Ne ithalat ne ihracat gıda krizine çözüm: Serbest ticaret krizi büyütür
Fotoğraf: DHA

Yuvarlak Masa-2: İlkay Öz hazırladı

Tarım-gıda alanında sorunlar büyük. 14 Mayıs seçimlerine sayılı günler kala hem bu alandaki sorunları hem de ittifakların seçim vaatlerini Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, yazarımız Özge Güneş, akademisyenler Coşku Çelik ve Deniz Pelek ile masaya yatırdık.

Seçimlere çok az süre kala iktidar ve ana muhalefet seçim vaatlerini açıklamaya devam ediyor. AKP milyonlarca üreticiyi tarımdan uzaklaştırdıktan, borçlandırdıktan, girdilerden pazara tüm süreçte piyasa boyunduruğu altına aldıktan sonra çiftçilere, üreticilere bir şey vaat edebiliyor mu? AKP’nin küçük üreticiler ve köylülük üzerinde yarattığı yıkım sonrasında ana muhalefetin seçim vaatleri küçük üretici, mevsimlik işçiler ve kadınlar için ne ölçüde çözüm içeriyor?

Ali Bülent Erdem: Tarım gıda alanına ilişkin kesinlikle ne iktidarın ne muhalefetin seçim vaatleri bir çözüm içeriyor. Bugün muhalefet partilerinin söylediklerini duyuyoruz. Onlar yine ithalata ihracata yönelik bir üretimden bahsediyorlar. Aslında tarımdaki temel problemlerden biri 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulmasıyla tarımın ticarete konu olmaya başlaması. Tarım ticarete konu olmaya başladığı noktada serbest piyasada fiyatların belirlendiği söyleniyor. Serbest piyasa dedikleri şey de bir elin parmaklarını geçmeyen şirketlerin belirlediği fiyatlar. Bu fiyatlarla çiftçilerin ayakta durmaları mümkün değil. Ciddi bir şey söylemek gerekiyorsa öncelikle buna karşı çıkmak lazım. Tarım ticari bir meta değil. Bütün canlıların ihtiyaç duyduğu, yaşamlarının olmazsa olmaz bir şeyi. Onun için buna karşı çıkmak lazım. Ama buna karşı çıkan bir şey görmüyoruz biz Millet İttifakı’nda. Söyledikleri programlar AKP'nin dediklerinin bir benzeri. Sadece şunu söylüyorlar: "Gıda fiyatlarını aşağıya çekebilmek için biz girdilere daha fazla destek vereceğiz. Ürün desenini yine biz belirleyeceğiz." Bunlarla bu şirketler belirleyecek demektir. "Hangi üründen daha fazla gelir elde ediyorsak o ürünleri üreteceğiz" diyorlar ve ithalata yönelik bir üretim tarzını öneriyorlar ki sistemin yapısal sorunlarında değişikliğe neden olacak bir şey değil bu. 

Ali Bülent Erdem

Özge Güneş: Ben daha çok AKP’nin çözüm önerilerine bakmaktayım. Özellikle de çok önemli olduğunu düşündüğüm iki şey var: “Orman kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun” ve bir de geçtiğimiz günlerde açıkladıkları “kırsal dönüşüm projesi”. İkisi üzerinden baktığımız zaman köy diye bir şeyin kalmadığı, köyün tamamen gerçekten kentleştiği; köylünün ucuz işgücüne, sanayiye hizmet edecek bir işgücüne dönüştüğü görünüyor. Bunun zorla, cezai yaptırımla, “planlama yapıyoruz” denilerek üretimin izne tabi tutulduğu, izin dışına çıkmanın cezalandırıldığı, toprağa el konulan bir süreçle yapılmak istendiğini görüyoruz. Bir de sözleşmeli üretim dayatması var ki bunlar çözüm önermekten ziyade tam tersine sorunları derinleştirir.

Özge Güneş

Coşku Çelik: Benim gözlemlediğim şöyle bir sıkıntı var. Türkiye’deki ana muhalefette de uluslararası ölçekte de çok tekrarlanan “Tarım gıda alanında pek sıkıntı yoktu. Önce pandemi sonra savaşla birden gıda krizi ortaya çıktı” savı. Aslında buradaki esas mesele üretimdeki dönüşüm. Bugün mesela Türkiye’de gıda fiyatlarını kontrol altına almak, tarımsal üretimi göz ardı ederek mümkün değil. Yani yeterli ve sağlıklı gıdayı üretemeyen emekçilerle, tüketemeyen emekçiler arasındaki bağlantıyı görmeyen bir politika önerisi, ki ana muhalefetinki böyle, çözüm olamaz. Dolayısıyla her şeyden önce sen Dünya Ticaret Örgütü’nü karşına almadığın zaman, şirketleri karşına almadığın zaman, sadece bazı çete dediğin şirketlerin pozisyonunu sorunsallaştırdığın zaman, mevcut gıda krizine bir çözüm üretemezsin. Özel sektörü teşvik ederek ya da daha fazla serbest ticaretle gıda krizi ancak daha fazla derinleşebilir. 

Coşku Çelik

Ve bence ikinci önemli sorun da sadece son 2-3 yıldır tarım, gıdanın muhalefet ve sosyalist sol tarafından konuşuluyor olması. Aslında 2000’lerin başından beri kırda bir kendini yeniden üretememe krizi varken muhalefetin sırt çevirdiği bir sorun oldu bu Türkiye’de. Çünkü tarım bir sektör, kentleşme de doğru bir kalkınma politikası olarak görüldü. Kırsala da hâlâ sadece kente gıda tedarik eden bir alan olarak bakılıyor. Oysa kır hizmet, sosyal politika, kamu hizmeti götürülmesi gereken bir alan. Kırda eğitim, sağlık hizmeti yok, kültürel faaliyetler de tabii ki yok. Bunları da kapsayan politikalar gerekiyor. Genç nüfusu kırda nasıl tutacaksın? Geleneksel bir bilginin, yani kuşaklar arası gıda üretimi bilgisinin aktarılması nasıl olacak bu tabloda? Gerçekten gençleri kırda tutan hiçbir şey yok. Ya da şu da var: Taşımalı eğitim uygulaması sonucu gibi şeylerle Aladağ’da tarikat yurtlarında ölen çocukları da gördük. Dolayısıyla kırın gıda üretim kısmına bakmak gerekiyor ama kır bir de hizmet götürülen bir yer olarak görülmeli. Bu da aslında gıda krizini çözmenin en önemli yollarından bir tanesi. Ve neredeyse hiç gündeme gelmiyor. 

Kentleşme bir kalkınma gibi görüldü ve kıra azıcık bakıldı. Hâlâ sadece kente gıda tedarik eden bir alan olarak bakılıyor kırsala. Bir de hizmet, sosyal politika, kamu hizmeti götürülmesi gereken bir alan. Kırda eğitim hizmeti yok, sağlık hizmeti yok, onlar bile olmayınca kültürel faaliyetler de tabii ki yok. Öyle kapsayıcı politikalar gerekiyor. 

Deniz Pelek: Ben Coşku’nun söylediği şeye çok katılıyorum. Dünya Ticaret Örgütü'nü ve şirketleri karşısına almadan aslında tarıma bir çözüm üretmiş olmuyorsun. Bununla mevsimlik işçiliğin bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü üretimdeki dönüşüm emeği de yakından ilgilendiriyor. Daha ekolojik bir üretim olduğunda işçilerin koşulları da değişiyor. Dolayısıyla mevsimlik işçilik konusunda ben tek başına çözüm üretilebilecek bir konu olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Kırsal dönüşüme yönelik geliştirilen politika mevsimlik işçiliğin içeriğini de varlığını da değiştirir. Aynı şekilde deminki cevabıma paralel, Kürt meselesine getirilen çözüm mevsimlik işçiliği de değiştirir. Suriye meselesine getirilen çözüm değiştirir. Bu salt bir mesele değil. Birçok ayağı var ama en önemlisi kırsal dönüşüm, Kürt ve Suriye meseleleri diye düşünüyorum. Dolayısıyla gerek AKP'nin gerek muhalefetin bu konuda söylediği şey, bu konuda geliştirdiği politika mevsimlik işçiliği de dönüştürecektir ve kalıcı çözüm böyle sağlanabilir. “Kısa vadede geçici çözüm ne olabilir?”; iyileştirme meselesi üzerinden bakacak olursak, en basitinden bir kere işçilerin işçi olarak tanımlanması gerekir. Yani zaten bunun tamamıyla enformel bir iş olduğunu herkes biliyor. Burada İŞKUR tarafından yapılan tarıma yönelik bir denetleme de yok. Öncelikle işçileri işçi statüsüne getirmek, sosyal sigorta kapsamı altına almak ve daha sonra da iş koşullarının İŞKUR tarafından denetlenmesi kısa vadede en pratik çözüm olabilir. Ama bu yıllardır hiçbir iktidar tarafından da yapılmadı.  Ancak sorunun kökenini nerde görüp kökene yönelik çözüm üretmek ancak sorunu çözer. Ve öbür türlü köpüğünü çözmüş oluruz sadece.

Deniz Pelek

Coşku Çelik: Tarımdaki emek rejiminde de benzeri örnekler var. Yapısal bir çözüm bulunmadığı zaman çalışma şartlarına dair, yani doğrudan “tarımda kayıt dışı çalışma yasaklanacak,” iş güvencesi gelecek”, “en az asgari ücret” denmediği zaman şu da oluyor: Mısır püskülünde çalışan kadınlara 15-20 günlüğüne AB yasaları gereğince sigorta yapılıyor. Ama bu, o işçinin hiçbir sorununu çözmediği gibi yeni sorunlar da getiriyor. 15-20 günlük sigorta yüzünden emekli maaşından da oluyor. Böyle geçici, emek rejimini değiştirmeyen göstermelik uygulamalar köpüğü bile almadığı gibi olmadık sorunları da köpürtebiliyor. Yapısal bir dönüşümün ne kadar önemli olduğunu böyle şeyler gösteriyor.

Ali Bülent Erdem: Mevsimlik tarım işçilerine örgütlülük gerekli ve onunla ilgili bir iç hukuk düzenlemesi yapılmalı.  Çünkü onlar sigortasız olduğu için örgütlenemiyorlar muhalefetin hiçbiri bunu söylemiyor. Mevsimlik tarım işçilerinin esas olarak problemini çözecek olan onların örgütlü olmaları, bunun için de sigortalı olmaları

***

KAÇ İŞÇİ VAR BİLİNMİYOR

Verilere, çalışmalara göre Türkiye’de ne kadar kayıtlı mevsimlik tarım işçisi var?

Deniz Pelek: TÜİK’te 2018 yılında 544 bin kişi tarım işçisi olarak ifade edilmiş. Bunun içerisinde mevsimlik olanlar da var, mevsimlik olmayanlar da var. Gezici ve gezici olmayan ayrımı yapmıyor. Ve balıkçılıkta çalışanlar da bu sayıya dahil maalesef. Dolayısıyla buradan tam olarak mevsimlik tarım işçisi sayısını görmek zor. Ve orada tabii ki kendisini tarım işçisi olarak tanımlayan kişiler bu sayının içerisinde. Ama biz mevsimlik tarım işçiliğini şöyle tanımlıyoruz. Bir kişinin göçü değil bu. Yani bir ailenin göçü; Türkiye örneğinde diğer dünya örneklerinden ayıran bir şey bu. Mesela Amerika’da Meksika ile yapılan anlaşma çerçevesinde genellikle erkekler göç ediyor keza Kanada’da da öyle. Ama Türkiye’de bir aile olarak göç ediyor insanlar. Bir aile olarak çalışmayabilir. Yani sadece anne baba çalışıyor olabilir, sadece baba çalışıyor olabilir ama çocuklar da orada ve mevsimlik tarım işçiliğinden etkileniyorlar. Çadırda kalıyorlar, tarlada vakit geçiriyorlar ve okula gitmiyorlar vesaire. Bu insanları bu sayıya dahil etmiyor. Bu sayıya dahil eden başka çalışmalar var ama bunlar tabii ki tahmin. TÜİK’in yaptığı gibi bir örneklem alıp o kadar istatistiki olarak ilerlemiyor. Mesela Hayata Destek Derneği’nin yaptığı projeye göre 1 milyon olarak ifade ediliyor mevsimlik tarım işçiliğinden etkilenen kişi sayısı. Orada muhtemelen şöyle bir hesap var: Eğer ki işçi 400 bin ise 2 çocuk da varsa gibi bir hesap yapıldığında yaklaşık 1 milyon olarak ifade ediliyor ama tam sayı maalesef bilmiyoruz.