yaş aldıkça taşlaşmanın, şaşırmamanın...

sabırla susmanın, görünmezleşecek denli tutkusuz yaşamanın, kokuşmaya seyirci kalmanın, çelişki barındırmayan kaygan bir benliğin, dolayısıyla anbean çürüdüğünün...

çocukların 'ben' olmaya giden yolda herşeye itiraz etmelerinin, biçim biçim oluşmanın, değişip dönüşmenin...

büyüdün, öfke kontrolü yapa yapa isyan etmelerin, itirazların azaldı, farkında mısın? dikkat!, neyi yitirdiğimizi kestirememenin fotoğrafını çekemezsiniz...

çocukluğumuzu kaybetmenin...

her dilde dokunaklı bir geçmiş vardır, bunu anlatamamanın, anlatırken dolambaçlı cümlelere kaçmanın, hakikatin kıyısında boğulacağından korkup gevelemenin...

dengbejleri çekebilirsiniz, sesle bellek oluşturmanın bir halk için ne denli önemli olduğunu anlatabilirsiniz, yazabilirsiniz, ancak sesle bellek oluşturmanın fotoğrafını çekemezsiniz...

okuma tutkusunun da, okurken yoğunlaşamamanın da fotoğrafı olmaz...

ha konuştu ha konuşacak dilin ucundaki kelimelerin...

uyuyup herşeyi unutanların, gözü uyku tutmayanların fotoğrafı olmaz...

arkadaşım, yoldaşım, sevgilim, dostum diyorsun ya hani! kendi utancını, suçluluğunu, budalalığını, zavallılığını, zayıflığını açmak yürek ister... kendini gereksiz gizlemenin, ıssız insan olmayı marifet bellemenin, paylaşamamanın fotoğrafını çekemezsiniz... korunaklı cümlelerin ardına saklı fırıldak gözleri ise hiç...

gösterişli sözlerle yapılan güzellemeleri, bilgiçlik hallerini, hem utanmaz olup hem de mahcup görünebilmeyi çekemezsiniz.

kusursuzluğa yeltenme çabasının, kusurun güzelliğini görememenin...

önyargının fotoğrafını çekemezsiniz...

onurlu birini başından savmanın fotoğrafı olmaz...

her türlü acıyı pornografikleştirecek denli estetize eden sanatçının sanatçılık kibrini...

toyluğun, toy heveslere kapılmanın, demli olmanın, insan kişisinin kendine uzak olmasının, ya da kendine kavuşmasının...

itiraf etmenin zorluğuyla gözünü başka bir yere kaçırmanın...

düşmanı gözünde büyütmenin...

dokunulmaz tutuculuklar vardır, fotoğraflayamazsınız...

kapı önünde oturan kadınları fotoğrafınızla pasifleştirir/pinekleştirirsiniz, sümüklü köylü-işçi çocuklarını çekmeyi seversiniz, ama ya siz? böcek gibi küçülmenin fotoğrafı olmaz...

ıssız bir adada ölüme terkedilen sokak köpeklerinin kemik torbasına dönmesini çekebilirsiniz, ancak çarnaçar ulumalarını, hayvansı ağlayışlarını, yani ölümün kulak tırmalayan bu acı çığırmasını çekemezsiniz...

ekmek parasına emeği sömürülen yoksulun işe giderkenki isteksiz, çarpık yürüyüşünün, hem gerçek hem mecâzi anlamda da ayakta durma çabasının, yoksulun sessiz çığlamasının, yarım yamalak hayatları bütünleme umudunun fotoğrafı olmaz...

Not; Geçen hafta "Neyi Fotoğraflayamazsınız?" konusunu her hafta olmasa da ara ara yazacağımdan bahsetmiştim. Bugün 2.sini yazmış oldum. Bir seri yazı biçiminde uzayacak demiştim. Soru aynı. Bakalım nereye/nerelere ulaşacak?