Yarın okullar açılıyor. Acaba ne hayaller kurdu çocuklar? Heyecandan uyuyamayanlar da olacak, stresten sabah karın ağrısı ile uyanan da. Okul binasını ilk defa görecek olan ikinci sınıf öğrencisi de olacak, nasıl son sınıfa geldiğini anlayamayan lise öğrencisi de.

Okulların kapıları kimlere kapalı?

AYŞE ALAN

İki yoksul köylü çocuğu, yerde bulup, bölüşüp afiyetle yedikleri şeftalinin çekirdeğini toprağa gömerler. Şeftali ağacı büyük bir havesle ve neşeyle büyür, meyve vermeye başlar. Bu anı uzun zaman beklemiştir. Annesinin gövdesinde henüz küçücük bir meyve iken, kocaman bir ağaç olmanın hayalini kurmuştur. Ancak mutluluğu uzun sürmez. Bir süre sonra çocuklardan biri ölür, biri de arkadaşını kaybetmenin acısına dayanamayarak köyü terkeder. Şeftali de bundan sonra hiç meyve vermemeye karar verir, çünkü ağacın bulunduğu toprak çocuklara ve köylülere kötü davranan, tüm meyveleri köyün ağasına satan bahçıvanın toprağıdır. Ona can verenler gittiyse, meyve vermenin anlamı da yoktur. Kuruyup gitmeyi göze alır. Üstelik bahçıvana meyve vermemek sessiz bir başkaldırıdır onun için. Samed Behrengi’nin Bir Şeftali Bin Şeftali kitabında bir meyvenin çekirdekten ağaç olma yolcuğunun üzerinden, büyümenin, emek vermenin, dostluğun ve direnmenin sıcacık öyküsünü okuruz.

Malum, eğitim ile ilgili sık sık fidan/ağaç metaforları kullanılır. Bir tohum ekilir, bilgiyle sulanır, fidanlar büyütülür, yetişkin ağaçlara dönüşür.Zaman zaman sayfalarını karıştırdığım bu öykü bana daha çok çocukluğun okuldaki yoksunluğunu anımsatır.

Ne zaman kenara itilmiş bi çocuk görsem, küsen şeftali ağacını hatırlarım. Küçücük bir çekirdekken coşkulu, her şeyden habersiz, umutlu ve hevesli, kafasında binlerce soru olan şeftali. Çocuklar da öyle değil midir? Meraklı, yaratıcı, hayalci, heveslidirler. Tüm bunları elinden aldığınızda ise uzun bir küskünlüğe yol alırlar.

Yarın okullar açılıyor. Acaba ne hayaller kurdu çocuklar? Heyecandan uyuyamayanlar da olacak, stresten sabah karın ağrısı ile uyanan da. Okul binasını ilk defa görecek olan ikinci sınıf öğrencisi de olacak, nasıl son sınıfa geldiğini anlayamayan lise öğrencisi de. Sıra arkadaşım şu olsa diye dua eden de olacak, inşallah resim dersi dört saat olur diyen de..

Peki yarın okulda kimler olmayacak? Okul kapısı kimlere kapalı? Hangi çocuklar hayal kurmayı çoktan bıraktı ve küstü?

Bu ülkede eğitim farklı vesilelerle gündemin en üst sıralarında yer alır. Bu gündem olma, daha çok değişen politikalar, sınav sistemleri, düşük sınav başarısı, değişen bakanlar gibi konular çerçevesinde olagelmiştir. Pandemide çocuklar okuldan uzak kalınca okulun anlamı ile ilgili daha çok fikir üretilmeye başlandı. Özellikle okulların mutlaka açılmasını savunanlar akademik kazanım dışındaki değerini sıkça dile getirdiler ve iyi de ettiler. Okuldan uzak kalmanın çocuklarımızın üzerindeki etkilerini yaşayarak görmenin payını unutmamak gerek. Yani artık deneyimle sabitti bu değer. Online, hibrit, uzak, yüz yüze derken, okulları açıyoruz. Elbette halledilmesi gereken pek çok mesele var. Bir buçuk sene öğrenciler okuldan uzak kaldı ama müfredata hiç dokunulmadı. Aşılama oranı düşük, okul binaları ne kadar hazır, kalabalık sınıflarda uzun süreli maske ile bu iş nasıl olacak, bilmiyoruz.

Ama bildiğimiz bir şey var. Bu tartışmaların içinde bazı çocuklar olmayacak. “Uzaktan Eğitim Kız Çocuklarına Daha mı Uzak?” başlıklı yazımda şöyle yazmıştım: “Okulun çocuk için üzerine çok az kafa yorduğumuz bir anlamı, bir değeri var. Okul dezavantajlı çocuklar için bir korunma alanı. Çocuk işçiliğinden, ev içi emekten, aile içi şiddetten, istismardan uzak olabilecekleri bir yer. Ayrıca çocuklar okulda, yaşadıkları sorunlarla ilgili, aile dışındaki sorumlu yetişkinlerden yardım alabiliyorlar. Bunu sadece yaşadıkları şiddet ve istismar gibi sorunlardaki destek olarak düşünmeyelim. Bir çok çocuk için okul, değer verildiği, sevildiği, onay gördüğü, kendini bir birey olarak hissettiği tek yer olabiliyor.”

İşte bu , ciddiyetini çok sonradan anlaşılacağı ve o zaman da çok geç olacağı bir konu. Uzaktan eğitim en çok dezavantajlı grupları vurdu. Tıpkı pandeminin en çok onları vurması gibi. Kız çocukları eğitimden daha çok koptu, özel gereksinimli çocuklar, engelliler, mülteci çocuklar, yoksul çocuklar bu plansız ve hiç de kapsayıcı olmayan sürecin boşlukları olarak kaldılar. Daha da acısı veriler ile konuşamamak. Elimizde nitelikli bir araştırma olmadığından bu çocukların ne durumda olduğunu bilmiyoruz. Geçtiğimiz bir buçuk yılda kim bilir kaç çocuk, çoktan çocuk işçi oldu, kim bilir kaç kız çocuğu ev içi emekte kullnıldığı için çoktan okulundan koptu, kim bilir kaç mülteci çocuğun bir daha okuma yazma öğrenme şansı olmayacak…

Derin Yoksulluk Ağı’nın Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırma Raporu’nun eğitim başlığında İstanbul’un farklı ilçelerinde çocukların okuldan nasıl koptuklarını, kendilerine ait bir çalışma alanı, yetersiz beslenme, temel okul ihtiyaçlarını karşılayamama gibi sorunlarını, ailelerin çaresizliğini, apaçık ortaya koyuyor.

“Çocuk görüyor bizim durumu çalışmak istiyor, gitmek istemiyor okula. Ben ihtiyacını göremiyorum o çocuğun, o da çalışmak istiyor. Bir işe gireyim diyor. İsteyerek gitmiyor okula.” [Süleyman, Ümraniye]

“3-4 e kadar okurlar. devamı gelmez paramız yok” [Vahdet, Ümraniye]

“Bana diyorlardı bütün arkadaşlarım beslenme yiyor, ben yiyemiyorum utanıyorum. Ondan dolayı

gitmiyorlardı okula” [Gülay, Çekmeköy]

Araştırmada görüşülen ailelerin yüzde 11’i pandemi sonrası çocuklarının okula dönmeyecğini söylemiş. Şimdi tüm ülkeyi düşünelim ve durumun ne kadar ciddi olduğunu görelim.

okullarin-kapilari-kimlere-kapali-918109-1.

Bir Şeftali, Bin Şeftali’de ağacımız, zalim bahçıvana sessiz başkaldırısını şöyle anlatıyor: “O yıldan bu yıla kaç yıl geçti bilmem ama bahçıvana hiç meyve vermiş değilim ve vermeyi de düşünmüyorum. İster korkutsun, ister odun diye kesip atsın isterse de yalvarıp dursun umurumda bile değil, ona boyun eğmeyeceğim” Göz göre göre okul dışına ittiğimiz, en en temel haklarını ellerinden aldığımız, belki erken yaşta evlenecek, emek sömürüsü ile açlık sınırında yaşayacak, sokakları evi bilecek bu çocukları okula döndürmek en acil işimiz olmalı. Yoksa ne farkımız kalır zalim bahçıvandan? Çocuklar bize boyun eğmez elbet, ama biz hep başımız öne eğik gezeriz.