Engels ile Marx’ın iç ısıtan dostlukları ve yaşam pratikleri göstermiştir ki Marksizm ‘düşünce eylemi’ değil, ‘düşüncenin eylemi’dir. Bu yüzden Mahir Çayan’ın belirttiği gibi devrimciler Marksizmi ‘dünya devrimci hareketinin trafik polisliğini yapmak için değil, dünyayı değiştirmek için okuyup öğrenir.’

Ne düşünmekten ne de mücadeleden vazgeçen bir irade: Marx 202 yaşında!

BERKANT GÜLTEKİN

“Marx ardında, zaman ve mekan kategorilerinin ötesinde kesin buyruklarla, mutlak/sorgulanamaz normlarla yüklü bir dizi mesel bırakan bir Mesih değildir (…) Marx, bizim için, değneğini sallayan bir çoban değil, manevi ve ahlaki yaşamın bir ustasıdır. Zihinsel tembelliğin düşmanıdır, uyuklayan ve kıran kırana bir kavga için uyanması gereken büyük enerjiyi ayağa kaldıran kişidir. (…) Geniş ve sakin düşünen bir beyindir, insanlığın kendi varlığının ve kendi oluşunun bilincine varmak, tarihin gizemli ritmini yakalamak ve o gizem havasını dağıtmak, düşüncede daha güçlü ve eylemde daha iyi olmak için yüzyıllardır yürütegeldiği o zorlu arayışta bireysel bir uğraktır. O yaşamamış olsaydı, düşünmemiş olsaydı, kendi tutkuları/kendi fikirleri/kendi acıları/kendi idealleriyle olan çarpışmadan çıkan ışık kıvılcımlarını üzerimize göndermemiş olsaydı, maneviyatımız bugünkü gibi olmazdı.”

Antonio Gramsci, Karl Marx’ın 100’üncü doğum günü vesilesiyle 102 yıl önce Il Grido del Popolo gazetesine yazdığı yazıda böyle diyordu. Marx’ı birkaç cümleyle tanımlamak bugün olduğu gibi dün de çok zordu. Gramsci ise Marx’ı en tutkulu tarafından, devrimciliğinden ele alarak anlatmıştı.

Bugün Marx’ın 202’nci doğum günü. 5 Mayıs 1818’de Almanya’nın en eski şehri Trier’de hayata gözlerini açan Marx, hiç göremediği 20’nci yüzyıla fikirleriyle damgasını vurdu. 2020 dünyasında da bu fikirlerin tüm canlılığıyla farklı bir yaşam düşleyen insanların zihninde yaşadığını söylemek mümkün.

‘ENTELEKTÜEL BİR MAKİNA' MI?

Hiç şüphe yok ki Marx, çok büyük bir düşünürdü. Hukuk, felsefe, iktisat ve tarih onun için birbiriyle kolayca sentezlenebilecek disiplinlerdi. Bu alanların hepsinde göz kamaştırıcı bir yetkinliği vardı. Hem de öyle gelişigüzel değil. Mesela tarihçi Eric Hobsbawn, “Cambridge’de veya başka bir yerde Marx’la rekabet edebilecek hiçbir tarihçi tanımıyorduk” der. Marx ayrıca üç dili (Almanca, Fransızca, İngilizce) iyi konuşur ve yazardı. Engels ve eşi Jenny ile olan mektuplaşmalarında aralara İtalyanca ve Yunanca serpiştirmeler yaptığı da bilinir. İlerleyen yaşlarında Rusçaya da merak sarıp öğrenmişti.

Engels ile ilk kez 16 Kasım 1842’de Köln’de tanışmışlardı. Marx o sıralarda Rheinische Zeitung’un yayın yönetmeniydi. Baskı ve sansürden muzdaripti, “Rheinische Zeitung gibi bir gazeteyi yaşatmak için yılmaz bir inat gerekir” diye yazıyordu. Engels’in Marx’ın ölümünden 12 yıl sonra, 1895’te Franz Mehring’e (Marx’ın yaşam öyküsünün yazarı) yazdığı mektubunda, ilk görüşmelerinin oldukça mesafeli geçtiğini söylüyordu. Ama başladığı gibi gitmemişti.

1943’te eşi Jenny ile Paris’e taşındığında Marx, Engels’le olan arkadaşlığını hem insani hem de fikri olarak hayli ilerletti. Marx’ın yaşam öyküsünü yazan Mary Gabriel, “Engels, yirmi altı yaşındaki Marx’ta, o güne kadar karşılaştıklarına benzemeyen güçlü bir kişilik ve zeka görmüştü” diyor.

Marx, Fransa’dan da sürüldüğünde Brüksel’e geçti ve Engels’le olan yoldaşlıkları bu şehirde de devam etti. 1848’de dünya tarihinin en sarsıcı eserlerinden biri olan Komünist Manifesto’yu yayımladılar. İnsanlık tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu ve işçi sınıfının devrim yaparak nihayetinde insanlığı sınıfsız ve sömürüsüz toplum idealine ulaştıracağını vurguladılar.

1849 yılında Marx, Londra’ya gitti ve ömrünün sonuna kadar burada yaşadı. Kapital’i de Londra’da yazdı. 14 Mart 1883’te öğle yemeğinden sonra çalışmak için oturduğu masasında bilincini kaybetti. Engels içeri girdiğinde, arkadaşı artık nefes almıyordu.

MARX’I MARX YAPAN NE OLABİLİR?

Engels, Marx’ın mezarı başında “Nasıl ki Darwin organik doğanın gelişim yasasını keşfettiyse, Marx da insan tarihinin gelişim yasasını keşfetmişti” diyerek yoldaşını anlatmıştı.

Bugünden geriye bakınca Marx’ı salt Engels’le yaptığı çalışmalarla birlikte, insanlığın düşünce tarihine yaptığı entelektüel katkılarla hatırlamak mümkün. Alman İdeolojisi’nden Kutsal Aile’ye, L. Bonaparte’ın 18 Brumaire’inden Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya kadar, Marksizm külliyatı birbirinden zengin ve ufuk açıcı eserler barındırıyor.

Ancak Marx bundan çok daha fazlasıydı. O, bir düşünce insanı olduğu kadar pes etmeyi bilmeyen bir eylem insanıydı. Devrimcilik onun için sadece siyasi bir slogan değil karakterinin en sivrilen özelliğiydi. Daima ‘değiştirmek’ için mücadele etti ve idealleri uğruna zorluklarla yüzleşmekten hiçbir zaman çekinmedi.

ne-dusunmekten-ne-de-mucadeleden-vazgecen-bir-irade-marx-202-yasinda-727019-1.

Berlin'de bulunan Marx ve Engels anıtı.

Marx’ın yaşamı da geçirdiği fırtınaların izleriyle dolu. Maddi yetersizlikler kendisinin ve ailesinin yakasını hiç bırakmadı. Evlilikleri boyunca eşi Jenny ile birlikte parasızlık nedeniyle birçok sıkıntı çekti. Örneğin, 1852 yılında Jenny'nin şehir dışında bulunan eşine yazdığı mektupta şu satırlar yer alıyordu:

“Parasal problemlerle ilgili olarak sana acı çektirmek gibi bir niyetim yok kesinlikle ve ben her zaman olduğu gibi şimdi de buradayım. Fakat Karl, bu gidişat artık hiç iyi değil. Marengo (ev sahibi) geldi ve daha fazla bekleyemeyeceğini söyledi; içime gerçekten korku saldı. Özel eşyalarımızı açık arttırmayla satışa çıkarmış; bununla da bitmiyor, fırıncı, dadı, çaycı, bakkal ve o korkunç adam, yani kasap. Öyle bir durumdayım ki Karl, artık ne yapacağımı bilemiyorum. Bütün bu insanların gözünde yalancı durumuna düştüm. Biraz öğüde ihtiyacım var… Karl burada daha fazla dayanamayacağım. Nereye gideyim? Eğer kaçarsam (alacaklıları başımdan savarsam), asıl o zaman mahvolacağız.”

Bu satırlar, yaşadıkları sıkıntılardan yalnızca bir kesit.

Elbette siyasi baskılar da Marx’ın hiç yakasını bırakmadı. Sürgün, onun için adeta bir yaşam biçimiydi. Büyük bir inanç ve kararlılıkla yazdığı yazılar sürekli olarak başına dert açtı. Hakkındaki ‘sınır dışı’ kararlarından ötürü kent kent gezmek zorunda kaldı; Berlin, Köln, Paris, Brüksel ve son olarak Londra’da yaşadı. Hiçbir tehdit, onu devrim için çalışmaktan alıkoymadı. Çünkü içinde sahici bir öfke hissediyordu. Ateşli bir kölelik karşıtı olan Marx, kapitalizme ‘soğukkanlı bir entelektüel’ olarak itiraz etmedi; bir insan olarak tüm duygusallığı ve ahlaki duruşuyla bu nefret ettiği sisteme kafa tuttu. “Sefaleti azaltmadan zenginliği artıran bir toplumsal sistemin özünde çürümüş bir şeyler olmalı” diyordu.

DOSTLUK DA MARKSİZM’E DAHİLDİR

Hayatındaki en büyük şansı Engels gibi bir dosta sahip olmasıydı. Ailesinden gelen parasal bir zenginliğe sahip olan Engels, bu gözlerinden tutku ve zeka fışkıran adama gördüğü ilk günden beri omuz vermekten vazgeçmedi.

ne-dusunmekten-ne-de-mucadeleden-vazgecen-bir-irade-marx-202-yasinda-727014-1.
Marx ve Engels'in çalışmalarını betimleyen bir çizim.

Aralarındaki ilham verici dostluk, bilhassa Engels’in neredeyse doğuştan gelen mütevazılığıyla tarihin en özel ilişkilerinden biri oldu. Engels, Marksizm'e yaptığı o büyük katkılara rağmen öylesine tevazu sergilemişti ki şaşmamak imkânsızdı. Marx’ın ölümünden 3 yıl sonra kaleme aldığı Ludwing Fuerbach ve Klasik Alman Felsefesi Sonu kitabının bir dipnotunda teorinin neden Marksizm adını taşıdığını şöyle ifade ediyordu:

“Son zamanlarda birkaç kez bu teorinin hazırlanışındaki payım ima edildi, onun için bu noktayı aydınlatacak birkaç söz söylemekten kendimi alıkoyamam. Marx ile kırk yıllık ortak çalışmam sırasında ve ondan önce teorinin hazırlanışında olduğu kadar özellikle geliştirilmesinde de benim belli bir kişisel payım olduğunu yadsıyamam. Ama özellikle iktisat ve tarih alanında yön verici temel fikirlerin büyük çoğunluğu ve özellikle de bu fikirlerin kesin ifadelendirilişleri, Marx’ın işidir. Benim teoriye katkımı, olsa olsa birkaç özel bilgi dalı dışında, Marx, bensiz de gerçekleştirebilirdi. Ama Marx’ın yaptığını ben yapamazdım. Marx, bizim hepimizi aşıyordu; Marx, hepimizden daha uzağı, daha geniş ve daha çabuk görüyordu. Marx bir deha idi; biz ötekiler ise olsa olsa yetenekli kişiler. O olmasaydı, teori bugün bulunduğu yerden çok gerilerde olurdu. Dolayısıyla teori haklı olarak onun adını taşıyor.”

Engels’in “Olsa olsa birkaç özel bilgi dalı” dediği birikimiyle, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Komünizmin İlkeleri, Doğanın Diyalektiği, İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu gibi inanılmaz eserler yazdığını; Marksizm’in temel yapıtları arasında yer alan ve Marx’ın görüşlerini ana hatlarıyla orta koyan Anti-Dühring’in de Engels’in kaleminden çıktığını buraya not edelim.

‘DÜŞÜNCE EYLEMİ’ YA DA ‘DÜŞÜNCENİN EYLEMİ’

Engels ve Marx hiçbir şekilde bir kişi kültü istemedi. Arkalarında sadece dünyanın gerçek dönüşümü uğruna mücadele edenler için bütünlüklü bir ideolojik perspektif bırakmak istediler. Bunun nasıl yapılacağını da sadece yazarak değil ortaya koydukları devrimci mücadeleyle gösterdiler. “Madem bilinci belirleyen koşullardır, o halde koşulları en insani şekilde değiştirmek gerekir” dediler. Marx, Felsefenin Sefaleti’nde de dünya gerçekliğinden ve pratikten kopmuş bir zihin faaliyetini mahkûm etti.

Marx, 202 yaşında, teorik çalışmaları kadar işte bize Engels’le birlikte bu insani, ahlaki ve devrimci mirasıyla el sallıyor.

Engels ile Marx’ın iç ısıtan dostlukları ve yaşam pratikleri göstermiştir ki Marksizm bir ‘düşünce eylemi’ değil, ‘düşüncenin eylemi’dir. Bu yüzden Mahir Çayan’ın belirttiği gibi devrimciler Marksizmi ‘dünya devrimci hareketinin trafik polisliğini yapmak için değil, dünyayı değiştirmek için okuyup öğrenir.’

Marx’ın 1845'te yayınlanan Feuerbach Üzerine Tezler kitabında bir devrimci olarak yaşama bakışını özetleyen ve bugün de Londra'daki Highgate Mezarlığı’nda mezar taşının üzerinde yer alan sözleri, Marksizmin halen dünyanın dört bir yanında dolaşmaya devam eden hayaletinin ‘sihrini’ anlatmıyor mu:

“Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan dünyayı değiştirmektir.”

Yararlanılan kaynaklar

Gramsci Kitabı- David Forgacs / Dipnot
Aşk ve Kapital- Mary Gabriel / Yordam
Karl Marx, 19. Yüzyılda Yaşanmış Bir Hayat- Jonathan Sperber/ İletişim
Friedrich Engels- Terrel Carver/ Yordam
Felsefenin Sefaleti- Karl Marx/ Sol
Feuerbach Üzerine Tezler- Karl Marx/ Sol
Marksist Klasikleri Okuma Kılavuzu, ‘Marksizmin Klasiklerini Okumak’- Taner Timur/ Yordam
Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, Friedrich Engels/Sol
Aklın İsyanı- Alan Woods, Ted Grant/ Yordam