Belleklerimizi biraz zorlarsak, Obama’nın verdiği mesajı, daha doğrusu gerisindeki konumu karşılaştırmalı

Belleklerimizi biraz zorlarsak, Obama’nın verdiği mesajı, daha doğrusu gerisindeki konumu karşılaştırmalı olarak en iyi biz, Türkiyeliler kavrayabiliriz.

Tarih 17 Şubat 1999.

Dönemin Başbakanı Ecevit, Abdullah Öcalan’ın yakalanarak ülkeye getirildiğini açıklıyor. Açıklarken titreyen sesiyle şöyle diyor: “Öcalan, kendisininki dahil hiç kimsenin canı incitilmeden yakalandı.” Ardından bir basın mensubu bu “yakalama” işindeki dış yardım ve katkıları sorduğunda, “üzümünü ye bağını sorma” yanıtını veriyor.

***

Kuşkusuz, burada Bin Ladin’le Öcalan’ı aynı kefeye koyma gibi bir saçmalıkla işimiz olamaz. Ancak, ABD yönetimi için Bin Ladin neyse, Türkiye devleti için Öcalan’ın da öyle olduğunu kabul etmek gerekiyor. Gene de, Öcalan’ın “yakalayıcısı” titrek konuşuyor, “kimsenin canının yanmadığını” belirtme gereği duyuyordu; bu operasyonun kendi devletini çok aştığını da “üzümünü ye bağını sorma” gibi harcıâlem bir lafla ikrar ediyordu.

Kısacası, Öcalan’ın yakalayıcısı salt açıklama yapıyor, mesaj falan da vermiyordu.

Buna karşılık, Bin Ladin’in öldürücüsü kendinden çok emindir: “9/11 saldırısına karışanlar da dahil olmak üzere El Kaide teröristlerini yakalamak veya öldürmek için dostlarımız ve müttefiklerimizle tüm dünyada çalışmalar yaptık.”  Özcesi, biri “kimse incinmedi” hassasiyeti sergileme gereği duyarken, öbürü açık açık “biz icabında adamı öldürürüz” demektedir. “Öldürme”, Obama’nın daha sonraki bir cümlesinde “yakalama” alternatifinden önce gelmektedir: “El Kaide ağını bozmak, çözmek ve alt etmek için harcadığımız daha kapsamlı çabalar sürerken, Başkanlık makamına geldikten kısa bir süre sonra CIA müdürü Leon Panetta’ya verdiğim direktifte bin Laden’in öldürülmesinin veya yakalanmasının El Kaide’ye karşı verdiğimiz savaşta birinci önceliği taşıdığını söyledim.”

Aslında bir dönem Türkiye devletinin de Öcalan’ı ortadan kaldırmak için çeşitli girişimlerde bulunduğunu biliyoruz. Peki, bu girişimlerden birinde başarılı olunsaydı, bu ülkenin başındaki kişi göğsünü gere gere kalkıp dünyaya “öldürün dedim, öldürdüler” ilanında bulunabilir miydi?

Türkiye’den herhangi biri kalkıp “ben kafama koyduğumu dünyanın neresinde olursa olsun yaparım” açıklığında konuşabilir miydi, bugün konuşabilir mi?

İşte Obama’nın söyledikleri: “Bin Laden’in nerede olduğunu öğrenirsek Pakistan içinde harekete geçeceğimizi defalarca açıkladım. Yaptığımız da budur (…) Ülkemizin güvenliğini sağlama davasını henüz sonuna getirmiş değiliz. Ancak, bu gece bir kez daha hatırladık ki Amerika kafasına koyduğu her şeyi yapabilir. İster halkımızın refahı, ister tüm yurttaşlarımızın eşitliği için verilen mücadele olsun, zaten tarihimiz de bunu göstermektedir: değerlerimiz için kendi ülkemizin dışında da ayağa kalkmaya, dünyayı daha güvenli bir yer yapmak için bedel ödemeye kararlıyız.”

Ha, bir de şu var: “Bu arada, bir kez daha teyit etmeliyiz ki Birleşik Devletler İslamiyet’le savaş halinde değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Başkan Bush’un 9/11’den kısa bir süre sonra yaptığı gibi, verdiğimiz savaşın İslamiyet’e karşı olmadığını açıkça söyledim. Bin Ladin Müslüman bir lider değil, Müslümanların kitlesel katiliydi.”

***

Obama’nın yukarıdakileri de içeren Bin Ladin açıklaması net mesajlar içermektedir.

Bunların bir kısmı içeriye, bir kısmı dışarıya, bir kısmı da hem içeriye hem dışarıya yöneliktir.

Bir kere, önce Libya müdahalesi, ardından Bin Ladin’in ortadan kaldırılması, Obama açısından Kasım 2012 seçimlerine yönelik iyi bir yatırım olmuştur. “Amerika’nın çıkarlarını kollayamama” eleştirileri, yerini Cumhuriyetçilerden bile gelen tebrik ve övgülere bırakmıştır. Obama kendisine yakıştırılan “yumuşaklık” ile Bush’un “eli sopalılığı” arasındaki açıyı 20. yüzyıl başlarının Roosevelt’ine (Franklin değil Theodore Roosevelt) ve ünlü sloganına dönerek kapatmıştır: “Yumuşak konuş, ama elinde koca bir sopa olsun.”

İkincisi, genel olarak bakıldığında siyasette uçta olana darbe ve ucun tıraşlanması, o ucun hemen berisindekilere iki ayrı mesaj verebilir: “Sıra size geliyor” veya “oralara kadar gitmezseniz anlaşırız.” Obama’nın mesajı hiç kuşkusuz ikincisidir. Daha açığı, son operasyon ve elbette bunun allanıp pullanması, “ılımlı İslam’ın” konsolidasyonu ve promosyonu için araç olarak kullanılacaktır.

Bu “mesajı” hevesle alanların başında da AKP gelmektedir.

Üçüncü mesaj ise hem daha önemli hem de tartışmalıdır.

Obama’nın satır aralarında verdiği mesaj, ABD’nin bugünkü dünya sistemi içindeki hegemonyasını ve bu hegemonyayı koruma niyetini vurgulamaktadır.

Hüsnü kuruntu mu?

Pek öyle görünmüyor. Emperyalist-kapitalist sistem içinde hegemonya tesisinin temelinde nasıl eşitsiz gelişme varsa, kurulu bir hegemonyanın gerilemesi de eşitsiz biçimde gerçekleşir. Ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel hegemonya: Biri varken diğerleri daha sonra gelebildiği gibi, biri gerilerken diğerleri onun arkasında bıraktığı açığı kapatabilir. Örneğin, İngiltere sistem içindeki ekonomik hegemonyasını daha 1890’lerde ABD’ye yitirmişti; ancak ABD İngiltere’nin yerini ancak ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra alabilmiştir.

Neticede, Obama’nınki ne hüsnü kuruntu ne de karanlıkta ıslık çalmadır. Emperyalist-kapitalist sistemde hegemonya bugün de ABD’nin elindedir.

Ne zamana kadar?

“Asılacaksan Avrupa Birliği ipiyle asıl…”

“Çin yaşam tarzı…”

“Kafa yapacaksan Hint keneviriyle yap…”

 “Fırsatlar ülkesi Rusya …” gibi sözler ve deyişler tüm dünyada yaygınlaşıp yerleşinceye kadar.

O da olursa…