Gelecekte şu anki iş gücünün yüzde 20 gibi bir oranının yüzdelik olarak küçülmesi öngörülen mesleklerde çalışacaklarını gösterirken, yüzde 10’luk dilimin de büyüyerek eğitim ve sağlık alanının istihdama katkısının artarak süreceğini bizlere söylüyor. Kaldı geriye yüzde 70. İşte sorun da burada başlıyor. İş gücünün geriye kalan yüzde 70’inin ise gelecekte ne olacağı kesin olarak bilinmeyen işlerde çalışacağı tahmin ediliyor.

Ned Ludd geri döner mi?  En azından ruhu?

Cem Ülker

*Gelmeyeceğini bildiğiniz halde Godot’yu beklersiniz… Bir ümit gelmesini dilersiniz ama o hiç gelmez... Siz yine de beklersiniz…”
Samuel Beckett

Burada anlatılmak istenilen hikâye; aslında bir baş kaldırış hikayesidir… Belki kimliksiz bir kişilik, belki de kimliği olmasa da o düşünce etrafında şekillenen bir mit. Ütopik bir başkaldırışa dönemin egemenlerinin distopik yaklaşımıyla sona erdirilen bir hikâyenin temsili kısacası. Mevzuya girmeden önce belirtmekte fayda var. Biraz “gereksiz bir cümle” olacak ama teknolojiye karşı herhangi bir düşmanlığımız yok. Amma velakin bir zamanlar çalıştığım gazeteye ilk bilgisayarların gelip, onlarca kişinin işsiz kalacağını bildiğimden gazetenin önünde eylem yapmışlığımız var.

Başlayalım o vakit; Gün geçmiyor ki şöyle bir haber, yorum ya da analiz ile karşılaşmayalım; “orta ve uzun vadede bugün var olan mesleklerin yüzde bilmem kaçı yok olacak.” Sanayi 4.0, sanayi 5.0 derken yüksek teknolojinin hemen her alana doğrudan iliştirilmesiyle büyük kitlesel insan gücünün yalnızca basit bir kontrol mekanizmasına dönüşmesine ve bunun doğal bir sonucu olarak çok daha işlevsiz hale gelmesine yol açacak. Yüksek teknolojiden en üst düzeyde yararlanan işletmeler de insan gücünü farklı alanlara kanalize ederek mevcut ileri teknolojiyi üretime adapte edecekler. Bu iş gücünün çok azını temsil edecek ve doğal olarak yakın gelecekte kendini çok daha fazla hissettirecek. Ne zaman mı? Gelecek 40-50 yıl içinde bekleniyor bu…

Özetle -insanın hemen hemen yok sayılacağı ya da farklılaşacağı- bir nevi insansız bir sanayi geleceğine koşar adım ilerliyoruz. Hele ki bugün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki tarım dışı genç işsizlik sayısı 200 milyonlar ile ifade edilirken... Bu açıdan değerlendirildiğinde akla birçok sorunun geldiği bu orta-uzak vadeli gelecek, insanın yerini tanımlamak ve konumu ortaya koymak açısından da bir hayli zorluk çıkarıyor. Kim bilir hâlâ bu teknoloji şu anda uygulanabilir ama uygulamanın ne tür sonuçlar doğuracağını bilenler bu mutlak sonu erteliyor da olabilir. Bunun örneklerini çok yakından yaşadığımızı da belirtmeliyim.

8 milyarı aşan dünya nüfusunu oluşturan büyük emekçi çoğunluğun “bazı mesleklerin ortadan kalkacağı” yaklaşımı sonucunda alacağı pozisyon ise şimdilik meçhul ki meçhul olmasa da o pozisyonun kontrol eden zümre tarafından kendisine “biçilen bir pozisyon” olacağı da tartışmasız geçerli. Bu konuda toplum bilimciler ile birlikte fütüristlere baktığımızda da kafalar hâlâ karışık. Yapay zekâ ve ileri robotik gelişmeler bizi bir yere taşıyor. Bu yer neresi? Şu an için bu da bilinir değil…

İnsan kaynakları konusunda uzman şirketlerin yaptıkları araştırmalara göre bugün ekonomiyi şekillendiren işlerin yüzde 50’ye yakını 10 yıl içinde yok olacak. Bu durumda çalışan kesimin verimliliği sürdürmesi açısından robotik teknoloji ve gelişmiş makineler (uzun vadede yapay zekâ) ile birlikte çalışması durumu kaçınılmaz olarak görülüyor. Bir parantez açarsak kısa vadede bu gelişime ayak uydurmak için eğitim konusunun ne denli önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oluyor.

Gelelim konumuza… Bundan iki yıl önce yapılan bir başka geniş kapsamlı global araştırmada ise mesleklerin geleceği masaya yatırılmış. Yine kısa vade sayılabilecek bir gelecek olan 2030 yılında istihdamın ne olacağı konusunda hayli ilginç sonuçlar elde edilmiş. Algoritmik makine analizleriyle yeni etkinlik ve gelişim alanlarının ortaya konulduğu bu araştırmada mesleklerin geleceği otomasyonun etkileriyle doğru orantılı olarak ortaya konulmuş. Ve böylelikle yeni trendler belirlenmiş. Bunlar hepimizin malumu olan teknolojik değişimden siyasi belirsizliklere kadar uzanan geniş bir alanı temsil ediyor.

Bu açıdan irdelendiğinde gelecekte şu anki iş gücünün yüzde 20 gibi bir oranının yüzdelik olarak küçülmesi öngörülen mesleklerde çalışacaklarını gösterirken, yüzde 10’luk dilimin de büyüyerek eğitim ve sağlık alanının istihdama katkısının artarak süreceğini bizlere söylüyor. Kaldı geriye yüzde 70. İşte sorun da burada başlıyor. İş gücünün geriye kalan yüzde 70’inin ise gelecekte ne olacağı kesin olarak bilinmeyen işlerde çalışacağı tahmin ediliyor. Ya da…

İşçi ve teknoloji konusunda uzman bir yönetici olan Molly Kinder’ın, sözlerine de yer vermek gerek. Kinder, “Robotlarla Çalışmayı Öğrenmek” başlıklı makalesinde robot işletmeli fabrikalardan gelen bir dalganın, uzmanlar ve politikacılar arasında kitlesel işsizliğin kıyamet öngörüsünü kışkırttığına dikkat çekerken otomasyon ile bazı çalışanların işlerini kaybedecekleri sonucuna da varıyor. İngiltere’de yapılan son seçimlerde BBC’nin yayımladığı 700 haberin yapay zekâ tarafından yazılması buna bir örnek olabilir mi? Erich Fromm’un “geçmişin tehlikesi esir olmaktı, geleceğinki ise robot” derken söylemek istediği aslında bu muydu? İnsan buna izin verecek mi? Tartışılır…

İyimser tahmini de yok değil Kinder’ın. Gelişmiş ekonomilerde toplam iş sayısının önemli ölçüde azalmayabileceğine dikkat çeken uzman, teknolojik ilerlemenin hem kazananlar hem de kaybedenler yaratacağına değinirken şu tespiti yapıyor: “Bazı işçiler işlerini kaybedecek, büyük bir kısmı çalışma alanlarını değiştirecek; bazıları ise becerilerinin eski olduğunu keşfedecekler.”

ned-ludd-geri-doner-mi-en-azindan-ruhu-673928-1.
Kaynaklar teknoloji karşıtlığı ve daha çok “makine kırıcılık” olarak 19’uncu yüzyıla damgasını vuran Ludizm hareketinin öncüsü olarak Ned Ludd’u gösteriyor. Bir efsane ya da vücut bulmuş bir kişilik olarak 1770’li yılların sonlarına doğru İngiltere’de basit olsa da yeni bir teknoloji olarak hayata giren dokuma tezgâhlarının pek çok işçinin işini kaybetmesine yol açmasını içine sindiremeyen Ned Ludd’un bir eve girerek bu tezgâhları kırmasıyla başlar bu hareket.


Beceri, beceri, beceri… Beceri de…

Sıkça sözünü ettiğimiz yapay zekâ ve çok gelişmiş robotların iş dünyasında hatta yaşamımızda önemli bir yeri işgal ettiği artık herkesin kabulü. Bu paralelde 4. sanayi devrimi adını verdiğimiz çağda bazı mesleklerin önemini yitirdiği de mutlak gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Her gün yeni mesleklerin ortaya çıktığı günümüzde, henüz alfabeyi öğrenen çocukların yarısından fazlasının da üniversiteyi bitirdiklerinde şu an var olmayan mesleklerde iş gücüne katkı yapacakları fütürist bir yaklaşımdan ziyade bir gerçek artık. Yaşamlarımız değişecek ve bu yeniyi yakalamak zorunda kalacağız. Peki, yakalamayacak olanlar? Bir başka sorun da burada başlıyor.

Akla öncelikle gelen soruyu sormakla başlayalım. Kaçınılmaz mutlak son ne? Antik çağlardan bu yana tarih başkaldırış hikâyeleriyle dolu. Kölelerin ırkçı egemen güçlere, proletaryanın sermayeye, köylülerin ağaya, ezilen sınıfların despot sisteme başkaldırışları…

Bütün bunlar sistemin dayatmalarına karşı doğal –ya da olması gereken- tepkiler olarak tarihteki yerini almış durumda. Geleneksel yöntemler ile bir lider ya da bir topluluk içinde şekillenmiş bu hareket kimi zaman başarıya ulaşsa da kimi zaman vahim sonuçlar ile neticelenmiş. Bu başkaldırış hikâyelerine bir yenisi küresel olarak eklenir mi? Bu bağlamda sıra Nedd Ludd’dan söz etmeye geldi…

Kim Bu Ned Ludd?

Var mıydı yok muydu, yaşadı mı yoksa geniş kitlelerin mitleştirdiği bir kişilik miydi bilinmiyor. Ancak biz onun yaşadığını varsayalım. Kaynaklar teknoloji karşıtlığı ve daha çok “makine kırıcılık” olarak 19’uncu yüzyıla damgasını vuran Ludizm hareketinin öncüsü olarak Ned Ludd’u gösteriyor. Bir efsane ya da vücut bulmuş bir kişilik olarak 1770’li yılların sonlarına doğru İngiltere’de basit olsa da yeni bir teknoloji olarak hayata giren dokuma tezgâhlarının pek çok işçinin işini kaybetmesine yol açmasını içine sindiremeyen Ned Ludd’un bir eve girerek bu tezgâhları kırmasıyla başlar bu hareket. Takvimler 1812 yılını gösterirken tekstil işçileri İngiltere’nin her yerinde özellikle dokuma tezgâhlarına karşı saldırılar düzenler ve öfke ile beslenen bu yaklaşım “ludizm” adını alır. İlk Ludist isyanı ise bu tarihten bir yıl önce çok kanlı bir şekilde bastırılır ve hatta 17 kişi bu suça istinaden idam sehpasında can verir. Böylelikle; Ludist hareket politik bir kavram olarak İngiliz siyaset terminolojisinde yerini alır.

Kesin olarak bilemesek de kimileri ondan “General Ludd”, kimileri “Kral Ludd”, kimileri ise sıradan bir tekstil işçisi olan “Ned Ludd” olarak bahsetmekte. İngiliz şair Lord Byron ise ölümünden sonra yayınlanan ”Song for the Luddites” adlı ünlü eserinde “Will die fighting, or live free, – Dövüşerek öleceğiz ya da özgür yaşayacağız And down with all kings by King Ludd ! – Kral Ludd sayesinde tüm kralları devireceğiz” demekten kendini alıkoyamıyor dizelerinde. Hatta bu olay gerçekten yaşanmış olmasa dahi "Ned Ludd did it” yani ”Ned yapmıştır” sözü teknoloji ürünler hasara uğradığında İngilizler tarafından halen sıkça kullanılıyor.

Ned Ludd’un Ruhu Geri Döner mi?

Sözlüklere 1811 yılında giren “Luddite” terimi günümüzde hâlâ kullanılan bir terim olarak varlığını devam ettiriyor. Ama tarihçiler bu konuda görüş ayrılıklarına da düşüyorlar. Bu terim “teknoloji karşıtlığı” ya da “düşmanlığı” olarak tanımlansa da, Ludditelerin gerçekleştirdiği eylemler teknoloji karşıtlığından ziyade işlerini ve gelirlerini kaybetme korkusuyla da yapılan eylemsel davranışlar olarak da adlandırabiliyor. Çünkü Ludizm ideolojisinin beslendiği yerde, yüksek teknolojinin maddi kayıplara ve bunun paralelinde de maneviyata büyük zarar verme öngörüsü yatıyor.

Başa döndüğümüzde, gelişen teknoloji karşısında insanların alacağı pozisyonun bilinmezliği üzerinde durmuştuk. Şimdi akıllara şu geliyor: Teknolojik ilerlemelerin hızına yetişemeyen dünyada insan emeğinin hangi alanlara yöneleceği ya da hayatta kalmak adına neler yapacağı sorusu düşünceyi hayli zorluyor. Son dönem filmlerinden Joker nasıl başlıyordu?

-Bana mı öyle geliyor yoksa dünya çılgın bir hal mi alıyor?

-Gergin bir durum. İnsanlar mutsuz. Zorlanıyorlar, iş arıyorlar. Zor zamanlardan geçiyoruz…

Bir de kült filmlerin yönetmeni Michael Haneke’nin 7. Kıta filmindeki vurgularına bakalım: “Yaşadığımız zaman, dakikalara, saniyelere bölünüp parçalanmış olarak adına hayat denen dişlilerin arasında öğütülüp duruyor. Ekonomik sıkıntı, işsizlik, yalnızlık, yurtsuzluk gelecek kaygısıyla insanların büyük bölümü için dünya yaşanır bir yer olmaktan çıkmış durumda.”

Tüm bu yaşanılanlar ve orta-uzun vadede tüm bu yaşanılanların katlanarak artacağı bir döneme doğru ışık hızıyla ilerlerken Ned Ludd’un dünyaya dönmesini beklemek akıl dışı mı olur? En azından ruhu aramıza katılır mı? Ned Ludd’u bekleyecek miyiz gelmeyeceğini bildiğimiz halde… Bir ümit gelmesini mi dileyeceğiz… O hiç gelmeyecek belki de... Yine de bekleyeceğiz… Kim bilebilir?

cukurda-defineci-avi-540867-1.