Eserleriyle dikkat çeken Fatih Kök ve Zeliha B. Cenkçi ile şiiri konuştuk. Arkadaş Z. Özger Ödülü de alan şairler, “Arkadaş’ın bahsettiği o bahar mevsiminde sizlere aşkı anlatacağız” diyor

O bahar mevsiminde size aşkı anlatacağız

OĞUZCAN ÜNLÜ

Fatih Kök ve Zeliha B. Cenkçi iki genç şair. Aynı zamanda ‘Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nün sahipleri. ‘Ölümler ve Mandalina Kabuğu’ kitabı ile ödülün 2017’deki sahibi olan Fatih Kök’ü sonraki sene ‘Odalar ve Şehir’ kitabı ile Zeliha B. Cenkçi izledi. Üretmeye devam eden şairlerin şiirleri Varlık, Kitap-lık, Sözcükler ve Karakalem gibi dergilerde yayımlanıyor. Şiirin inceliklerini kendilerinden dinledik.

►Gülten Akın, “Hayat, olay şiirde olduğu gibi duruyorsa yazılanın estetik değeri kuşkuludur.” demişti. Buradan hareketle, şiir üretme sürecinizde yaşamın maddi gerçekliği estetik imgelerle nasıl buluşuyor?

Zeliha B. Cenkçi: Bir şairin ne anlatmak istediğiyle çok ilgili. Şiire ilk başladığın zaman etrafında bir masa ya da bir insan görüyorsun ve ondan çok etkileniyorsun. Sana okuduğun bir edebi metni hatırlatıyor. Onu bir de sen yazmak istiyorsun. Bir noktadan sonra neyi imgeleştireceğini sen seçiyorsun. Bu işi gerçekten yapmak istiyorsan şiirde neye ihtiyacın varsa onu çekip buluyorsun.

Fatih Kök: Anlam üretmekle ilgili bir şey. Örneğin, bir bankadaki anlam alanına çek, senet, veznedar dâhildir. Ancak biri onu gösterene kadar bankanın bir köşesindeki böceğin farkında değilizdir. Şair böceği bankanın anlam alanına dâhil edendir. Şair anlam alanını genişletir ve çarpıtır. İmge kurmak da böyle bir şey. Şairin işi biraz da anlam alanını genişletmek. Hatta bunu çapraz ve farklı şekilde kurulabileceğini göstermek. Rastlantısal benzeşimlerle imge kurmuyoruz.

►Şiir dilinizde dikkat ettiğiniz şeyler nelerdir? Şiirde anlam ve dil arasındaki ilişkiye nasıl yaklaşıyorsunuz?

F.K: Dil ve anlam arasında bir fark olduğunu düşünmüyorum. Şiirde gönderim, gönderen ayrımı yok diyebilirim. Eser, anlam, dil hepsi karşında. Yapısalcı bakmak bizi yanıltabilir. Bu da şiirin gücünü azaltır. Şiirde klişeleri kullanarak onları bozmayı seviyorum. Bazı kelimeler vardır ki içgüdüsel olarak o kelimelerle yaşaman gerekir. Böyle olmadığı zamanlarda şiirde bir kelimenin can çekiştiğini görebiliyorsun.

Z.C: Şiir intihalle başlar. Genç bir şairsen tabii ki bunun kusurları oluyor. Sonrasında ayrı anlam dünyası yaratılıyor. Şiirde anlamın biraz gizlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Anlam katmanlı olmalı. Okuyucu anlamın izini sürebilmeli. Kapsayıcı ve çoğulcu bir dilim olsun istiyorum. Kolektif düşünüyorum. Benim için şiir okurda empati de uyandırmalı. Çünkü bir yandan ideoloji üretiyorsun. Cinsiyetsiz bir dil kullanmaya özen gösteriyorum.

TÜRKİYE’NİN ŞİİRE İHTİYACI VAR

►Türkiye’nin şiire ihtiyacı var mı?

F.K: Tersten düşünelim. Bu ülkenin iyi bilim insanından, iyi sosyal bilimciden ve iyi doktordan çok daha fazla iyi şairi var. Şairler ülkemiz için böylesi bir ihtiyaç olarak görülebilir mi emin değilim. Şerh koyarak söylüyorum elbette, Platon'un Devlet'inde kovulan iki tane persona var, şairler ve demagoglar yani siyasetçiler.

Z.C: O dönemde şair de bir demagog aslında. Retorik şiirden doğuyor.

F.K: Türkiye'ye baktığımızda neredeyse herkes şair ve herkes siyasetçi değil mi?

Z.C: Ben de Antik Yunan'a gidiyorum. Çocukluğumuzda Sappho okusaydık bir farkındalık olurdu. Aşkın ya da erotizmin iki kadın arasında gerçekleşebildiğini şiirsel bir deneyimden okurduk ve belki bu kadar "anormal" hissetmenin gereksiz olduğunu erken yaşta fark ederdik. Bu yüzden Türkiye’nin şiire ihtiyacı var.

►Şiir bir şeyleri değiştirebilir mi?

F.K: Elbette değiştirir. Örneğin, salgınla mücadele eden tanımadığım bir sağlık çalışanı, sosyal medya hesabından benim şiir kitabını yeni doğmuş kedisiyle birlikte paylaştı. Böylesi bir zamanda o sağlık çalışanına bir etkim olduğunu fark ettim. Bu beni çok mutlu etmişti. Ancak tek başına şiirin toplumsal ve evrensel alana müdahale edebileceğini düşünmüyorum. Mesela bir devrimi…

Z.C: Bir devrimi yapamaz belki ama devrimin sembolü olan sözleri çıkarır. Ve o sözler insanları bir araya getirir.

F.K: Elbette. Ancak şairliğe de böylesi kutsal bir şeyin atfedilmesi taraftarı değilim.

Z.C: Türkiye'de şiir ve siyaset birbirinden ayrıldı. Siyasette başka şeyler oluyor sanat camiasında başka şeyler oluyor.

F.K: Bir önceki soruya dönersek, Platon şiirin gücünden korkuyordu aslında.

►Ortak bir son söz?

F.K. ve Z.C: Arkadaş’ın bahsettiği o bahar mevsiminde sizlere aşkı anlatacağız.

KİMİ ŞAİRLERE ALLAH DAHA ÇOK VERSİN!

►Şiirlerinizdeki eşyalar yüksek sesle “Buradayım!” mı der, yoksa varlıklarını hissetmez miyiz?

Z.C: Eşya bir tanık. Onun da bir gözü olabilir. Bunu düşünmek bir macera. Nesnelerin şiirimde imgeleşmesine sınıfsal bakıyorum. Hangi eşyalar var etrafında? Benim adını bile bilmediğim nice eşya vardır. Kimi şairlere Allah daha çok versin!

F.K: Şiirde karşımıza çıkan şey eşyanın kendisi değil, sendeki izi. Bir dolayım yapıyorsun. Eşya şiir inşa ediliyorken yapı taşlarından biridir. Bir kolon olarak da kullanabilirsin bir tuğla olarak da kullanabilirsin.