Müzisyenlerin içinde bulunduğu darboğazı Sen Kimsin isimli belgesel ile ele alan yönetmen Cenk Kaptan, müzik yasaklarına “Müziği bu şekilde susturamazsınız, müziğe ket vuramazsınız” sözleriyle tepki gösteriyor.

Notalara ket vuramazsınız
Müzisyenlere pandemi bahanesiyle uygulanan müzik yasağı hâlâ devam ediyor.

Işıl ÇALIŞKAN

Belgesel ve müzik yapımcısı Cenk Kaptan “Sen Kimsin” isimli belgesel ile son iki yıldır müzisyenlerin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları ele alıyor. Belgesel, dayanışmanın müzisyenlerin mücadelesindeki önemini bir kez daha hatırlatıyor. Kaptan, meseleyi en temelinden ele alarak ses, müzik, frekans gibi kavramlarla anlatarak bilimden sanat geniş bir yelpaze sunuyor izleyiciye. ‘Müziğin ve müzisyenin değerini ne kadar biliyoruz?’ sorusunun cevabını arayan belgesel, pandemi döneminde başlayan ve hâlâ devam eden müzik yasaklarını yer yer mizahi bir üslupla sorguluyor. Müzisyenler Feridun Düzağaç, İlkay Akkaya, müzik yazarı Murat Beşer, bağımsız müzisyen İrfan Alış, orkestra şefi Özgür Ulusoy ve alanlarında uzman isimlerin bakış açılarıyla zenginleşen ‘Sen Kimsin?’i yönetmen Kaptan ile konuştuk.

Belgesele “Sen Kimsin” ismini vermenizin ardında nasıl bir ironi yatıyor?
Sen Kimsin ismi, belgeselin içindeki bir röportajdan çıktı. Sevgili İrfan Alış, Peyk grubunun kurucusu ve solisti, müzisyenleri suiistimal eden ve sömüren yapımcıları, dağıtımcıları anlatırken çok içten bir şekilde “Sen kimsin?” dedi. Yani “Kim oluyorsun?” anlamında bunu söyledi. Bana oradan ilham verdi. Ben, hem müzisyenin kendisine hem dinleyiciye “Sen kimsin?” diye soruyorum. Aynı zamanda bizi yöneten insanlara da “Siz kimsiniz?” diye soruyorum. Çünkü takdir edersiniz ki bu müzik yasakları devam ediyor ve geçtiğimiz günlerde, sanki lütuf edercesine 12’den 1’e çekildi. Pandemiden ötürü fırsat yakalandı ve bu yasağı uzatabildikleri kadar uzatmak istiyorlar. Benim burada şahsi kanaatim, özel hayata müdahale noktasında bir duruş söz konusu. Bunun devam etmesi, toplu taşıma araçlarında bile maskenin kaldırılması ama müzik yasağının devam ediyor olması, bana bunu ifade ediyor. Biz de bu ismi vererek A’dan Z’ye herkese “Sen kimsin?” diye sorduk ve insanların kendilerini sorgulamasına vesile olmaya çalıştık.

Cenk KaptanCenk Kaptan

Peki, ülkede müzisyenlik yapanların gerçekten “kim” olduğu biliniyor mu?
Maalesef bilinmiyor. İnsanlar müzik kavramının kendi hayatlarındaki değerinin farkında değiller. Halbuki her yerde müzik var. Müziği bu şekilde susturamazsınız, müziğe ket vuramazsınız. En basitinden bir kasabada, bir köyde bir düğün yapıldığı zaman asla müziksiz yapılmıyor. En muhafazakar düşünen kitle bile düğününde, nişanında müziği bir şekilde gündemine getiriyor. Hatta cenazelerde de… Yani sadece eğlence gerektiğinde müzik olacak diye bir kaide yok. Hatta sevgili Dilan Balkay, bağımsız müzisyen arkadaşlarımdan, filmdeki röportaj içerisinde çok güzel bir cümle söyledi: “Artık müzik eşittir eğlence kafasından çıkalım” dedi. Çok da haklı.

Bu belgeselin en kök noktası, titreşimi anlatmasıdır. Müzik de titreşimi geçirmekte ve insanlara ifade etmekte en hızlı ve en anlaşılır yöntem olduğu için bu metafor üzerinden ilerledik. Bu noktada, siz bütün duygularınızı müzikle ifade edebiliyorsunuz. Bazen eğlence, bazen korku, bazen endişe, bazen üzüntü olabiliyor ki bizim toplumsal olarak en önemli reflekslerimizden birisi efkardır. Efkarlıyken de müzik dinliyorsunuz nihayetinde. O yüzden, özellikle de bu çok toplumsal olaylar olduğunda, şehitlerin olması, terör saldırıları ve benzeri olaylar olduğunda, pandemi öncesinde de ilk damgayı yiyen müzik camiası oluyordu, her şey iptal oluyordu.

Bağımsız müziğin sınırları nerede başlar, nerede biter?
Bağımsız müzik bundan 150 yıl önce, kayıt teknolojileri ortaya çıkmadan önce, tamamen canlı yapılan, insana ve çaldığı enstrümana bağlı olan bir haldi. Kayıt teknolojilerinden sonra işler bambaşka bir boyuta geldi, ticarileşmeye başladı ve ticarileştikçe bir meta muamelesi görmeye başladı. Fakat bu tacir arkadaşlar çok önemli bir detayı atladılar: Müziğe tam olarak bir meta muamelesi yapamazsınız çünkü içerisinde bambaşka şeyler gizlidir. Orada müzisyenin ruhundan çıkan bir parça vardır. Bu, karşı tarafa ulaşır. Nasıl ulaşır? Titreşimler vasıtasıyla. Dolayısıyla buna iki kilo domates, üç kilo elma muamelesi yaparsanız bütün dengeler şaşar. Bugün, bu anlamda, yalnızca Türkiye’de değil dünya çapında da müziğe itibar edilmiyor. Halbuki bütün dünyayı birbirine bağlayan en önemli etmenlerden biri, müziktir. Müzik aynı zamanda bir dildir. Müzik dinleyen insanlar, bir anlamda aynı dili biliyorlar. Nereye kadar bağımsız noktasına gelince de; teknoloji ilerledi, kayıt teknolojileri ile müzik bir meta oldu. Bu süreçte bağımsız müzik ve müzisyen kavramı epeyce geri planda kaldı. 1960’lar, 70’lerde, 80’lerde underground müzikler yapıldı ama dinleyiciye ulaşamadı. Şimdi günümüzde streaming mecrasının ilerlemesi ile, başta Spotify olmak üzere, artık daha rahat bir biçimde dinleyicilerine ulaşılabilmeye başladılar. Ama onun da şöyle bir tarafı var, orada da müthiş bir tröst olan Spotify, iTunes, YouTube vs. platformların tamamı, yapımcıları aradan çıkararak müzisyenleri doğrudan sömürmeye başladılar. Bu da müzisyenlerin belini bükmeye devam etti. Ancak bu bir geçiş süreci ve önümüzdeki zamanlarda daha adil platformların tasarlanacağını ve müzisyene karşı hakkaniyetli yaklaşımlara sahip platformların ortaya çıkacağına inanıyorum.

Müzik dünyası belgeseli nasıl karşıladı? İlginç bir geri dönüş aldınız mı?
Ben bir akademisyendim, üniversitede hocaydım. Bu belgeseli yaptığım için, itiraz ettiğim için; bu yasakları ve haksızlıkları ortaya koyduğum için maalesef hocalık yaptığım üniversite, gerekçesiz bir şekilde görevime son verdi. Ama her şerde bir hayır vardır misali bu belgeseldeki bütün katılımcılar birleştiler ve benimle beraber oldular, manevi desteklerini esirgemediler. Bunun şöyle bir faydası oldu, müzik camiasında birçok insan bir araya geldi. Normalde bu kolay olmuyor.

MÜZİSYENLER BİR ARADA OLDUKLARINI FARK ETTİLER

Müzik dünyası, kendi bünyesindeki en büyük eksikliğin örgütsüzlük olduğunun bilincinde. Bunu bildikleri halde neden örgütlenemiyorlar?

Peyk grubunun klavyecisi ve İzmit Devlet Konservatuvarı hocalarından Özgür Ulusoy, bu durumu belgeselde çok güzel anlattı ve dedi ki “Müzisyen narsisttir ve bu yüzden yan yana gelme konusunda sıkıntı yaşar” Bir müzisyenin gözlerine baktığınızda “ben dünyanın en iyi şarkısını yaptım” duygusunu görürsünüz. Bu bütün müzisyenlerde vardır. Herkes dünyanın en iyi şarkısını yaptığı için de diğer müzisyenleri sevmez. Hâlbuki aynı gemideler. Bize getirdiği sıkıntıların yanı sıra pandemi, çıkarılacak dersler konusunda bizlere yardımcı oldu. Bunlardan biri de müzisyenlerin ayılması oldu. Müzisyenler dedi ki “Biz zaten yalnızdık, bizi yönetenler tarafından iyice yalnız bırakıldık” Hatırlarsınız pandemide devletin “Müzisyen olduğunuzu kanıtlayın, bize video gönderin, size bin lira gönderelim” tarzı bir uygulaması vardı. O da ayrı bir rezaletti. Hakir görmek istemiyorum ama dilenciye para verir gibiydi. Öyle bir tavır ve üslup vardı. Bunlar, bu camiayı üzen konular oldu. Bu noktada müzisyenler, aynı gemide olduklarını ve yan yana olduklarını fark etmiş oldu ve çeşitli dayanışmalar başladı. Bunlardan en önemlisi de Olta Dayanışma… Olta Dayanışma, Peyk’ten İrfan Alış ve Özgür Ulusoy’un önceliğinde müzisyenlerin kurduğu bir dayanışma yöntemi. Fikri de çok basit. Bir müzisyen olarak kendi yaptığınız müziklerden birini bu dayanışmaya bağışlıyorsunuz. Bu dayanışmadan elde edilen bütün telif gelirleri de imkânı olmayan müzisyenlere aktarılıyor ve baya da çalıştılar pandemi boyunca, hâlâ da devam ediyorlar.

Son olarak bu belgesel ile ne amaçladınız?
Bu belgeseli yapmamda temel faktör müzik sevgisidir. Müziğin titreşime dayalı evrensel bir dil olduğuna inandığım için insanlara huzur ve şifa verdiğine inanıyorum. Bu noktada müzisyenleri hayatımda çok özel bir yere koyuyorum. Hatta onlara bir süper kahramanmış gibi bakıyorum. Dolayısıyla artık bu insanların çile çekmemesi için, üçüncü ya da dördüncü sınıf insan muamelesi görmemesi için, genç insanların da bu konuda farkındalığı olmadığını düşünerek hareket ettim. Belgeselin anlatımı bir hayli derin. Ses nedir, frekans nedir, müzik nedir, gürültü nedir gibi sorularımız var. Dolayısıyla bu belgesel serisini izleyecek olan insanlar, bilimden sanata çok geniş bir yelpazede bilgi edinecekler. Önümüzdeki dönemde dijital platformlardan biriyle anlaşıp belgeselimizi orada sunmayı amaçlıyoruz.