Ülkelerindeki çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye kaçmak zorunda kalan Suriyeliler  her geçen gün yeni bir ırkçı saldırıya maruz kalıyor. Son birkaç ayda İstanbul, Ankara, Antep, Maraş ve Adana’da lince maruz kaldılar. Sığınmacılar ile dayanışan   ‘Small Projects Istanbul’   derneğinden Suzan Meryem Rosita ile konuştuk.

Nefret söylemi seçim malzemesi yapılıyor

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF

Suriye’de üç yıldır devam eden savaş, milyonlarca Suriyelinin de yaşadığı toprakları terk etmesine neden oldu. Dünya genelinde sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli mültecilerin yaklaşık üçte biri Türkiye’ye sığınmış durumda. Ancak yüz binlerce Suriyeli, metropollerde dilenciliğe, evsizliğe, ağır çalışma koşullarına mahkûm oluyor. Suriyelilere yönelik protesto ve saldırılar artıyor. Öte yandan özellikle büyük kentlerde, Suriyeliler görmezden gelinerek, toplumsal yaşamla temasları engelleniyor.

‘Small Projects Istanbul’, bu engelleri yıkmak ve dayanışmak için kurulmuş. 2002-2011 arasında Suriye’de yaşayan ve şu anda Cambridge Üniversitesi’nde ‘toplumların tabular karşısındaki suskunluğu’ üzerine doktorasını yapan Suzan Meryem Rosita, Filistinli Suriye vatandaşı Mazan Rabia ve Avustralyalı Karyn Thomas tarafından yaklaşık bir yıl önce kurulan derneğe kısa süre sonra dahil olmuş. Eğitim alamayan çocuklara matematik ve fen gibi derslerin verildiği dernek, hem kendi dillerinin okuryazarlığını gelliştiriyor hem de Türkçe öğrenebilmelerini  sağlıyor. Dernekte sadece derslerle değil, atölye çalışmalarıyla da yaşanan travmaların atlatılması için çaba sarf ediliyor. Derneğin yetişkinlere yönelik Adar isimli bir programı da bulunuyor. Farklı işlevleri olan bu iki kurum sadece Suriyelilere değil Filistinli mültecilerle de dayanışıyor.

Derneğin kapısını çalıp, yaşanan ayrımcılıklara ve zorluklara tanık olan, Suzan Meryem Rosita’yla konuştuk. Rosita’ya dayanışmanın yollarını da sorduk.


»Türkiye’nin farklı kentlerinde Suriyeliler’e karşı eylemlere ve saldırılara tanık olduk. Bu kentlerden biri Antep. Bir süre orada yaşayan biri olarak, neler yaşandığını, dokunun nasıl değiştiğini anlatır mısınız?

Araplara karşı ayrımcılık hep vardı zaten. Orada olanları çok iyi biliyorum çünkü benim memleketim, babam orayı 80’lerde terk ettiği için biz dışarıda büyüdük. Antep’te kirayı artıran, Suriyeliler değil. Onlar kampta kalıyorlar. Kirayı yükselten mülteciler üzerine çalışma yapmaya gelenler; insan hakları örgütlerindekiler, gönüllüler, akademisyenler, sivil toplum örgütü çalışanları… Her aileye üç insan hakları izleme görevlisi düşüyor, diye şaka yapıyoruz aramızda. Bu arada şaka olmakla birlikte durum da tam olarak böyle. Tüm bu çalışmalara ve neredeyse görüşme yapılmamış Suriyeli kalmamış olmasına rağmen durumda hiçbir değişiklik de yok üstelik. Birileri geliyor, sizinle görüşmeler yapıyor, sonra ne araştırmanın sonucundan haberdar oluyorsunuz ne de hayatınızda bir şey değişiyor... Uzun süredir Suriyelilerin durumlarında bir iyileşme yok...

KİRALAR BÖYLE YÜKSELİYOR

»’Yapıyı göçmenler değil, bu kişilerle ilgili çalışma yapanlar’ değiştirdi diyorsunuz...


Bu yapıyı bozan mülteciler değil, gönüllüler ve sivil toplum derneklerinde çalışanlar. Örneğin Yoga Eğitmeni bir kadın, bana Gaziantep’e gideceğini söyledi, üstelik konuyla ilgili bir deneyimi ya da çalışması yok. Gidecekmiş, bir daire kiralayacakmış. Normalde beş kişi kalınan bir daire kiralayacak. Bu insanlar Gaziantep’te yemek içmek istiyor bu nedenle barlar, kafeler açılıyor, kiralar yükseliyor ve halkın karşılayamayacağı bir hale geliyor...

»Antep’te Suriyeli karşıtı eylemden sonra, Belediye Başkanı Fatma Şahin, “İş gücü olarak kullanılabilecekler burada kalacak, diğerlerini göndereceğiz” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Hükümetin göşmen politikalarıyla ilgili ne söylüyor bu açıklama bize?

Fatih Belediyesi de Afrikalıları çalıştırmıştı, 15 liraya. Anlamamız gereken nokta şu, tabii ki karınlarını doyurduklarını düşündükleri Suriyeliler’i suçlayacaklar, oraya gelen görevlileri değil, çünkü onlar çok iyi paralar ödüyorlar... Suriyelilere yönelik ayrımcılığın temelleri 1. Dünya Savaşı’na dayanıyor. Tarihe baktığınızda, her zaman Araplara yönelik ayrımcılık görürsünüz. Elbette Belediye Başkanı halihazırda var olan steryotip üzerinden bir açıklama yapacak, çünkü insanların duygularını kullanmak çok kolay ve bence önümüzdeki seçimler için bir strateji. Hükümet yaratılan nefreti kullanıyor.

SADECE İSLAMİ OKULLAR VAR

»Dernek ne amaçla açıldı?


Hem bu bütünleşmeyi sağlamak hem de bir başka ihtiyaca karşılık vermek için. Türkiye’de Suriyeliler için hep İslamcılar okullar açılıyor. Bağımsız okullar bunlar ama devlet biliyor. Eğer küçük bir çocuğum varsa ve onu besleyecek imkânım yoksa, oraya gönderiyorum, yemek veriyorlar bunun yanı sıra da  dini eğitim. Eğer çocuk çok küçükse zaten İslami ideolojiyi anlamadığı için tehlike daha az oluyor.  Ama bu okullar özellikle 12, 13 yaşından sonra çok tehlikeli. Sadece dini kitaplar okutuluyor. Sadece İslami tarih okutuyorlar. Bu çok tehlikeli. İstanbul’da açılan pek çok okul var. Ve ayrıca bu okullar sadece Sünnileri kabul ediyor. Ancak Suriye’de; Aleviler, Durziler, Hıristiyanlar ya da dindar olmayanlar da var. Bütün bu insanlar Türkiye’ye geldi...

»Siz ne yapıyorsunuz?

Seküler eğitim veriyoruz. Arapça dersler de veriyoruz, ki bu çocuklar için çok önemli, ama dini bir altyapıyla değil. Ayrıca çocukların aileleriyle de iletişime geçiyoruz, hayata karışmaları için çabalıyoruz. Çocuklarını bize bırakıyorlar, onlara ulaşım için kart veriyoruz, bu süre içinde iş arıyorlar.

AVRUPA ÖNCESİ DURAK

»Ekonomik durumları nasıl?


Hepsi çok yoksul. Mesela bir ailemiz var, bir evde 29 kişi kalıyorlar. Kimilerine ev buluyoruz ve eşya alıyoruz, ilk üç ay biz ödüyoruz, daha sonra iş bulup kendi kiralarını ödüyorlar... Mesela bir kişi Suriye’de kuyumculuk yapıyormuş, Kapalıçarşı’da iş buldu. Şimdi kendisi başka Suriyelileri destekliyor.
Tek kişinin hayatını değiştirdiğinde çok daha fazlası peşinden geliyor...


»Temas ettiğiniz kaç kişi var?

Çocukların sayısı değişiyor. Gerçekçi olmak gerekirse, insanlar Türkiye’de, Avrupa’ya kaçırılmayı bekliyorlar. Bazı aileler burada kalmak istemiyor, burayı Avrupa’ya kaçmadan önceki bir durak olarak görüyor. Fakat 20-30 kadar çocuğumuz var ve bu çocukların aileleri. Her çocuk her hafta bir kutu yiyecek götürüyor evine.

»Nereden kaynak buluyorsunuz?

Hepsi özel bağışlar; sen, ben, diğer insanlar... Bazen şöyle şeyler yapıyoruz, resim dersinden sonra ‘Çocuklar bugün çok iyi işler çıkardınız’ deyip, buradaki bir sanat galerisine gidiyoruz, arkadaşımı arıyorum, lüfen bir müze müdürü gibi davran diyorum, (gülüyor) çocuklar resimleri gösteriyorlar, bağış alıyorlar.

GÜVENLİK HİÇBİR ŞEYDİR

»Sokakta neler yaşanıyor. Ayrımcılık nasıl somutlanıyor?


Şu anda çok izole olmuş durumdalar. Onlar için iş bulmaya çalışıyoruz. Çalışamıyorlar. Çünkü kimse onlara iş vermek istemiyor.  Eğer iş bulurlarsa da çok daha düşük ücret veriyorlar.  Bu çok büyük bir problem. İş bulmaya çalışmanın yanı sıra yetişkinlere yeni beceriler kazandırmaya çalışıyoruz. Genç yetişkinlerde iş daha kolay. Okula ya da üniversiteye gidiyolar. Yaşı büyük olanların entegrasyonu daha zor oluyor. Şunun altını çizmeliyim; güvenlik hiçbir şeydir. Güvenlik dediğiniz, insan haklarının sadece bir maddesidir. İnsanca yaşamak için kabul görmeye, kendilerini ifade etmeye ihtiyaçları var. Sadece hayatta kalmalarını sağlamak yeterli değil. Bu nedenle; film geceleri, şiir geceleri yapıyoruz. Çünkü bu insanlar, toplumla kaynaşamadıklarında, başlarını sokacak bir ev bulup tüm gün Suriye’den haberlere bakıyorlar...

»‘Yüz yüze bakmalıyız’ diyorsunuz...

Aynen. Recognition. Kabul görme. Kilit kelime bu. Mesela bir kişiye hastaneye giderken eşlik etmek  bile çok önemli. Bu onların haftalarca anlatacağı bir deneyim oluyor.


EĞİTİM ÖNÜNDE ENGEL

»Türkiye’nin Suriye politikaları, göçmenleri nasıl etkiledi?


Şu anda büyük bir krizin içindeyiz. İnsanlar buraya savaşın içinden geliyorlar. O nedenle politik ideolojileri konuşmak yerine insanlar için ne yapılması gerektiğini konuşmalıyız. Mesela burada üniversite eğitimine devam etmek isteyen gençlere YÖK tamam diyor, ama pratiğe gelince iş başka oluyor. Mesela öğrencilerden iki tane referans mektubu istiyorlar. Ama örneğin benim eşimin hocası savaşta ölmüş. Bizimle iletişimde olan bir öğrenci, Bilgi Üniversitesi’nden tam burs kazandı. Dedi ki ‘Transkriptim var ama mezuniyet belgem yok’. ‘Peki sana bir yıl veriyoruz, o belgeyi bulman için’ dediler. Kadın ‘Nasıl bulacağım?’ diye sordu. ‘Git Suriye’ye al’ dediler. İnanamadım! Okuldan tanıdığım bir hocayı aradım, onun araya girmesiyle iş halledildi. Ama problem tam da burada, o beni tanıyor, ben birini tanıyorum... Peki ya tanımayanlar? Şimdi okullardaki hocalardan gönüllü listesi yapıyoruz , o listeyi buradaki Suriyeli öğrencilere veriyoruz, ki bu tür durumlarda yardımcı olabilsinler.  Aynı durum ilkokullarda ve liselerde de aynı.

YÜZ YÜZE BAKINCA DEĞİŞİYOR

»Okullarda sosyalleşme sorunu yaşanıyor mu?


Çok fazla problemle karşılaşmadım. Küçükler çok kolay Türkçe öğreniyorlar. Lisede biraz daha zor ama hallediliyor. Bilirsiniz, çocukların kaynaşması büyüklerden çok daha kolaydır. Çocuk gider arkadaşını annesine anlatır, annesi okula börek getirir... Türkiye’de insanlar bir kere yüz yüze gelip iletişim kurunca, müthiş yardımsever oluyorlar. Ayrımcılık yüz yüze gelme safhasından önce yaşanıyor. Eşimin ailesi Gaziantep’te yaşıyor, ilk taşındıklarında ‘Pis Araplar’ diyorlardı, iki hafta sonra baklava yollamaya başladılar, bunu yüzümüze de söylediler, ‘Biz siz pissiniz diye korkuyorduk, ama sonra çok sevdik’ diye. Bakın, bunlar politika düzeyinde yaşanan  problemler, insanlar bir arada yaşamaya başladığı zaman sorunlar çözülüyor. Türkiyelilerle ilişki kurmaları gerekiyor.

BELEDİYE FARKIMIZDA DEĞİL

»Kampları gözlemleme fırsatınız oldu mu?


Eşim eczacı, Antep’te kampta kaldı. Kamplarda yiyecek büyük problem, çocuklar neredeyse yalnızca şeker ve ekmekle besleniyorlar. Taze yiyecekler yok. Hareket edebilecekleri çok az alan var. Bu nedenle çok sağlıksız oluyorlar...

»Yerel yönetimle ilişkileriniz nasıl?

Çok farkımızda değiller. Bir şoförümüz var. Beyoğlu Belediyesi’nin Ramazan paketleri dağıttığını söyledi. Aslında bize de gönderebileceklerini düşündük, ancak daha bize yollamadılar. (Gülüyor)

»Dernekte herkes gelip çalışabilir mi?

Tabii ki. Belli bir zaman çizelgemiz var, gönüllüler için, internet sitemizde görebilirsiniz. Herkes elinden ne geliyorsa o konuda yardımcı olabilir. Şu anda Türkiyelilerden çok Amerikalı gönüllümüz var. Sadece iki Türkiyeli gönüllümüz var, herkesi bekleriz...

***

Kadınlar gelemez, tehlikeli

»Kadınlar özel olarak neler yaşıyor?
Kadınların durumu çok zor. Bu konuda geçenlerde bir tartışma yaşadık. Hep birlikte sokaktaki yoksul kişilerle, elimizdeki bağışları paylaşmaya gidecektik. İki tane kız çocuğu, ki genelde  erkeklerle konuşmaktan bile çekinirlerdi, biz de geleceğiz dediler, gurur duydum onlarla. O sırada erkekler,  ‘Hayır, siz gelemezsiniz çünkü kızlar için çok tehlikeli’ dediler. Çünkü Türkiyeli erkekler onların seks işçisi olduğunu düşünüyorlar ve o yaştaki kız çocukları için bu çok yıkıcı bir deneyim oluyor. Tabii sonra hep birlikte çıkma konusunda anlaştık.  


»Kadınlara yönelik bu ayrımcılığın önüne nasıl geçilir?
Kadınlara özel olarak para ve ev sağlanmalı. Belki bir kadın sığınağı yapılmalı. O sığınaklarda çalışmak isteyen kadınlara mesleki eğitim verilmeli, el becerisi kazandırılmalı. Şu anda eşi ölen ya da  Suriye’de kalan çok fazla kadın var Türkiye’de...