Google Play Store
App Store
Nelere dirençli kent?
Fotoğraf: AA

Dr. Ali Mert TAŞCIER - Siyaset Bilimci/ Yerel Yönetim Uzmanı 

İnsanın neresi acır ise canı da orada olurmuş. Kentlerin de neresinde acı varsa gözler oraya çevrilir. Deprem, sel, heyelan... Nerede can yanmışsa orada önce gözyaşı, ardından fikirler toplanır. Çözüm önerileri o felaket temelinde yükselir. 6 Şubat depremleri sonrasında olduğu gibi. Yaşanan felaketin ardından kentin direnci, deprem özeline çekildi ve “deprem dirençli kent” kavramı yine öne çıktı.

Kentsel dönüşüm de böyledir. Dönüşüm söz konusu olduğunda hep akla bir binayı yıkıp, yerine yenisini yapmak gelir. Oysa daha önce çerçevesini çizdiğimiz 'Yaşanabilir Kentsel Dönüşüm' gibi bir anlayışla konuya yaklaşmak gerekir. Sadece depreme karşı dayanıklı bir bina yapmak değil amaç.

Kentin, mahallenin dokusunu kaybetmeden, yerinde, kamu yönetiminin güvencesinde, parkları, eğitim, sağlık, spor ve kültür yapılarıyla çevrelenmiş sağlam bir yaşam alanı yapmaktan bahsediyoruz.

DİRENEBİLEN KENT 

Bir kent direnir mi? Direnebilirse nelere direnmeli?

Direncin kente ilişkin bir kavram olarak kullanılması, yakın zamanların konusudur. Doğanın tahribatının önüne geçmekten ziyade, tahribat sonucu yaşanan iklim krizine direnmek popüler anlamda öne çıktı. Bataklığı kurutarak dirençli kent yaratmanın yerine sivri sinekleri kovalayan sistemler yapmaya yönelim tercih edildi. Direnç bir anlamda bağlamından uzaklaştırıldı.

Bozulmaya, çürümeye, geriye gidişe karşı durmak direnç olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla bu direnişin ardından onarma aşaması gelmesi gerekiyor. Çünkü direnç denildiğinde çeşitlilik, uyum, öğrenme, esneme, adaptasyon, onarım, evrim vb pek çok parça parça kavram torbanın içine giriyor. Yalnız bütüncül bir dirençli kent mantığı ortaya koymak şart. Özellikle 31 Mart seçimleri belediye başkan adaylarına dirençli kent yaratmak için büyük fırsat. Kentlerinin özgün yanlarına göre bu konuda hazırlık yapabilirler.

Peki, her kent direnebilir mi? Aynı şeye mi direnmeli?

AYRI SORUN, AYRI DİRENÇ 

Kentin direnişini biçimlendiren, orada yaşanan temel sorunlardır. 11 Eylül saldırıları sonrası New York ve diğer birçok yerde kentin direnci, güvenlik ekseninde düşünüldü. Bu akım dünyayı etkilese de her yerde aynı etkiyi göstermedi. Çünkü başka kentlerde, direnilmesi gereken başka konular vardı. Hâlâ da öyle.

Kentlerin kırılganlıkları birbiriyle ilgili ya da ilgisiz birden fazla temelde olabilir. Bir yandan deprem dirençli kent için çalışılırken, bir yandan da yoksulluk öncelikli bulunabilir. Bu durumda direnç sağlanacak alanlar tespit edilmeli ve başta stratejik plan olmak üzere, deprem, ulaşım gibi ana planlar ve bütçe direnç alanlarına göre hazırlanmalı.

NEOLİBERAL İSTİLAYA KARŞI DİRENÇLİ KENT 

Stratejik plan yapılırken iklim krizine, depreme ve diğer afetlere karşı dirençli kent kurgusu önemli, ama yeterli mi? Kentsel hizmetleri ve temel belediyecilik etkinliklerini piyasalaştırma ismiyle kamu yönetimi alanının dışına çıkaran neoliberal politikalara, bir anlamda sınıfsal kırılganlıklara, yoksulluğa, baskıya, şiddete ve toplumsal eşitsizliklere karşı direnç kurgusu oluşturmadan, kentleri gerçek anlamda dirençli yapmak olanaksız.

Sadece yoksullara yardım yapmak ya da destek kalemlerini artırmanın ötesinde bir anlayış bu. Kentin öz gelirlerini, üretim temelinde, dayanışmayı büyüterek kamucu anlayışla çoğaltmak ve bunun adil dağılımını sağlamak. Böyle bir anlayışla ancak dirençli kent yerli yerine oturtur.

Adnan Yücel der ya

Bugünlerden geriye, 

Bir yarına gidenler kalır 

Bir de yarınlar için  

direnenler...” 

Yarına gidecek kentler de dirençliler olacaktır...