ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş: Siyasal İslamcılıkla köklü  bir hesaplaşma şart!

ALİ HAYDAR FIRAT

ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamından kurtulması için Türkiye’yi yeniden kurmak, birleştirmek ve toplumu yeniden inşa etmemiz gerektiğini söylüyor. Taş, Türkiye’nin ilerici ve devrimci güçlerinin siyasal İslam’la köklü bir hesaplaşmaya girmeksizin ülkenin özgürleşemeyeceğinin altını çiziyor

>>Sizce AKP’nin kafasında tasarladığı bir Türkiye projesi var mı; yoksa tüm bu yaşananlar -özellikle 7 Haziran sonrası süreç- kontrolden çıkmış vaziyette mi?
Evet, AKP’nin bir Türkiye projesi var. “Yeni Türkiye” adını verdikleri bu proje, neoliberalizme ve siyasal İslama dayalı yeni bir rejim inşa etmeyi hedefliyordu. 15 yıldır bu rejimi inşa etme noktasında önemli mesefa katettiler. Ancak rejimin kalıcılaştırılmasını ve kurumsallaştırılmasını bütünüyle başaramadılar. Şimdi Başkanlık Sistemi’ne geçişle bu rejimi daha da ilerletmek, daha da kalıcılaştırmak istiyorlar.

Ancak, gelinen noktada ‘Yeni Türkiye’ projesi iflas etmiş durumda. Bu rejimin dayandığı bütün iç ve dış kaynaklar büyük oranda tükenmiş vaziyette. Emperyalizmin AKP’ye baştan beri hem siyasi hem de ekonomik anlamda önemli bir desteği vardı. ABD, Ortadoğu’yu ılımlı İslam diye tanımladığı siyasal İslamcı bir çizgiyle restore etmeyi amaçlıyordu. Bu noktada AKP’li Türkiye “model ortaklığı” ile “rol modellliği” ile tanımlanıyordu. Türkiye, demokrasi ile İslamı uzlaştıran bir model olarak dünyaya sunuldu. O dönemde gerek ABD’li gerekse Batılı düşünce kuruluşları, Türkiye’nin, Kemalist Cumhuriyet modelini terk ederek yüzünü İslam coğrafyasına ve Osmanlı’nın tarihsel mirasına dönmesini bir çağ dönümü olarak tanımlıyorlardı. Ancak, siyasal İslam projesi Ortadoğu’da çöktü. Arap isyanlarının ardından Müslüman Kardeşler’in Mısır ve Tunus’ta iktidara gelmesi, AKP’yi Suriye’ye yönelik müdahalede daha azimli hale getirdi. Ortadoğu’da bir Sunni İslam iktidar kuşağının oluşmasına çok yaklaşıldığı düşünüldü. Ancak, Tunus’ta ve Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarının sona ermesi, Suriye’de siyasal İslamın temsilcilerinin tüm dünyayı tehdit eden bir Ortaçağ barbarlığının temsilcileri olarak öne çıkmasıyla birlikte durum değişti. ABD’nin Şii İslamı AKP modeliyle, Sunni İslamla kuşatma stratejisinin Suriye’de yenilgiye uğraması ABD emperyalizmini Şii İslamla uzlaşmaya zorladı. AKP politikaları bunun sonucunda boşluğa düştü. Türkiye şimdi ABD eliyle girdiği bataklıktan Rusya’nın ipiyle çıkmaya çalışıyor.

AKP bilindiği üzere içerde de askeri vesayete karşı demokrasi ekseni üzerinden Cemaatle birlikte bir koalisyon kurdu. Bu teze bağlı olarak AKP-Cemaat ortaklığı kendini konsolide etti. Rakiplerini tasfiye ettikten sonra iktidarın iki ortağı arasında ortaya çıkan it dalaşıTürkiye’yi 15 Temmuz akşamına getirdi. 15 Temmuz öncesi ve sonrasına bakıldığında darbelere karşı demokrasi çağrısı yapan AKP ve Cemaatin birinin askeri diğerinin de sivil darbeci olduğu ortaya çıktı. Bu manada anlatacakları hikayeleri kalmadı.


Bununla birlikte AKP içerde de yönetme gücünü kaybetmeye başladı. Devletin içsel bütünlüğü, kurumsal yapısı büyük oranda dağıldı. AKP, bu dönemde bir Parti vasfını kaybederek tüm yetkilerin Erdoğan’ın elinde toplandığı ve Erdoğan’ın kitle gücüne ve elindeki baskı aygıtlarına dayanarak ülkeyi yönetmeye çalıştığı tepede bir dar merkeze dönüştü. Bu anlamda, bugün AKP’nin bir gelecek vaadinden, projesinden söz etmek artık mümkün değil. Böyle olduğu için de verili durumu, iktidarını korumaya ve güvence altına almaya çalışıyor. Şu an AKP’nin atmaya çalıştığı tüm adımlar bununla ilgili. Bunu da içerde baskıyı yoğunlaştırarak, Suriye’de savaş damarlarını tutmaya devam ederek milliyetçi bir seferberlikle gerçekleştirmeye çalışıyor.

Bunun yanı sıra sıcak paraya dayalı ekonomik büyüme döneminin sonuna gelindi. Ekonomi de 2008 sonrası dünya krizinin etkileri başlarda tölere edilebilmişse de bugün artık gündelik hayata da sirayet eden giderek gelişen bir krizle yüz yüze kalındı. Bu kriz de artık yönetilemez bir noktaya doğru hızla derinleşiyor.

>>Türkiye tarihinin en kötü süreçlerinden birini yaşarken (artan terör olayları, OHAL dönemi, dış politika krizleri gibi) hükümetin anayasa yapmaki bu ısrarının asıl hedefi sizce ne olabilir?
AKP’nin Başkanlık dayatması içine düştüğü yönetme krizini aşma çabası olarak değerlendirilebilir. AKP, uzun zamandır ülkeyi Meclissiz ve Anayasasız yönetiyor. Fiili tek adam rejimi hakim. Ancak bu fiili baskı yönetimi dahi AKP’nin yönetme krizini aşmasına yetmiyor. Bu durumu anayasal güvence altına alarak aşmaya çalışıyorlar. Erdoğan’ın bu fiili idare altında bırakın devlet mekanizmasında bütünsel bir iktidar kurmasını kendi Partisinde dahi bunu sağlayabilmesi giderek zorlaşıyor. AKP, ancak tüm yetkilerin tek kişide toplandığı, Parti-Devlet bütünlüğünün kurulduğu bir düzlemde yönetebileceğini görüyor. Bunun için de bir oldu bittiyle Başkanlık Sistemine geçişi zorluyor.

>>Tüm bu süreçte MHP’nin rolünü ve AKP’ye olan desteğini nasıl okumak lazım?
AKP, 7 Haziran seçimlerinin ardından Kürt savaşı ekseninde yeni bir ittifak zemini oluşturdu. Devletin geleneksel kanatlarıyla birlikte, MHP’nin de içinde olduğu milliyetçi bir cephe oluşturuldu. 1 Kasım seçimlerinde sonuç bu milliyetçi rüzgarla değiştirildi. 1 Kasım’dan bu yana da gerek Suriye’de gerekse de içerde savaş siyaseti ile bu ittifak pekiştirildi. MHP, bu kapsamda AKP ile ittifak kurarak giderek Saray’ın bir fraksiyonuna dönüştürüldü. Başkanlık Anayasasının yolunun MHP tarafından açılması bu ittifakın bir sonucu olarak görülebilir. Ancak, buruda bir dipnot olarak artık tek bir MHP’nin olmadığını da ifade etmek gerekiyor. Başkanlık Sistemi tartışması konusunda daha net biçimde görüldüğü üzere Bahçeli MHP’sinin karşısında başka bir MHP arayışı ortaya çıkıyor.

odp-baskanlar-kurulu-uyesi-alper-tas-siyasal-islamcilikla-koklu-bir-hesaplasma-sart-233550-1.

>>15 Temmuz darbe girişiminin başkanlığın alt yapısının oluşmasına zemin hazırladığını söyleyebilir miyiz?
Sivil darbe süreci 15 Temmuz’dan önce sürüyordu.. 15 Temmuz darbe girişimini Erdoğan ‘Allahın bir lütfü’ görmüştü. AKP, askeri darbe girişiminin ardından, oluşan atmosferi kendi sivil darbesini daha da derinleştirmenin aracı haline getirdi. OHAL ilan edilerek, muhalefetin ve halkın baskı altına alındığı bir ortamda Başkanlık yeniden gündeme taşındı. OHAL, bir anlamda da Başkanlık Sistemi dedikleri tek adam diktasının hem provası hem de önündeki engellerin kaldırılmasının bir aracı niteliğinde. Ülke KHK’larla yönetiliyor. Meclis ve Anayasa tümüyle devre dışı bırakılmış, muhalefet cephesine karşı baskı yoğunlaştırılmış durumda. Meclis’in üçüncü büyük Partisinin Eş Genel Başkanları, Milletvekilleri cezavinde. Gazeteciler tutuklu, TV’ler gazeteler kapatılıyor. Düşünün Meclis’te Anayasa görüşmesi başlayacağı esnada, Meclis’in önü binlerce polis tarafından kuşatıldı. Anayasa değişikliğine ilişkin görüşünü açıklamak isteyen halk oraya sokulmadı, saldırıya uğradı. Meclis’teki oylamalar açık şekilde yapılarak anayasa ihlal edildi. Meclis’teki anayasa tartışmalarının kamuoyu tarafından Meclis TV aracılığıyla izlenmesinin önü kesildi. Başkanlık adı altında getirecekleri de tam olarak bugün yaptıklarını misliyle yapma yetkisidir.

>>Eğer anayasa değişirse Türkiye’de siyasal yaşam bundan sonra nasıl bir yöne girer?
Bugün Türkiye’de fiili bir rejim var ve hiçbir yasaya, hukuka uymuyor. Cumhurbaşkanı anayasayı ihlal ediyor. Fiili rejime karşı fiili demokrasi organları yaratmak zorundayız. Yalnızca TBMM’ye hapsedilecek bir mücadeleyle bunu başarmak mümkün değil. Kaldı ki eğer Başkanlık rejimi geçerse TBMM diye bir organ da kalmamış olacak. Ülkemizde siyasi islamcılıkla köklü bir hesaplaşmaya ihtiyaç var. Siyasal İslamcılıkla köklü bir hesaplaşma yaşamaksızın ülkemizin geleceği yok. O yüzden mücadeleyi okullarda, işyerlerinde, mahallelerde yaşamın her alanında ekonomik, sosyal, kültürel, politik her anlamda geliştirip, güçlendirmemiz gerekiyor. Cumhuriyet, Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetleri üzerine kuruldu. Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetleri, o zaman ki İstanbul hükümetine karşı halkın kongrelerde geliştirdiği o günkü fiili iktidar organıydı. Yani Sarayın ve İstanbul’un iktidarına karşı başka bir iktidarın filizlendirilmesiydi. Bizim de bugün Saray’a ve Ankara’nın rejimine karşı Türkiye’nin her yerinde fiili demokrasi organlarını geliştirmemiz gerekiyor. Haziran Hareketi bunu amaçlıyor. Meclislerimizi kuralım, hem yaşam alanlarımıza dönük saldırılara karşı direnelim hem de kendi yaşam anlayışlarımıza uygun bir dünyayı bugünden filizlendirelim.
Türkiye bugün bölünmüş vaziyette. Bölünme dediğimiz salt bir toprak parçasının başka ülkenin toprak parçasına katılması olarak ele alınamaz. Türkiye böyle bölünmez, kimse de böyle bölemez. Ancak gördüğümüz kadarıyla Türkiye bugün yürekte, bilinçte, tasada, kederde, sevinçte bölünmüş durumda. Ortada bir toplum yok. Türkiye’yi bu hale biz getirmedik, sol getirmedi. Şimdi Türkiye’yi yeniden kurmak, birleştirmek ve toplumu yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bunun da yolu etnik, mezhepçi, bireyci, piyasacı değerlerin yerine eşitlik, özgürlük, dayanışma değerlerini koyarak mümkün olabilir.
*Bu söyleşi ilk olarak Cuma günü Politikyol sitesinde yayımlanmıştır.