Belediyelerin eğitim merkezlerinin kapatılmasını, yandaşların rektör atanmasını, ‘proje okul’ uygulamasını, öğretmen kıyımını birbirinden ayrı görmemek gerekir. Bu, din eksenli eğitim sisteminin önündeki tüm engelleri kaldırma hamlesidir

Ohal bahane, yasaklar şahane

MURAT BAKAN - CHP İzmir Milletvekili

Belediyelerin yoksul öğrencilere fırsat eşitliği sağlamak amacıyla ücretsiz hizmet veren eğitim merkezleri Resmi Gazete’de 29 Ekim 2016 tarihinde yayımlanan KHK’yle kapatıldı.

Bu kurumların kapatılmasını, her şey ‘olağan’ olsa, tevhidi tedrisat kapsamında değerlendirir, eğitimin tek elden yapılmasına destek verebilirdik. Ama sadece olağanüstü hal ilan edildiği için değil, Türkiye’de eğitim sistemi uzun zamandır olağanüstü bir durumun içinde olduğu için farklı bir tutum içinde olduk. Her şeyi ‘paragözü’ ile gören bu iktidar döneminde eğitim hızla ticarileşmiş ve 4+4+4 dayatması ile hükümetin iki temel hedefine göre dizayn edilmiştir. Bunlardan ilki, kamusal eğitimi zayıflatmak ve kamu kaynaklarını paralı özel okullara aktararak paralı öğretimi güçlendirmektir. İkinci hedefi ise, eğitim sistemini Necip Fazıl’ın şiirinde idealize ettiği siyasal-ideolojik çizgide biçimlendirerek, ‘tek din, tek mezhep’ anlayışı üzerinden eğitimi dinselleştirmektir. İktidar bunun için tüm adımlarını atmış ve atmaya devam etmektedir.

Rakamlar yalan söylemez; 4+4+4 öncesinde Türkiye’deki özel okulların resmi okullara oranı yüzde 10 iken; sonrası 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle yüzde 18,5!

Cumhuriyet’in yoksul çocuklarına pozitif ayrımcılık yapan, fırsat eşitliği sağlayan ve onlara başka bir dünyanın kapısını açan, köyünde çoban olmak dışında bir çıkışı olmayan bu yoksul çocukları kendi köyünde öğretmen, ziraatçi, sağlıkçı, duvarcı, demirci, terzi yapan Köy Enstitüleri'ni hatırlayalım. Bu coğrafyadan çıkan dünya pedagoji modelleri arasına giren Cumhuriyet’in projesidir Köy Enstitüleri. Yaparak, yaşayarak ezber eğitime alternatif olan çağdaş eğitim modeliydi. Cumhuriyet’in eğitimli, özgür yurttaş, erdemli insan yetiştirme projesiydi. Yunus ile Goethe’nin, Pestalozzi ile Tonguç’un, piyano ile bağlamanın, opera ile türkünün kucaklaşmasıydı Köy Enstitüleri. Kısa zamanda birçok yazarın, sanatçının, bilim insanın yetiştiği Türkiye’nin aydınlık geleceğiydi. Mustafa Kemal’in “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” dediği ocaktı...

İşte gerici zihniyet Cumhuriyet’in bu aydınlık projesini yıkmakla başladı eğitimimizi yozlaştırmaya. Maarifin marifeti; köy çocuklarından dünya insanı, eğitimli özgür yurttaş, bilim insanı, yazar, sanatçı çıkarmaktır.

Köy Enstitüleri'ni kapatan zihniyet iktidarda ve yoksul halk çocuklarına eğitim kurumu olarak Ensar Vakfı'nı adres gösteriyor. Adresi takip edersek, yolun IŞİD’e Antep’te eleman topladığı iddia edilen ve 10 Ekim iddianamesinde de ismi geçen Genç Ensar Derneği, Genç Muhavvidler Derneği gibi derneklere çıktığını görürüz!

Tüm bu yaşananlara bakınca İzmir’de 15 bin çocuğa ücretsiz eğitim veren, yerel yönetimlerin gençlik merkezlerini savunmak sadece bir milletvekili olarak değil, duyarlı bir yurttaş olarak da görevimizdir. Eğitimi de ‘paragözü’ ile gören bu iktidar döneminde eğitimi halen ‘gönül gözü’ ile gören milyonlarca güzel insan var güzel ülkemizde. İzmiri'miz bunun erdemli göstergesidir.

Cumhuriyet kuşağındaki Hasan Ali Yücel gibi, İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimciler olsa dershanelere de kurslara da gerek kalmazdı.

Sağ muhafazakâr iktidarlar ve özellikle son 14 yılda AKP iktidarı eğitim sistemimizi çağdaş ilkelerinden saptırarak din eksenine kaydırdı. Eğitimli özgür birey yetiştirmenin yerine, eğitimli ümmet yetiştirme projesini hayata geçirdiler. Dershaneler ile de ümmet yetiştirme projesine destek sundular. Bakmayın siz son günlere... Öküz öldü ortaklık bozulduğu içindir bu toz duman...

AKP ve Cemaat ele ele, kol kola, omuz omuza Cumhuriyet’in özgür birey yetiştiren eğitim sistemini tarumar ettiler; ümmet projesine çevirdiler. Cumhuriyet kadroları, eğitimli özgür birey güçlü olur, eğitimli özgür bireylerden oluşan toplum da güçlü toplum olur tezini savunuyor. AKP ve onun alt yapısını oluşturan sağ muhafazakâr iktidarlar ise, özgür birey yerine ümmet dediler. Özgür birey, yurttaş olarak devletine vergi ödemeyi kutsal görüyor. Ümmet ise tarikatına himmet parası ödemeyi... Özgür bireyler “En hakiki mürşit ilimdir” diyor. Ümmet projesi ile yetişenler ise şeyhlerin, tarikatların, cemaatlerin müridi oldular. Adam profesör, hâkim, savcı, general, akademisyen ama tarikat liderinin emrinde mürit! Sonuç mu? Sonuç; 15 Temmuz. Sonuç; OHAL. Sonuç; KHK’ler!

Yaklaşık 20 yıldır bu çarpık din içerikli eğitim sistemine rağmen dar gelirli ailelerin çocuklarına ücretsiz eğitim sunan İzmir Belediyelerinin eğitim merkezlerinin kapatılmasıyla, sadece İzmir’de yaklaşık 20 bin insan mağdur edildi. Anayasının 121/3. Maddesinde ifadesi bulunan, “olağanüstü halin gerekli kıldığı konuda” yapılmış bir düzenleme olarak nitelendirilemeyecek olan bu düzenleme Anayasa'ya da aykırıdır!

Belediyelerin eğitim merkezlerinin kapatılmasını, yandaşların rektör atanmasını, ‘proje okul’ uygulamasını, öğretmen kıyımını birbirinden ayrı görmemek gerekir. Bu, din eksenli eğitim sisteminin önündeki tüm engelleri kaldırma hamlesidir. Yoksa yüzbinlerce denetimsiz Kuran kursunun olduğu bir ülkede, İzmir’de çağdaş belediyelerimizin bünyesinde uzman öğretmenler tarafından verilen bu kurslar niye kapatılsın ki?

Özgür birey yerine, çağdaş gençlik yerine ‘kindar ve dindar’ gençliğin yetişmesi için İzmir Belediyelerinin de kursları kapatılmalıydı ve kapatıldı. Ancak bizim belediyelerimiz bir yolunu bulacak ve öğrencileri çaresiz bırakmayacak. Işık inatçıdır, her daim sızar karanlığa.. İnadına inadına...