Neandertaller de hayatta kalabilmek için Buzul Çağı koşullarına biyolojik ve kültürel bakımdan mükemmel bir biçimde ayak uydurmuş; gelişkin taş alet teknolojileri ve avcılık stratejileri sayesinde, yüzbinlerce yıl boyunca varlığını sürdürebilmiştir. Güncel bilgilerimize göre neandertaller ölülerini gömen, hatta büyük ihtimalle onların ardından cenaze törenleri düzenleyen ilk insan türüdür.

Neandertallerin makûs talihi

HEVAL BOZBAY

Avrupa’da 1700’lerin ortalarında başlayan Sanayi Devrimi’yle birlikte, artan hammadde ve bilhassa kömür ihtiyacını karşılamak üzere, kıtanın her noktasında maden arama faaliyetleri başlatılır. Bu madencilik faaliyetleri sırasında ulaşılan jeolojik katmanlar ile bu katmanlar içerisinde korunagelmiş fosil kalıntıları; jeoloji, arkeoloji, paleontoloji gibi “geçmiş” ile uğraşan bilim dallarının gelişmesine önemli katkılar sağlar. Avrupa’daki çeşitli lokasyonlarda keşfedilen ve tam olarak insanlarınkine benzemeyen kemiklerin; hastalıklı, sakat veya kutsal kitaplarda sözü edilen lanetlenmiş insanlara ait oldukları düşünülür başlangıçta. Zamanla keşfedilen fosil sayısının artması ve evrim teorisinin de insanlığın düşünce evreninde daha çok yer etmesiyle, bu fosil kalıntıların insan evrimindeki farklı türlere ait oldukları kesin olarak anlaşılacaktır.

Almanya’daki Neander Vadisi’nde sürdürülen madencilik faaliyetleri sırasında, 1856 yılında keşfedilen bir takım fosiller, bu sürece damga vuran keşiflerden biri olur. Bir süre jeolog ve biyologlar arasında gidip gelen Neander Vadisi fosilinin, geçmişte yaşamış bir insan türüne ait olduğunu, 1864 yılında, Britanyalı jeolog William King tespit eder ve ona, ilk defa bulunduğu yere izafeten homo neanderthalensis (Neander Vadisi insanı) adını verir. King bu tespitini yaparken, Charles Darwin’in henüz birkaç yıl önce yayımlanmış “Türlerin Kökeni” (1859) çalışmasından ilham almıştır.

Neandertaller, keşfedilmelerinin üzerinden henüz yarım asır geçmişken, kendilerini biz homo sapiens’lerin ötekisi konumunda bulur. Fransa’daki La Chapelle-aux-Saints Mağarası’nda bulunan bir neandertale ait fosil kalıntılarını, 1911-1913 arasında inceleyen Marcellin Boule; neandertallerin bırakın yürümeyi, ayakta durmakta dahi güçlük çeken, kambur, kaba saba, insandan ziyade maymuna benzeyen, kıt zekâlı ve vahşi canlılar olduğunu ileri sürer. Boule’un yanıldığı 1950’lerde fosiller yeniden incelenince ortaya çıkacaktır fakat o zamana kadar düşük zekâlı ve kaba saba mağara insanı imajı, neandertallerin üzerine yapışıp kalır. Örneğin Boule’den feyz alan ünlü bilim kurgu yazarı H. G. Wells, 1927 tarihli “The Grisly Folk” öyküsünde, korkunç/tüyler ürpertici ırk olarak tanımladığı neandertallerin kambur olduklarını, yürürken ayaklarını sürüdüklerini, başlarını yukarıya kaldıramadıklarını ve “gerçek insan”ın çocuklarını kaçırarak yediklerini yazar.

La Chapelle-aux-Saints Neandertali’ni (popüler ismiyle: “La Chapelle’in yaşlı adamı”nı) 1950’lerde yeniden inceleyen uzmanlar, onun bel kemiğini etkileyen ve muhtemelen kambur yürümesine neden olan bir rahatsızlık (osteoartrit: kemik ve eklem iltihabı) geçirdiğini tespit eder. Tabi bu durum yalnızca o bireye özgüdür. Bunun dışında da Boule’un değerlendirmelerinin çoğu yanlıştır; çünkü adam öldüğü sırada çok yaşlıdır ve yaşlılarda doğal olduğu üzere, diş ve kemik sorunları yaşamıştır. Araştırmayı yapan ekip, yaşlı adamın bu sağlık sorunları dışında son derece “normal” olduğunu şu sözlerle ifade eder: “Canlandırılıp da (aynı zamanda tıraş edilip giydirilerek) New York metrosuna bindirilse, diğer insanlardan daha çok ilgi çekeceği kuşkuludur.”

Neandertal ile homo sapiens evrimsel bakımdan aynı ortak ataya sahip, yani kuzendir. Bu ortak atanın, Afrika’dan çıkarak Avrasya’ya göç eden torunları zaman içerisinde neandertale, Afrika’da kalanları ise homo sapiens’e evrimleşir. Neandertallerin varlığını sürdürdüğü, günümüzden önce yaklaşık 400 bin ile 30/25 bin yılları arasındaki dönemde Avrasya bölgesi, günümüze oranla daha soğuk ve kurak bir iklime, dolayısıyla daha zor yaşam koşullarına sahiptir. Neandertaller de hayatta kalabilmek için, Buzul Çağı koşullarına biyolojik ve kültürel bakımdan mükemmel bir biçimde ayak uydurmuş; gelişkin taş alet teknolojileri ve avcılık stratejileri sayesinde, yüzbinlerce yıl boyunca varlığını sürdürebilmiştir. Güncel bilgilerimize göre neandertaller ölülerini gömen, hatta büyük ihtimalle onların ardından cenaze törenleri düzenleyen ilk insan türüdür. Bu, neandertallerin birtakım tinsel/doğaüstü inançlara sahip oldukları şeklinde yorumlanır. İspanya’daki bir mağarada yakın dönemde keşfedilen resimlerin neandertaller tarafından yapıldığına, dolayısıyla onların “estetik” güdülere de sahip olduğuna dair güçlü verilere ulaşılmıştır. Kemik, taş, boynuz vb. malzemelerden yaptıkları takılar ve süs eşyaları da buna işaret eder. Ki tüm bunlar o dönemde homo sapiens’lerin yaptıklarından, kesinlikle daha azı değildir. Bununla birlikte soylarının neden ve nasıl tükendiği ise bilimin uzun süre cevap arayacağı sorulardan biri olarak kalacaktır.

Bir neandertali yeniden hayata döndürmek -şimdilik- mümkün görünmüyor. Ancak eğer çok da uzak görünmeyen bir gelecekte bu mümkün olursa, “modern hayat”a en az bizim kadar uyumsuz olacakları da kesindir.