Toplumun sağlığını korumak, ölümleri önlemek için içki ve sigaraya karşı yürütülen kampanyalar kapsamında en ilginç olanı

Toplumun sağlığını korumak, ölümleri önlemek için içki ve sigaraya karşı yürütülen kampanyalar kapsamında en ilginç olanı televizyon dizilerinde ve filmlerde sigaraların değişik gölgeleme teknikleri ile ‘örtülmeleri’. Arkasında acaba ne var, bir baksak mı dedirten bu ‘örtü’leri “bir kenara bırakayım, sigara çok zararlı bir şey” derken, bir yemek programında insanları şaraba özendiren, hangi yemekle hangi üzümün yakışacağını anlatan ifadeler yer aldığında programın ceza aldığını okudum. Birkaç yıl önce ‘öpüşmek yasak, öldürmek serbest’ başlığıyla yazdığım yazı aklıma geldi. Televizyonlardaki öpüşme sahnelerinin çocuklara ne kadar zararlı olacağına kafa yoran bir bakanın işkenceyle adam öldürmeye övgüler düzülen milli ve dini hassasiyeti güçlü dizilere kayıtsız kalmasını anlamaya çalışmış ve tabii ki, anlayamamıştım. Çocukların ahlakının bozulmaması, sağlığımızın zararlı alışkanlıklardan korunması ve sigaradan ya da içkiden ölmememiz için elinden geleni yapan meclis çoğunluğunun ve iktidarın ‘silahlanma yasası’ adını yakıştırabileceğimiz bir yasa tasarısını “aslında bu eldekinden daha iyi” söylemi ile  sahiplenmesini, son andaki duraklaması da dahil, yadırgamadım.

Neredeyse her isteyenin ve istemediği kadar (değişik çeşitlerden toplam 5 tane) silah sahibi olup bunların ikisini de yanında taşıyabilmesine resmen izin vermeyi amaçlayan yasal sürecin her fırsat ve boşlukta, tekrar başlatılacağından şüphem yok Sokakta silahlı gezmenin (ruhsatlı olduğu için) aslında suç oranlarını düşürdüğüne inanan ve size kanıtlamaya hazır emniyet mensuplarıyla konuşmalarımı düşünürsek, yasanın ve yasa uygulayıcılarının tercihinin silahlı ve silahları ruhsatlı (yasaya uydurulmuş) bir toplumdan yana olduğu anlaşılıyor. Kolluk güçlerinin görevinin iktidar sahiplerini ve güçlüleri toplumdan gelebilecek rahatsız ediciliklerden korumakla sınırlı bir ülkede olduğumuzu anlamak için sağa sola bakmak yeter. “Yiyin birbirinizi” denen topluma da icat ve ilan ettiği düşmanlarla itişip kakışmak, zayıfı ve azınlıkta olanı altta bırakmak kalıyor.

Silahın etkisine inananlar ‘sivil’ler arasında da çok. Örneğin, ABD’de silahla vurularak ölen çocukların sayısı, evlerdeki havuzlarda boğularak ölenlerden daha çok sayıda. Bu sayısal bilgiyi her garip icraata gerekçe bulma görevlisi köşe yazarlarından birisi kazara öğrense, silahın havuzdan daha emniyetli olduğu, dolayısıyla yasanın çocukların can güvenliğine faydalı olduğu çıkarımına balıklama atlayacaktır. ‘Aristo mantığı’ adı ile bilinen bu akıl yürütme tarzının iki tane sayısal veriyi yazının ya da konuşmanın bir kenarına sıkıştırmayı bilimsellik sayan bakış açısına ne diyebiliriz? Bu bilimsel bir gerçek olsa, bilimsel bir gerçek uygulamaya ne kadar yol gösterebilir? Doğru olanın aynı zamanda iyi olması gereğine inanıyorsanız, bahçelerdeki havuzlarda ölen çocuklar silahlarla ölenlerden daha çok olması, sadece ‘ev havuzlarının gereksiz ve kazalara yol açabileceği’ inancınızı pekiştirebilir.

Yoksa silahların değil de, havuzların yasaklanması için mi mücadele etmeliyiz? Ülke çapında silahlanmaya karşı olmak için tek bir sebep yetebilir: silahla vurularak ölenler, sadece ölmüyorlar, öldürülmüş oluyorlar. Silahın amacı da, işlevi de 'öldürmek' ise, bu amaca uygun kullanımına niye şaşırıyoruz? “Bir, iki yetmez, beş olsun” sloganının sahiplerinin sahiden cinayetleri azaltma gibi bir amacı var ise, tekliflerini bir kez daha düşünmeleri gerekiyor. Aile üyelerini silahla öldürmenin yaygın, “heyecanlı, öfkeli, asabi, hassasiyetleri yüksek” diye tanımlanan insanların çokça olduğu bir iklimde (trafiğe bakmak yeterli) silahlanmanın kolaylaştırılmasına kayıtsız kalınması mümkün değil.

Öldürmeye ve öldürmeyi kolaylaştıran her türlü şeye ise karşı çıkmak zorundayız. Öldürmeyi kolaylaştıranlara, öldürenlere karşı olduğumuz kadar karşı olmak zorundayız.