Nepotizm, dayıcılık veya hısım akraba yönetimi dincilikten de öte bir şey. Gazali gibi bir baş müderris, medreseden "Beni dinden imandan soğutacaklar" diyerek zorla kaçıyor. Yıllar sonra yalvar yakar geri getirebiliyorlar. Bugünleri görse idi acaba ne derdi?

Nepotizm ve yönetişim: Bakan, YÖK Başkanı, rektör, dekan ve daire başkanı…

PROF. DR. ADNAN GÜMÜŞ*

19 üniversiteye daha rektör ataması yapıldı. Rektörlük atamalarında “kulis” ve “yakınlık” dereceleri en öne çıkan merak konuları; aynı zamanda pek çok üniversitede nepotizm, haksızlık, suistimal, torpil iddiaları gündeme taşınıyor.

En başta ölçünün ne olduğu, buna bağlı olarak pratikte de ölçüye uyanın olup olmadığı sorusu duruyor.

Ne rektörlükte ne de dekanlıkta daha üsttekinin “yakını” olma ve “takdiri” dışında herhangi bir ölçümüz var mı? Benim gördüğüm, Türkiye’de yaşananlardan çıkardığım, her yana kıvrılabilen üsttekine yetki devri dışında her hangi bir ölçünün olmadığıdır.

Magna Carta ve daha öncesi “faziletli devlet”, “filozof kral”, “erdem” tartışmalarına geri götürülebilirse de 15. yy’dan itibaren yoğunlaşmaya başlayan yönetim tartışmaları Doğu despotizmini Batı despotizminden “kuralsızlık” (keyfilik) ile ayrıştırmaya çalışıyordu. Örneğin Montesquieu’ya göre Batı'daki krallık ve diktatörlükler “kurallı despotizmi”, Osmanlı ve Doğu'dakiler “kuralsız despotizmi” oluşturuyordu. M. Weber buna “patrimonyalizm” adını veriyordu (bugün hâlâ bazı aşiret reislikleri ve başkanlık sisteminde görüldüğü üzere Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi-geleneğin başı kralın/şahın/padişahın/türkmenbaşının, her tür yasanın kaynağı olarak görülmesi).

Reisin oluşturulan PR’ı tam da bu patrimonyalizme denk düşmektedir: Yukarılardan bir mesaj var, başkanımın takdir ve himayelerinde hizmetteyiz.

Nepotizm (amca yeğen ilişkisine gönderme olarak), dayıcılık veya hısım akraba yeğen kuzen arkadaş yönetimi dincilikten de öte bir şey. Gazali gibi bir baş müderris, medreseden "Beni dinden imandan soğutacaklar" (iktidar ilişkileri çok etkili olmaya başladı) diyerek zorla kaçıyor. Yıllar sonra yalvar yakar geri getirebiliyorlar. Bugünleri görse idi acaba ne derdi?

Ancak “Batılı” düşünürler de biraz “Doğu'ya” haksızlık ediyor, nepotizm batı-doğu ayrımından daha yaygın bir yönetim veya daha güncel sıfatla yönetişim modeli oluşturuyor. Yani çok daha köklü bir insanlık ve yönetim sorunuyla karşı karşıyayız.

NEPOTİZMİN BAŞI KRALLIK, PADİŞAHLIK, MONARŞİLER…

Proudhon, “Mülkiyet hırsızlıktır” diyordu. İktidar da bir tür hırsızlık mı? Hısım, akraba, zümre yönetimi mi? Firavunlar öncesinden günümüze patriarşik krallık, padişahlık, monarşi, aristokrasi, aşiret reislikleri, faşizm, otoriter rejimler… adına sıfatına nepotizm eklemeye bile gerek yok, bu rejim tiplerinin zaten özü esası nepotik bulunuyor. Yeğen yiyen yönetimleri antidemokratik rejimlerin ortak özelliğini oluşturuyor.

PLATON’DAN SONRA ARİSTO AKADEMİYE NEDEN BAŞ HOCA OLAMADI?

Nepotizm, Antik Grek ve Antik Roma’da da yaygın bir yönetişim biçimi sayılır. Öyle ki bugünkü akademik kurum ve kültürün kurucu örneği sayılan Platon’un Akademi’sine 367’de 17 yaşında geldiği ve Platon’un en parlak öğrencisi ve çalışma arkadaşı olduğu halde Aristoteles, biraz Makedonlarla çekişmenin de etkisiyle, Platon’un ölümünden sonra akademinin yöneticiliğine getirilmemiştir. Akademi’nin başına Platon’un yeğeni Speusippos geçmiştir. Bunun üzerine 347’de Aristoteles, Akademi’den ayrılmış, bir süre sonra da arkadaşının kurduğu lisenin başına geçmiştir.

Sokrates, soyluluk bağı zayıf olduğundan mı idam edildi? Aristoteles; Solon’a, Platon’a akraba olmadığı için mi baş hocalığa getirilmedi? Bunlar önemli sorulardır.

NEPOTİZM VEYA EŞLER, OĞULLAR, DAMATLAR REJİMİ

Sadece Türkiye değil, Batı ve Batı'nın başı konumundaki ABD’nin damatlar rejimine, baba Bush, oğul Bush, erkek Clinton kadın Clinton rejimini teslim olduğudur veya yaygın olduğudur.

Gerek Türkiye, YÖK ve rektörlüklerde gerekse dünyada nepotizmin en yaygın yönetim veya yönetişim biçimi olduğudur. Anadolu’da nepotizmi anlatan çok sayıda deyiş var. Bunlardan bir kaçı şu şekilde: “Arkanda dayın olacak”, “Mahkemede dayın olacak”, “Ankara’da dayın olacak”.

NEMATİK ÇIKARSAL HİYERARŞİK YAKINLAŞMA VEYA NEPOTİZM

Birkaç örnek verilirse, rektörlüklerden önce daha en başta YÖK Başkanı’nın Nakşibendi Şeyhi Emin Saraç’ın oğlu olduğu belirtiliyor. Buradaki soru bir Nakşibendi Şeyhi’nin oğlu olması değil, eğer öyle olmasaydı, yine de YÖK Başkanlığı’na atanıp atanmayacağı sorusudur.

Son rektör atamalarına gelirsek, Ankara Üniversitesi’ne bu üniversiteyle doğrudan hiçbir bağı bulunmayan Necdet Ünüvar rektör olarak atandı. Buradaki soru, Ünüvar’ın Menzil Tarikatı’na yakınlığı ile ilgili iddialar ve dört dönem AKP milletvekilliği olmasa, yine de Cumhuriyet döneminin sembol kurumlarından biri olan Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanıp atanmayacağı sorusudur.

Bir başka örnek; mezuniyet sonrası ABD’ye giden, Türkiye ile akademik bir bağı bulunmayan, 32 yıl sonra mezun olduğu üniversiteye rektör olarak atanan birinin atanma durumunda hangi ölçülerin rol oynadığıdır? Gerçekten akademik başarıysa, diyecek bir şey yok, bu saygıyla karşılanır. Ama gerçekten akademik ölçüler mi yoksa etkili akrabalık veya siyasal bağlantılar mı bu atamalarda rol oynuyor, soru budur.

Rektörlerin bir kısmı göreve gelir gelmez rakip gördükleri insanları görevden almaya çalışıyor (Cumhuriyet ve pek çok üniversite). Hatta darbe girişimi sonrası bin 549 dekan birden istifaya zorlanmıştı.

Veya daha yaygın ve ince taktiklerle görevden alma yerine göreve getirme şeklinde tarikat bağı, eş, hısım akraba, siyasal yakınlık, hemşerilik, okul arkadaşlığı gibi nepotizmin bin bir yoluna başvuruluyor. Bunlar da Pamukkale veya Mersin Üniversitesi ile sınırlı kalmıyor, hemen bütün kurumlara sirayet ediyor. Antidemokratik rejimlerin zaten tümden hak hukuk eşitlik temelinde yönetmesi veya yönetişimi, işin özüne aykırı bulunuyor. “Adalet”, “liyakat”, “meritokrasi” söylemi egemenlerin “mülkü” yönetme yetkileri konusunda meşruiyet sağlanamazsa yani halk razı edilemezse, homurdanmalar artarsa, işi dengelemek üzere kısmi olarak gündeme geliyor.

Demokratik yönetimlerin ortaklaştığı nokta hak edene eşit saygınlık, eşit katılım, eşit denetim ise anti-demokratik yönetimlerin ortaklaştığı nokta ise hak ve eşitlik yerine “dayıcılığa” dayanmasıdır.

2015’te AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner durumu özetlemişti. İlçe Milli Eğitim’e bir atama durumu üzerinden ‘AKP’li bakan ve vekil yakınlarının torpille devlet kadrolarına atandığı’ yolundaki iddialara ilişkin soruya verdiği cevap şu şekildeydi: “Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede ‘akrabalarını koru kolla’ ayeti okunur.”

Kurumsal özerklikler veya Weber tipi akılcı bürokrasi kısmı bir yönetişim olanağı veriyordu yani ılımlı nepotizm düzeyinde kalıyordu. Doğrudan atama sistemleri tümden nepotik bulunuyor.

NEPOTİZMİN ANTİSİ: EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ BİRBİRİNDEN AYRILAMAZ

Nepotizmi aşmanın yolu hak, hakkın esası eşitlerin eşit değerliliğidir; hakkın ve eşitliğin hayata geçirilebilmesi irade ve özgürlüklere bağlıdır. İrade özgür değilse, insanların iradesi yoksa veya yok sayılıyorsa, kurumların iradesi yoksa ve yok sayılıyorsa, oradan özgürlük yoktur. Dolayısıyla hak ve eşitlikleri sağlayacak, denetleyecek, koruyacak kişi veya yapılar da yok veya örselenmiş demektir. Nepotizmin (yeğenciliğin) karşıtı hak (ölçüt) ve özgürlüklere dayalı kolegyal (öğrenci ve öğreten topluluğunun, üniversitelerin tüm bileşenlerinin) iradesi ve denetimine açık rektör ve dekanların oluşmasıdır. Rektör ve dekanların “sekretarya” (koordine edici) rolle sınırlanmasıdır. Üniversite bileşenlerinden oluşan senatonun gerekirse rektör ve dekanları geri çağırabilmesi, onlardan hesap sorabilmesidir.

Hakka, hukuka, eşitlik ve özgürlüğe dayalı demokratik yönetimler yoksa gerisi nepotizme varır; yeğenler ve yiyenler kulislerine, küçük çıkar milliyetçiliklerine, mikro milliyetçiliklere, neokon liberalizmine, AKP-MHP-MÜSİAD-TÜSİAD-tarikat-müteahhit çıkar yönetişimine varır.

*Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü, Prof. Dr.