Barack Obama’nın Filistin problemi, Filistinlilerin problemi değildir. Filistinliler, anayurtlarının sömürgeci işgaline 60 yılı aşkın bir süredir direniyor ve bu mücadeleleriyle dünya...

Barack Obama’nın Filistin problemi, Filistinlilerin problemi değildir. Filistinliler, anayurtlarının sömürgeci işgaline 60 yılı aşkın bir süredir direniyor ve bu mücadeleleriyle dünya üzerinde yaşayan her düzgün insanın saygısını ve desteğini kazanmaya devam edecekler. Obama’nın Filistin problemi ise, onun kendi ahlaki bozukluğunu ve siyasi korkaklığını açık ediyor sadece.

“Yahudilerin oyu olmadan” hiçbir seçimin kazanılmayacağını söyleyen o yeryüzündeki en ırkçı, en eski klişeye yenik düşüyor Obama. Ve bu ölümcül hata, samimi ve güven dolu dinleyicilerine söylediği o “inandığımız değişim” oratoryosunun her notasını olumsuzluyor. Obama bu insanların güvenine çoktan ihanet etti.

 W. E. B. Dubois’in ünlü bir sözü vardı: “Yirminci yüzyılın problemi ırk ayrımıdır.” Collin Powell, Condoleezza Rice, ve şimdi de Barack Obama’dan sonra artık öyle olduğunu söyleyemeyiz. Emperyalizm, tıpkı hizmet ettiği kapitalizm gibi renk körüdür ve cinsiyet ayrımı yapmaz. Eğer onun çıkarlarına hizmet ediyorlarsa, emperyalizm; Hillary Clinton, Barack Obama, John McCain, George W. Bush’a aynı ölçüde misafirperver davranır.

Peki, bu durum sürekli olarak babasının rengine (ama dinine değil), annesinin dinine (ama ırkına değil) atıfta bulunan ve kendisini “Afrikalı Amerikalı” olarak adlandıran Obama için ne anlama geliyor?

Obama’nın siyah entelektüeller ve aktivistler üzerindeki iddiası ne olabilir? Du Bois’in muazzam zekâsından Malcolm X’in evrensel devrimciliğine ve nesillerce Afrikalı Amerikalının davalarını dünyadaki diğer büyük mücadelelere bağlayan çabasına kadar uzanan bir büyük ve saygıdeğer mücadele tarihinden sonra Obama bize ne önerebilir? Hiçbir şey.

Çünkü Obama, AIPAC seyircisine yaptığı o dalkavukça konuşmadan sonra kendisini tüm o asil tarih ve gelenekten kopardı; sonra da Franz Fanon’un teşhisini “Siyah ten, beyaz maske” olarak koyduğu vakanın içine oturuverdi.

Bu ülkede kölelikle geçen koca bir tarih, iç savaş ve yurttaşlık hakları hareketi; bir Du Bois, bir Martin Luther King, bir Malcolm X yarattı. Bunu takip eden o yılların tamamı ne içindi? Bir Barack Obama yaratmak için mi? Sanmıyorum.

Şu geldiğimiz noktada, artık soru Barack Obama’nın Condoleezza Rice veya Colin Powell ile olan benzerliği değil. Şimdi, yani AIPAC’da yaptığı konuşmadan sonra “Girerken ne kadar dikkatsiz isek, çıkarken de o kadar dikkatli olmalıyız” diyen Obama ile “ABD’nin bir yüz yıl daha Irak’ta kalacağını” söyleyen McCain arasında pek az fark var. Aralarındaki tek fark kelime seçimleri.

Obama’nın AIPAC önünde yaptığı konuşma sadece potansiyel bir başkanın Amerikan dış politikası ile ilgili tutumunu açık etmiyor. Çünkü Filistin sadece açık bir sömürge yarası değil. Filistin aynı zamanda, Avrupa sömürgeciliği ve Amerikan emperyalizminin dünya çapında bir uçtan bir uca yürüttüğü hırsızlıkların tamamının simgesidir.

Ancak Obama, Amerikan siyasetinin üretip üretebileceği en iyi şey. Tam da bu yüzden, sarf ettiği her yaltakçı söze rağmen, Amerikalı Siyonistler onun McCain karşısında yenildiğini görmekten yine de büyük bir haz alacak. Çünkü (bir zamanlar olduğunu varsayacağımız) ruhunu satmış olsa bile, Obama ile, “diyalog” hâlâ mümkün olan bir seçenek haline dönüşüyor.

McCain’de ise durum farklı. Obama, George W. Bush değil, Amerikan siyasetinin kâbusu değil. Obama bu siyasetin rüyası. Bu rüyanın içinde ise onun çirkin yüzü saklı. Obama, onu kendi üzerinde güçleri olduğuna inandırmış bir avuç Amerikalı Siyonist’in fitnelerine boyun eğerek dalkavukluk yapmasının bir gereği olmadığını unutuyor ve milyonlarca ilerici, idealist Amerikalının hayallerine sırtını dönüyor.

Onlar güçlü değil. Güçlü olan biziz.

Obama, Amerikan siyasetinde yeni bir sayfa açacak potansiyele sahip. Ancak, AIPAC önündeki o konuşmayı yapan kişiye daimi olarak dönüşür ve seçim akşamı verdiği şu sözleri unutursa kendi kendisinin felaketi olacak:

“Yol çetrefilli ve uzun. Ama ben Amerikan halkına olan inancımla birlikte tüm bunlarla yüzleşmeye hazırım. Çünkü biz bunun için çabalamaya istekliyiz, inanmaya razıyız. Ve ben eminim ki, bundan sonraki nesiller geriye bakacak ve bu anların işsizlere iş, hastalara bakım sağladığımız, okyanusların yükselmesinin yavaşladığı, gezegenimizin iyileşmeye başladığı, savaşın durduğu zamanların başlangıcı olduğunu hatırlayacaklar. Bu anı bir araya geldiğimiz ve en büyük ideallerimizi gerçekleştirmeye başladığımız zaman olarak bilecekler.”

Çeviri: Zeynep Oğuz

(Dün yayımlanması gereken Hamid Dabashi"nin yazısını bugün yayımlıyoruz. Yazarımızdan ve okuyucularımızdan özür dileriz.)