Yazar Asuman Kafaoğlu Büke, ‘Tablodaki Kadın’ kitabında sanat tarihinin kitap tutkunu kadınlarının izini sürüyor. Büke, “Hayat deneyimlerini kendileri yaşayamayan kadınlar, hayatı kurgu aracılığıyla öğreniyorlar” diyor.

Okuyan kadının resimdeki öyküsü
Asuman Kafaoğlu

Eda Köprü YILMAYAN

Yazar Asuman Kafaoğlu Büke, sanat tarihinin kitap tutkunu kadınlarını anlattığı “Tablodaki Kadın” kitabıyla okurla buluştu. Okuyan kadın resimlerine ilgi duyan Büke’nin yıllar içinde merakı daha da artıyor, okuyan kadınların resmedildiği tabloları ve ressamları inceliyor. Büke gözlemlerini Tablodaki Kadın’da buluşturuyor. Kitabına Filozof Henry David Thoreau’nun “Mesele neye baktığın değil, ne gördüğündür” sözüyle başlayan Büke, okurun resimlere farklı bir gözle bakmasını sağlıyor. Mimar Sinan Üniversitesi’nde eleştirel okuma dersleri veren Asuman Kafaoğlu Büke ‘Tablodaki Kadın’ kitabıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Kadınların sanat tarihindeki izini tabloları inceleyerek anlatıyorsunuz. Sanat tarihinin kitap tutkunu kadınlarını yazmaya nasıl karar verdiniz?

Sanatçıların kitabı nasıl resmettikleri konusuna merakla başladı. Daha sonra kitap okuyan figürler ilgimi çekti. 2000’li yılların başında K. dergisinde kitap okuyan kadın figürleri üzerine her hafta bir resmi ele alıp yazdım. Dergi uzun ömürlü olmadı, on-on beş kadar makaleden sonra yayın hayatına son verdi. Geçtiğimiz yıl bu yazıları yeniden ele alıp değerlendirme fikri oluştu.

Farklı dönemleri ve farklı ressamları incelerken dikkatinizi çeken ne oldu? Gözlemleriniz neler?

Ortaçağ’dan 20. yüzyılın başlarına kadar çok geniş bir zaman dilimi içinde yapılmış resimleri incelediğim için, sadece resim teknikleri ve sanat anlayışındaki değişimler değil, kitaba nasıl bakılmış, okuyan kadınları toplum nasıl görmüş gibi konular da dikkatimi çekti.

Kadınlar Ortaçağ ve Rönesans resimlerinde dua kitapları ve kutsal metinleri okurken resmedilmiş. Ellerindeki kitabın kadınların iffet göstergesi olduğunu yazıyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?

Evet o dönemin resimlerinde azizeler hep kitap okurken ya da ellerinde kitapla resmedilmişler. Bunun başlıca nedeni, Tanrı’nın sözünün onlara ulaştığını göstermek; yani bilgilenmek ya da eğlenmek için kitap okumuyor eski çağ kadınları, onlar bir ibadet biçimini görünür kılmak için ellerinde kitap tutuyorlar.

Resim erkeklerin egemen olduğu bir dünya. Kitabınızda çok az kadın ressama rastlıyoruz. En çok dikkatinizi çeken kadın ressam kim oldu?

Kadın sanatçıların akademilere kabul edilmediği, sanat eğitimini ancak özel derslerle görebileceği dönemlerden bahsediyoruz, bu yüzden çok az kadın sanatçıya yer verebildim kitapta ama hepsi birbirinden değerliydi benim gözümde. Berthe Morrisot, Mary Cassatt ve benim favorim Marguerite Gérard.

TABLODAKİ KADIN, Asuman Kafaoğlu - Büke, Epsilon YayıneviTABLODAKİ KADIN, Asuman Kafaoğlu - Büke, Epsilon Yayınevi

HAYATI KURGUYLA ÖĞRENİYORLAR

“Neyin resmini yapabileceğiniz, ne görmenize izin verildiğine bağlıdır; gelenekler ve toplumsal düzen bunu kontrol altında tutar” diyor Mary Cassatt üzerine yazdığı bir makalede Julian Barnes. Bu durum Türkiye’de nasıl?

Ülkemizde de farklı değil. Üstelik bu sadece sanatçıları etkileyen bir durum da değil. Her alanda hayatın kısıtlanmış bir bölgesini “görmenize” izin verilen bir dünyada yaşıyoruz. Örneğin, geceler yalnız kadınlara kapalı alanlardır, tek başına yolculuk yapması da öyle. Doğal olarak bu kadınların deneyim alanını sınırlandıran bir şey.

Kadın ressamların çizimlerinde pencere kenarında veya eşikteki kadın figürleri dikkat çekiyor. Bu tablolar toplumsal yaşamın dışında bırakılmış, eve hapsolmuş kadınların da resmi değil mi? Kitaplar kadınların yaşamını nasıl değiştiriyor?

Kadınların kitaplarla ve özellikle de kurgusal metinlerle bağı çok önemli yüzyıllar boyunca. Hayat deneyimlerini kendileri yaşayamayan kadınlar, meslek sahibi olmalarına, dünyayı gezip görmelerine pek izin verilmediği için hayatı kurgu aracılığıyla öğreniyorlar ve sonraki nesillere aktarıyorlar.