikmet’e yönelik haksızlıkların giderilmesi, tüm dünyada sevilen, sayılan sanatçının kendi ülkesinde hak ettiği yere gelmesi, mirasının gelecek kuşaklara aktarılmasıydı. Yurttaşlık hakkının çözümlenmesi doğrultusunda kampanyalar düzenlendi.
Kuruluşun ardından Samiye Yaltırım ve evlatlarının yanı sıra Memet Fuat da anılarında yer alan çizimlerle eşya ve belge bağışladı. Ayrıca, Müzehher Vâ-Nû, İsmail Hakkı Balamir, İlhan Selçuk, Vera Tulyakova Hikmet, Valentin Babayef, Anar Rızaev, Anjel Açıkgöz gibi çok sayıda bağışçının katkılarıyla bir Anı Salonu kuruldu. Bilgi ve Belge Merkezi oluşturuldu.

Şiirinin gölgesinde kalan oyunları üzerine daha sonra kitaplaştırılacak olan Nâzım Hikmet’in Tiyatrosu başlıklı yuvarlak masa toplantısı düzenlendi. Adına Uluslararası Şiir Ödülü verildi. Uluslararası Seçiciler Kurulu, ilk ödüle Suriye asıllı Fransız şair Adonis’i değer buldu. Şairlerin yaşam boyu yazdıkları eserler dikkate alınıyor ve Nâzım Hikmet’in toplumsal duyarlılığı doğrultusunda eser veren şairler arasından belirleniyordu. İkinci ödül, Martinikli şair Aime Cesaire’in, üçüncüsü Filistin’in acılarını yüreğinde taşıyan ve şiirine döken Mahmout Darvish’in, dördüncü ödül ise Danimarkalı Erik Stinus’un oldu. Ödüller İstanbul’da düzenlenen törenlerle sahiplerine verildi.

Belgesel çekimleri başlatıldı. Nâzım Hikmet ile anısı olan, yaşamının bir döneminde yolu kesişen kişilerin tanıklıkları kayıt altına alındı. Öte yandan Nâzım Hikmet üzerine çekim yapan yapımlara, Alman, Fransız, İtalyan, Japon ve Türk televizyonlarına katkı sunuldu. Yapımcılığını Hasan Özgen’in yaptığı Nâzım Hikmet Şarkıları belgeseli VCD olarak yayınlandı. Senaryosu Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner tarafından yazılan ve yapımcılığını yine Hasan Özgen’in yaptığı Edebiyatımızdan İstanbul Manzaraları belgeselleri çekildi.

Bu süreçte Nâzım Hikmet adı artık meydanlara, parklara, caddelere, kültür merkezlerine veriliyor, heykelleri, büstleri dikiliyordu. Nâzım Hikmet Vakfı bu çalışmalara da aktif destek ya da katılım sağlamaktaydı. Vasiyet şiirinden yola çıkarak mezarının getirilmesini isteyenlere ise bölgelerinde çınar ağaçlarının dikilmesi çağrısını yapıyordu.

Nâzım Hikmet’in doğumunun 100. yılı olan 2002 yılının Uluslararası Nâzım Hikmet Yılı olması ve şairimizin yurdunda ve tüm dünyada anılması için Kültür Bakanlığı’na UNESCO başvurusu yapıldı. Gerek Vakıf gerekse Kültür Bakanlığı çalışmaları bu doğrultuda başlatıldı. Bu süreçte Fazıl Say’ın bestelediği Nâzım Hikmet Oratoryosu gibi bir şahaserin ortaya çıkmasına vesile olundu.

Yine 2002 yılı için Nâzım Hikmet Belgeseli hazırlatıldı. Filmin yönetmenliği için Can Dündar’a teklif götürüldü ve daha önce yayınlanmamış görüntülerle Vakıf Arşivi açıldı. Belgeselin ilk gösterimi Paris’te UNESCO binasındaki Uluslararası Nâzım Hikmet Yılı açılış etkinliğinde yapıldı..Daha sonra 15 Ocak 2002’de İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan açılış (gala) gecesinde gösterildi. Bu gala gecesi, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu, Genco Erkal ve Zülfü Livaneli’nin muhteşem konser ve gösterisiyle sürdü.

Yine İstanbul’da, Almanya, Amerika, Azerbaycan, Fransa, İngiltere, Rusya’dan katılımlarla, Nâzım Hikmet’in tüm yönleriyle irdelendiği Uluslararası Nâzım Hikmet Sempozyumu Mimar Sinan Üniversitesi salonlarında yapıldı. (Bu sempozyuma sunulan bildiriler daha sonra vakıf tarafından kitaplaştırıldı.)

Moskova’da bulunan ve dünyanın en büyük ve önemli kütüphanelerinden biri olan Lenin Kütüphanesi ve Milli Kütüphane ile birlikte yurt içinde ve dışında çeşitli dillerde basılan Nâzım Hikmet Kitapları’nın sergilendiği Uluslararası Nâzım Hikmet Kitapları Sergisi, fotoğraf sergileri, tiyatro gösterileri yapılanların bazılarıydı. Etkinlikler ülkemizde olduğu gibi yıl boyunca dünyanın birçok ülkesinde düzenlendi ve vakıf bu etkinliklerin çoğuna doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sağladı.

Taksim’deki merkezinde haftalık kültür sanat toplantıları düzenledi. Tarık Akan yönetiminde Anadolu uygarlıkları ve Cumhuriyet dönemine ilişkin belgeseller hazırlandı. Fazıl Say tarafından kurulan Nâzım Hikmet Korosu, vakıf bünyesinde çalışmalarını sürdürdü. Resim ve tiyatro atölyeleri ile gençlere fırsat sunuldu.

2016'ya gelindiğinde yaklaşık 20 yılını geçirdiği ve bir sanat merkezine dönüştürdüğü Taksim’deki yerinden çıkarıldı. Beyoğlu’nun dönüştürülmesi projesiyle yerinden edilen vakfa Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü sahip çıkarak yer gösterdi.

Bugün önünde Nâzım Hikmet heykelinin bulunduğu Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde çalışmalarını sürdüren Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, pandemi nedeniyle bir süreliğine ara verdiyse de kütüphanesi ve Anı Salonu ile Nâzım Hikmet dostlarını ağırlıyor. Düzenlediği aylık toplantılarla Nâzım Hikmet buluşmalarını sürdürüyor. Çok yönlü şairi tüm yönleriyle, birini diğerinin önüne çıkarmadan ele alıyor, araştırmacılara ortam sağlıyor.

Vakfın bugünlere gelmesinde yönetiminde olsun olmasın tüm Nâzım Hikmet dostlarının emeği vardır. Kurucu Başkan Samiye Yaltırım, İkinci Başkan Prof. Aydın Aybay, Başkanvekili Tarık Akan ve kuruluşundan bu yana maddi manevi katkı sunan dostlarımız, Vakıf yoldaşları unutulmayacak, anıları yaşatılacaktır.