12 Eylül Askeri Darbesi’nin 43. yıldönümünde Halk TV’de değerlendirmelerde bulunan SOL Parti Kurucu Üyesi ve BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu, darbenin, bugünkü İslamcı faşist rejime geçişin bir basmağı olduğunu söyledi. Müftüoğlu, Türkiye’deki mevcut siyasi duruma ilişkin de konuşarak, “Seçim sonuçlarının yanında parlamenter düzenin de tartışılması gerekiyor. Ortaya çıkan bütün bu sonuç, 12 Eylül'de yapılan değişiklikler sonucu. Tek adam rejimine geçtikten sonra parlamento ne işe yarıyor, oradaki partiler ne işe yarıyor? Bunların da tartışılması gerekiyor” dedi. Karamsar olmadığını vurgulayan Müftüoğlu, "Bu rejimin sonu gelecek. Ancak mücadele etmeden hiçbir şey kazanılamaz" mesajı verdi.

Oğuzhan Müftüoğlu: Tek adam rejimine geçtikten sonra parlamento ne işe yarıyor?

birgun.net

SOL Parti Kurucu Üyesi ve BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu, 12 Eylül Askeri Darbesi'nin 43. yıldönümünde geçmişi ve güncel siyasi durumu değerlendirdi.

Halk TV'de katıldığı programda konuşan Oğuzhan Müftüoğlu, "12 Eylül, getirdiği yasal değişikliklerle Türkiye'nin bugünkü rejime evrilmesinde önemli bir dönüm noktasıdır" dedi.

12 Eylül'ün, devletin siyasi yapısının dönüştürülmesinde çok önemli bir rol oynadığını belirten Müftüoğlu, "Siyasi partilerin yapıları değiştirildi. Parti başkanlarına bir tür tek adam yetkisi verildi. Bu, bugünkü siyasi bunalımların içerisinde, partilerin yaşadığı bunalımların içerisinde en önemli durumlardan birisidir" ifadelerini kullandı.

Siyasi Partiler Yasası'ndaki değişime değinen Müftüoğlu, "Baraj yükseltilerek toplumsal kesimlerin örgütlülüklerinin parlamentoda etkili olmasının önü kesildi. Solun gücünü geliştirip parlamentoda kendi başına temsiliyetinin önü kesildi. Sol kesimlerin birtakım rejim partilerinin, sistem partilerinin içerisinde eklemlenerek paralize edilmesinin yolu açıldı. Siyaset yapma imkanlarının daraltılması geliştirildi ve bunun sonucunda adım adım Türkiye Cumhuriyeti, niteliği değişen devlet haline dönüştü" diye konuştu.

Seçim sonuçlarının yanı sıra parlamentoya dayalı siyasi mücadele biçimlerinin de tartışılması gerektiğinin altını çizen Müftüoğlu, "Ortaya çıkan bütün bu sonuç, 12 Eylül'de yapılan değişiklikler sonucu. Tek adam rejimine geçtikten sonra parlamento ne işe yarıyor, oradaki partiler ne işe yarıyor?" ifadelerini kullandı.

Örgütlü mücadele vurgusu yapan Müftüoğlu, "Karamsar değilim, bu rejimin sonu gelecek ancak mücadele etmeden hiçbir şey kazanılamaz" dedi.

Oğuzhan Müftüoğlu'nun değerlendirmeleri şöyle:

"12 Eylül Askeri Darbesi, tıpkı ondan önceki 12 Mart Askeri Darbesi gibi, Türkiye'nin -ABD hegemonyası altında bir ülke olarak- giderek sağcılaştırılması, dincileştirilmesi ve bugünkü İslamcı faşist rejime geçilmesi için bir basamak teşkil eder. Bugün yaşadığımız süreçler büyük ölçüde 12 Eylül uygulamalarının bir sonucudur. 

12 EYLÜL'ÜN ETKİLERİ

Burada 12 Eylül uygulamaları derken sadece idamları, kurşuna dizmeleri kastetmiyorum. Elbette cezaevleri doldu, kurşuna dizmeler oldu, idamlar oldu. Uzun yıllar bu ülkenin yurtseverleri, devrimcileri, ilerici insanları ya cezaevlerinde çürütüldü ya idam edildi ya da yurtdışına gitmek zorunda bırakıldı. Ancak sadece bu değil, getirdiği yasal değişikliklerle Türkiye'nin bugünkü rejime evrilmesinde önemli bir dönüm noktasıdır 12 Eylül.

Siyasi Partiler Yasası'nın getirilmesi, barajların yükseltilmesi ve bu suretle emekçi kesimlerin, sol kesimlerin demokratik siyaset zeminlerinden uzaklaştırılması, partilerin içerisinde demokratik siyaset yollarını tıkayacak değişikliklerin gerçekleştirilmesi, bir çeşit tek adam rejiminin partiler içinde gerçekleştirilmesi, adım adım Türkiye'nin resmi ideolojisinin Türk-İslam sentezi olarak değiştirilerek sağcı partilerin -MHP'nin de- İslamcı niteliğe doğru dönüştürülmesi ve İslamcılığın geliştirilmesi şeklindeki uygulamalar, bugünkü Türkiye'nin önünü açan ve bu tür dönüşümleri gerçekleştiren önemli değişikliklerdir. 

Özetle Türk-İslam sentezine geçişin siyasi partiler düzleminde de etkisi var. Bir siyasi partiyi tek başına eleştirmek için değil, bütün Türkiye'deki kurumların yönünü değiştirmek için Türk-İslam sentezine yönelindi. Okullarda din eğitiminin mecburi hale getirilmesi, orta eğitimde Kuran kurslarının yaygınlaştırılması gibi durumlar da bunun içerisindedir. Cumhuriyet'in niteliğinin değiştirilerek, Cumhuriyet'in İslamcı faşist rejime yöneltilmesinin bir başlangıcı olarak değerlendirdim. Bütün partilerin içerisinde bu süreç etkilidir.

12 Eylül'de insanlar öldü, cezaevinde kaldık, işkence gördük, yıllardır tartışılıyor, bunları tekrar etmenin bir anlamı yok. Türkiye'nin bugüne getirilmesindeki, içine girilen karanlık rejimin inşasındaki bir adım olarak görüyorum. (Ondan önceki çatışmalar, şöyle oldu böyle oldu... O ayrı bir tartışmadır. Kontrgerilla nasıl örgütlendi, sağ ve sol örgütler devletin değişik kesimleri içinde ne roller oynadı, o ayrı bir hikâyedir). Ama 12 Eylül, bütün bir devletin siyasi yapısının dönüştürülmesinde çok önemli bir rol oynadı, siyasi partilerin yapıları değiştirildi. Parti başkanlarına bir tür tek adam yetkisi verildi. Bugünkü siyasi bunalımların içerisinde, partilerin yaşadığı bunalımların içerisinde en önemli durumlardan birisidir bu. Bir partinin başına genel başkan geldiği zaman kolay kolay değişmiyor. Bu, 12 Eylül'de gerçekleştirilen önemli durumlardan birisidir.

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ NİTELİĞİ DEĞİŞEN BİR DEVLET HALİNE DÖNÜŞTÜ"

Siyasi Partiler Yasası'nda yapılan değişimlere değindim, baraj yükseltilerek toplumsal kesimlerin örgütlülüklerinin parlamentoda etkili olmasının önü kesildi. Solun kendi başına gücünü geliştirerek parlamentoda temsiliyet kazanmasının önü kesildi. Sol kesimlerin birtakım rejim partilerine, sistem partilerine eklemlenerek paralize edilmesinin yolu açıldı. Siyaset yapma imkanları daraltıldı; ve bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti adım adım niteliği değişen devlet haline dönüştü. Devletin bütün kurumları, 2010 referandumuyla, hatta AKP'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanlığından itibaren -ki AKP'nin Genel Başkanı kendisini Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı olarak tanımlıyordu, 2015'te kendi içlerindeki çatışmaya kadar 'Ben Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanıyım' diyebiliyordu- ABD'nin Ortadoğu politikaları doğrultusunda dönüştürüldü. 

Kenan Evren öldükten sonra, hatırlarsanız topçu arabasında galiba, arkasında birkaç asker ile gönderildi. Bütün toplumun lanetlediği bir insan olarak gitti. Kenan Evren 12 Eylül'ün baş aktörü değildi, kullanılan birisiydi. Egemen sınıflar tarafından, emperyalizm tarafından kullanıldı; Türkiye'nin bu karanlık siyasete sürüklenmesinde etken olarak... ABD'nin kurguladığı Türkiye'deki faşist devlet yapılanmasının içinde ne varsa onlar tarafından gerçekleştirildi. 

"AKP İKTİDARI, 12 EYLÜL'ÜN SONUCUDUR"

Bugünkü AKP iktidarı, 12 Eylül'ün sonucudur. Hatırlarsanız 2010 yılında gerçekleştirilen referandum, bir tür 12 Eylül'le hesaplaşma diye sunuldu. Bütün devlet kurumlarını, yargıyı, mahkemeleri, hukuk sistemini AKP'nin eline geçirmesiyle sonuçlanan bir referandumdu.

Bugün tek adam rejimi var diyoruz. Partilerde tek adam rejimi var. Bir partide biri senelerce başkan oluyor. Bütün yetkiler tek başına onda toplanıyor. Yani devletin tek adam rejiminden kurtulmasını isteyen partilerin kendisi tek adam partisi... Niçin böyle bir şey isteniyor? Uzun süredir Amerika'nın ve emperyalist güçlerin, Türkiye gibi ülkelerde tek adam ya da başkanlık sistemini istediklerini biliniyor. Çünkü kolayca, istedikleri gibi karar aldırtabiliyorlar ve istedikleri sonuçları elde edebiliyorlar. Partiler için de böyle... Geçmişteki seçimlerde pek çok örneğini gördük. Alınan kararların nasıl alındığını, partinin başkanlık kurullarının alınan kararlardan haberi olmayan adaylarla ortaya çıktığını örnekleriyle gördük. 

"PALAMENTO NE İŞE YARIYOR?"

12 Eylül'ün sonucu olarak bu partilerin etkilendiğini, yapılarının değiştirildiğini, demokratik yapılarının ortadan kaldırılarak aslında kendi içlerinde bir 12 Eylül partisi haline dönüştüklerini ifade etmek istiyorum. Bu, bütün ülkenin kaderi hakkında etkili olan bir durumdur. Seçim sonuçlarının yanında parlamenter düzenin de tartışılması gerekiyor. Ortaya çıkan bütün bu sonuç, 12 Eylül'de yapılan değişiklikler sonucu. Tek adam rejimine geçtikten sonra parlamento ne işe yarıyor, oradaki partiler ne işe yarıyor? Bunların da tartışılması gerekiyor. 

Geçen seçimde yapılan en büyük hata, Altılı Masa'nın yaptığı en büyük hata, AKP'den ayrılanlarla beraber onlara inisiyatif tanıyarak, AKP'den biraz oy alınacağının zannedilmesi. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumdan çıkması gerekçesiyle seçimde bir şekilde destek verdik. Bu rejimin gitmesi için çaba sarf ettik. Bu yöntemle artık bu mümkün değil. Artık geniş emekçi kesimlerin, aydınlıktan yana ilerici kesimlerin örgütlenmesiyle mümkün. Bu gerçeği görerek, yeni bir Türkiye için bir araya gelerek, birlikte mücadele ederek dönüşümün tamamlanabileceğini düşünüyorum.

"BU REJİMİN SONU GELECEK"

Bu düzen içerisinde, bu parlamento içerisinde, bu iktidarla anayasa değişikliği tartışılarak hiçbir şeyin olmayacağı kanısındayım. Türkiye, İslamcı faşist bir rejime dönüşmüştür. Ancak daha güçlü örgütlenerek, -özellikle mevcut parlamentodaki partiler için söylüyorum sağ zihniyetlerden, bu rejimin payandası olmaktan vazgeçerek- soldaki emekçi kesimlere, toplumsal mücadele yürüten kadınlara, gençlere ve onların örgütlerine değer vererek hep birlikte mücadeleyle kazanılabileceğini düşünüyorum. Karamsar değilim, bu rejimin sonu gelecek. Ancak mücadele etmeden hiçbir şey kazanılamaz."