Onlar nispeten şanslıydı. Van’daki ikinci depremden sonra kendi yaptıkları barakalarda yaşam mücadelesi verirken...

SEVGİM DENİZALTI

Onlar nispeten şanslıydı.  Van’daki ikinci depremden sonra kendi yaptıkları barakalarda yaşam mücadelesi verirken Sarıyer Belediyesi tarafından İstanbul’a getirildiler. Belediyenin Kilyos’ta bulunan sosyal tesislerine yerleştirildiler.
Birtakım sıkıntıları olsa da, tesislerde kendilerinin ve çocuklarının ihtiyaçları büyük ölçüde karşılanmış. Belediyenin ve Sarıyer halkının kendilerine çok destek olduğunu söylüyorlar.  Ama şimdi onları büyük bir belirsizlik bekliyor.  Mayıs ayı başında tesisleri boşaltmaları gerekiyor. Çünkü kaldıkları sosyal tesisler, yazın turistik amaçlı kullanılıyor. Sezon açılmadan belediyenin tesislerde tamirat yaptırması gerekiyor.

‘MECBUR VAN’A DÖNECEĞİZ’
Konuştuğumuz depremzede kadınlardan Aysel Duran şöyle diyor:  “Bize orada çadır bile vermediler, havlu ve battaniyelerle baraka yapmıştık. Neyse ki buraya geldik. Eşim burada iş buldu, güvenlik görevlisi.  Ama yine de geçinemeyiz İstanbul’da, her şey çok pahalı. Van’a mecburi dönüş olacak. Biz kiracıydık, konteynır alamadık, şimdi de ev arıyoruz ama bulamıyoruz. Kiralık ev kalmamış, kalanlarsa çok pahalı”.

 Gülcan Çelik de konteynır alamamış, “Kaynanama konteynır vermişler, benim üç küçük çocuğum olduğu için ‘sen oturursun, ben barakada kalırım’ dedi. Kara kara ne yapacağımızı düşünüyoruz.”

‘TAPUM YOK DİYE KONTEYNIR VERMEDİLER’
İsmini vermek istemeyen K. adlı bir kadın ise evi tapulu olmadığı için hiçbir olanaktan faydalanamadığını anlatıyor: “20 yıl emek verdim o eve, ama tapum yok, o yüzden devlete ispat edemiyorum. Ben Ercişliyim, ailemden 12 kişi kaybım var. evim oturulacak gibi değil. Ne olacak hiç bilmiyorum.”

K.’nin bir mağduriyeti daha var, Bağkur’lu çalışan oldukları için hiçbir maddi yardımdan faydalanamamışlar.

EN AZINDAN OKULLAR BİTENE KADAR…
Bir diğer sorun da öğrenciler. Deprem nedeniyle bir süre okullarından uzak kalan çocuklar İstanbul’da okula başlamış.  Ama şimdi okullar bitmeden Van’a dönmek zorundalar, orada başka bir okula devam edecekler.  Konuştuğumuz kadınlardan biri çocukları için endişe ediyor:  “4 çocuğum var, ikisi üniversitede, biri SBS sınavına hazırlanıyor.
 
Çocukların psikolojisi zaten bozuldu, buradaki okula alışmakta güçlük çektiler. Şimdi nisan sonu çıkarsak yine okulu, sınıfı, öğretmeni değişecek. Orada evimiz yok, kurulu düzenimiz yok, mağdur olsunlar istemiyorum. Üniversiteyi kazanması için iyi bir liseye gitmesi lazım, ama şimdi ne beklersin ki o çocuktan. Çocuklarımın eğitimi için destek istiyorum.”

Aysel Duran, “ Belediye’ye bir şey diyemeyiz, çok yardım ettiler bize, ama keşke en azından okullar bitene kadar kalabilseydik” diyor. Bu oradaki pek çok ailenin ortak dileği…

‘HASTANE BİZDEN PARA İSTİYOR’
Depremzedeler, Kilyos’ta kaldıkları süre boyunca en çok sağlık hizmetlerine ulaşamamanın sıkıntısını çekmişler.  Ocak ayında yapılan sosyal güvenlik düzenlemesinin ardından yeşil kartları iptal olmuş, gelir testi vb. derken resmi prosedürler oldukça yıpratmış kadınları. Çoğu kadın, işlemleri halledememiş, tedavi de olamamış.

Ceylan henüz 18 yaşında. Annesi 4.5 aylık gebe, iki de küçük kardeşi var. İstanbul’a geldiğinden beri hasta olduğunu anlatıyor: “Bir türlü kendime gelemedim, kalabalık yaşadığımızdan enfeksiyon kaptım herhalde. Yeşil kartımız iptal edilmiş, geçen hastaneye gittim, para istediler, yanımda yok diye geri döndüm. Hiçbir kolaylık tanımadılar, depremzedeyiz dedim, beni bağlamaz dediler”.

Atalay'ın Van açıklaması kafa karıştırdı

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın Van depreminden sonra yaşananlara ilişkin soru önergesini Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanı Fuat Oktay’ın bilgi notuyla yanıtladı.

Atalay, 23 Şubat 2012 tarihi itibarıyla yaklaşık 30 bin adet konteynerin bölgeye ulaştırıldığını ve 150 binden fazla afetzede yurttaşın konteynerlere yerleştirildiğini belirterek, “Çadır kentlerde vatandaşımız kalmamıştır” dedi.
 
Çadırkentlerde hiçbir yurttaşın kalmadığını belirten Atalay, aynı açıklamasında çadırkentlerde çıkacak olası yangınları önlemek için önlemler aldıklarını belirtti.

Atalay, çadırkentlerde bir yangın olayına meydan vermemek için soba borularının çadırla temas halindeki noktalarında kullanılmak üzere “metal bilezikler” ve yangın söndürme tüplerinin depremzedelere dağıtıldığına işaret ederek, “Bunun yanı sıra çadırkentlerde 13 adet yangın söndürme aracı 24 saat esasına göre görev yapmaktadır” dedi. Atalay'ın açıklamaları, çadırkentlerde hala depremzede yurttaşların kalıp kalmadığı konusunda akıllarda soru işareti bıraktı.

Bizi kullanıyorlar, rencide oluyoruz

Depremzede kadınlar, dernek, kurum ve kuruluşlardan çok yardım geldiğini, ama bazı kurumların bu yardımları reklam amaçlı kullandıklarını söyledi. Bir  kadın, başına gelen bir olayı şöyle anlattı: “Yardımlar depoya geliyor, isteyenler gidip alıyor. Ben utanıyordum, gitmiyordum depoya. Bir gün zengin bir kadın gelmiş, bana kadın pedi uzattı. Tam alırken, biri resmimizi çekti. İstemiyorum dedim, lanet olsun. İki milyonluk ped, ben alamayacak mıyım, bizi çok rencide ediyorlar.”