Değişim, bir süreçtir. Seçim ise o süreçte bir adım. İstedik ki bu seçim, toplumun ihtiyaçlarını, toplumun barışmak isteyen milyonlarının ortaya koyduğu iradeyi ve değişimi, iktidar iradesine taşıyabilseydi. Mücadelemizi böyle verdik.

Unutmamalıyız ki belki henüz bu ihtiyaç ve değişim talebi iktidar iradesine taşınmadı ama sandığa taşındı. En önemlisi de seçim süresince alanlara, sokaklara, hayatın içine taşındı. İşte şimdi önemli olan bunu korumamız, kollamamız ve büyütmemiz. Mücadelemizi yine böyle vermeliyiz.

Olağanüstü dönemin devam edeceği açık. Olağanüstü dönemlerde verilecek siyasi mücadelenin de bu olağanüstülükle örtüşmesi ihtiyacını uzun süredir dile getiriyoruz. Meclis’in dört duvarı ile sınırlı olmayan, siyaseti halkla buluşturan mekanizmaların kurulduğu ve arttırıldığı, bugün oluşmuş olan kitleselleşmenin örgütlendiği bir yeni yolu tarif etme ihtiyacı artık dünden bile daha derin.

Belki bugün henüz kulaklarımız bunu duymaya hazır değil. Ama bugün toplumun ilerici güçlerine düşen görev, yorganın altına saklanmak ve kendi dünyasına sığınmak isteyenleri o seçim sürecinde buluştukları umut, heyecan ve coşkunun içinde tutmak ve onu yaşatmak.

Önümüzdeki günler hepimiz için, Türkiye için zor olacak. Sosyal olarak da, ekonomik olarak da. Sandıktan saray rejiminin devamlılığı çıkınca bu tespiti yapmak için kahin olmak gerekmiyor. Bu durumu bütün gerçekliğiyle tespit etmeliyiz ki doğru siyasi mücadeleyi tarif edelim, değişim iradesini sonuca taşıyalım.

Hepimiz bu rejimin vaat ettiği geleceğin ne olduğunu son dört yılda yaşadık. Kutuplaştırarak toplumsal barışı yıkmaya devam edeceğini biliyoruz. O zaman şimdi, her zamankinden daha da güçlü bir biçimde, kimlikler üzerinden ayrıştıran bir siyasetin karşısına ısrarla değerler üzerinden buluşturan bir siyaseti koymalıyız. Üstelik bunu zorlaşan koşullarda yapıyor olacağız. İşte tam da bu nedenle seçim sürecinde birikmiş olan heyecan ve birlikteliği bugün korumamız ve büyütmemiz gerekiyor.

Basın derin bir havuza karşı ses verme cesaretini gösteren birkaç mecraya indirgenmiş durumda. Hiç şüphe yok ki havuzu daha da derinleştirecek adımlar atmaya çekinmeyecektir bu rejim. Biliyoruz, hazırlıklı olmalıyız. Kendi sesimizin titreşimlerini yoğunlaştırmalı, yayılım hızını arttırmalıyız. Seçim döneminde yakaladığımız kitleselliği örgütlenen bir sese dönüştürmeliyiz.

Ses… Kaynağından çıkan ses dalgalarının yayıldığı ortamda maddenin taneciklerini titreştirmesiyle artar, duyulur. Her birimiz bir taneyiz, ama bir arada durduğumuzda birlikte ses oluyoruz. Faşist rejimin gerçekleri boğduğu havuz sesinden daha gür bir ses çıkartabiliyoruz. Bunu bir kez daha gördük, yaşadık seçim kampanyasında. Birlikte olacağız. Cesaretle, özgüvenle konuşacağız. Omuz omuza duracağız. Safları sıklaştıracağız. Arada boşluk bırakmayacağız, kimsenin mücadeleden düşmesine izin vermeyeceğiz. O zaman ses hızlı yayılacak. O zaman her bir tanemizin değişim isteği ve iradesi birlikte güçlü bir “biz”e dönüşecek ve iktidar iradesini doğuracak.

Şimdi tamamlamamız, yoğunlaşmamız gereken yayacağımız bu sesin kelimelerini seçmek, kelimeleri hayata taşımak. Biz hangi değerlerde buluşacak, hangi değerlerde büyüyeceğiz? Hangi değerlerle siyasi mücadelemizi değişimin öncüsü yapacağız? Bugün yaşıyor olduğumuz Saray rejiminin ekonomisinin doğurduğu ve doğurmaya devam edeceği sonuçlarda yatıyor yanıtın önemli bir kısmı.

Bu rantçı ve talancı rejim devam edecek. Bu yoksulluğu çözmek için değil iktidarı uğruna yoksulluğu yönetmeyi seçen anlayış Türkiye’de milyonların bu kısır döngüde daha da karanlığa gömülmesine yol açacak. Borç ödemek, yeni borç bulmak zorlaşacak. Hayat zaten pahalı, gittikçe daha da pahalanacak. Dövizin ateşi düşmeyecek. Saraydan atılacak ‘‘faizleri düşüreceğim’’ naralarının sonucu KOBİ’nin, esnafın, milyonlarca banka borçlusunun ve onların borçlu olduğu bankaların borçlarının pahalanmasına, faizlerin artmasına yol açacak.

İş arayıp bulamayanlar artacak, umudunu kaybedip arayamayanlar millet kıraathanelerine sığınıp propaganda kanallarında boğulacak. Şanslı olup iş bulanlar yüksek ihtimalle güvencesiz çalışacak. Plazalardaki bankacılar da, ofislerde çalışan mühendisler de, hukuksuz bir Türkiye’de hukuk peşinde koşan avukatlar da, atama bekleyen öğretmenler de, fabrikada üretim bandında çalışan işçi de, tarlasını süren çiftçi de yarın ne olacak endişesi ve bilinmezliği ile bu sistem tarafından yok sayılmaya devam edecek.

Rantçı sermayeyi tercih eden bu iktidar yine vergilere ve zamlara sığınacak. Parası olmayan sandallara binsin kürek çeksin diyecek, ama bir yandan da köprüden geçmeyip emeğiyle suya karşı tutunmaya çalışanlardan geçmediği köprüler için bir avuç rantçı sermayeye para aktaracak. Asgari ücretinden, aldığı sosyal yardımdan, zar zor kazandığı ücretinden…

O zaman kuracağımız yeni siyasetin sınıf temelleri de belli. Eğer biz bugün rejimin kurduğu düzende emeğinin karşılığını alamayan beyaz yakalıyı mavi yakalı işçiyle, KOBİ ve esnafı, çiftçiyle ortaklaştığı sıkıntıları aşmasını mümkün kılacak değiştirme iradesinde buluşturabilirsek, o zaman bugün gördüğümüz kitleselleşme örgütlü bir güce dönüşecek. Bunun için var olan milyonları gördük, o milyonların bu değişime açlığını ve ihtiyacını gördük.

Şimdi işte bu mücadelenin siyasetini kurmalıyız, büyütmeliyiz. Eşitlik, özgürlük, laiklik, barış ve demokraside buluşacağımız yeni bir düzeni kurmak iddiasının temellerini oluşturacak sosyal demokrat siyasette buluşarak atacağız ilk adımı.

Haydi yorganın altından çıkın.

Değişimin gücü hepimizde yatıyor. Bugün bulutların arkasından göz kırpıyor güneş. Hepimizin yaşattığı demokrasi, gösterdiği cesaret, sahip çıktığı Cumhuriyet değerleri nedeniyle hala bulutların ardında güneş duruyor. O bulutları dağıtmak için mücadeleye hep beraber devam etmeliyiz. Biz işte o bulutların dağıldığı gelecek için mücadeleye hazırız!