ABD Başkanı Donald Trump’ın, beş küresel güç ile İran arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı sürdürüp sürdürmeyeceğine dair mayıs ortasında vereceği karar, dengeleri etkileyecek

‘Nükleersiz Ortadoğu’ya giden yol’ tartışılıyor

Akiva Eldar

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Haziran’da erken seçim istemesinin birkaç iyi sebebi var. Eğer Başsavcı Avichai Mandelbrit rüşvet suçlamasıyla yargılanmasına karar verirse, Netanyahu’nun yargılanmadan önce kamuoyundan güvenoyu almak istediği çokça yazıldı. Seçim istemesinin bir sebebi daha var: ABD Başkanı Donald Trump’ın, beş küresel güç ile Iran arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı sürdürüp sürdürmeyeceğine Mayıs ortasında karar vermesi bekleniyor.


9 Mart Günü Channel 10’un duyurduğu habere göre Netanyahu, Trump’dan Suudi Arabistan’a nükleer reaktör satışını engellemesini, ya da en azından uranyum zenginleştirme kapasitesinin önlenmesini istedi. Netanyahu ofisi haberi yalanlamadı. Aksine, bunu fırsata çevirdi ve kamuoyuna hatırlatmada bulundu: Netanyahu yönetimi, “İran ile yapılan nükleer anlaşmanın, bölgedeki ülkeler tarafından İran’a tanınan imtiyazların benzerini talep etmek için kullanılabileceği konusunda” başından beri uyarılarda bulunmuştu. Uranyum zenginleştirme de buna dahildi. Tabii “bölgedeki ülkeler” tabiri, İsrail’i kapsamıyordu.

Trump da kendinden öncekiler gibi; İsrail’in Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın gözlerinden uzakta düzinelerce hatta yüzlerce nükleer bomba biriktirmesine engel olmak gibi bir niyeti yok. Ayrıca, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasını imzalamamakta direten İsrail’e baskı yapmak de gündemde değil. İsrail’in nükleer güç sahibi olmasına ve nükleer savaş başlıkları edinmesine göz yummak ile, Orta Doğu’daki diğer ülkelere ticari amaçlı nükleer reaktörleri de kapsayacak şekilde nükleer ambargo uygulamak arasında dağlar kadar fark var.

2008 yılında, George W. Bush Yönetimi Suudilerin barışçıl amaçlarla nükleer reaktör inşa etmelerine destek olacaklarını duyurmuştu. Ayrıca, Suudiler tek değildi; Ürdün, Mısır, Cezayir, Fas, Tunus ve Birleşik Arap Emirlikleri uzun süredir sivil nükleer programlar geliştirmek istediklerinden dem vuruyordu. Aktarılan haberlere göre, Trump’ın Netanyahu’ya yanıtı şöyle oldu; eğer ABD Suudilerin bu ihtiyaçlarına yanıt vermezse Rusya, Çin ya da Avrupalı Devletler benzer anlaşmaları memnuniyetle imzalayıp milyarlarca doları ceplerine koyabilirdi.

İsrail, değirmenlerle dövüşür gibi Orta Doğu’da nükleer santrallara karşı çıkmak yerine, bölgede ve dünyada değişen gerçeklikler ile ortaya çıkan diğer önemli konulara yoğunlaşmalı. İsrail’in bir yandan İran liderliğinde şekillenen Şii ittifakına karşı Suudi Arabistan ile yakınlaşması, diğer yandan ise Suudilerin çıkarlarına karşı hareket etmesi mümkün değil.

İsrail’in göz önünde bulundurmadığı tek seçenek, Suudi İnisiyatifi olarak da bilinen 2002 Arap Barış İnisiyatifi. 2 hafta sonra on altıncı yılına girecek olan inisiyatif, maalesef rafa kaldırılmış, toz tutuyor. Halbuki Arap Barış İnisiyatifi bölgenin nükleerden arındırılmasına zemin olabilir – çünkü İsrail’in resmi pozisyonuna göre nükleerden arınma konuşmaları yalnızca “bölgede barış sağlandığında” mümkün olabilir. Bu bağlamda, İran Başkanı Hasan Ruhani’nin İslam İşbirliği Teşkilatının son tebliğini geçtiğimiz Aralık ayında imzaladığını hatırlamak önemli. Arap Barış İnisiyatifini desteklemek de bu tebliğin bir parçasıydı. Maalesef İsrail’den yanıt gelmedi. Netanyahu için iyi haber şu ki, ülkesinin stratejik çıkarlarını bu derece ihmal etmek ayıplanabilecek olsa da yasa önünde suç değil.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Al Monitor - bit.ly/2tWLqSi