Girift, zehirli, aldatıcı bir çağda zaman dönerken; tasarruf ve sarfiyatlarımızla, benzersiz distopyamızı güçlendiriyoruz

Girift, zehirli, aldatıcı bir çağda zaman dönerken; tasarruf ve sarfiyatlarımızla, benzersiz distopyamızı güçlendiriyoruz.

Yazışmalar, belgeler açıklanırken, maskeler düşerken, davalar sumen altına alınırken…

Yapıbozumun baş döndürücü karakteri, metinlerin kitap kapaklarıyla sınırlı düzen içindeki bir dizi kelime toplamı değil bir kaos havzası olduğunu fark ettiğimizde ortaya çıkar. Yapıbozuma, yapısöküme hazır olmalı… Cesaret!

Bir başka halkın kendini yok etmeyi amaçladığına inanan her halk, tahribatın her aracının öldürüldüğünü, tahribata yönelik araçların bir bölümünün yok edildiğini görünce heyecanlanır çünkü bu yok etme işlemiyle güvenliğinin ve refahının sağlandığını düşünür. Ve savaşır. Bir düşman yaratır. Biteviye bir düşman, düşmanlar… 

Irwin Shaw’un, “Ölüleri Gömün” oyunu bin dokuz yüz otuz altı yılında Group Theatre-New York topluluğunca prömiyer yaptığında büyük başarı kazanmıştı. Yazar pek çok yapıtında savaşı sorgulamış, savaş karşıtı örgütlenmede etkin rol oynamıştı.

Devlet Tiyatroları, oyunun prömiyerini on dokuzuncu tiyatro festivalinde Şakir Gürzumar’ın rejisiyle, gerçekleştirdi. Repertuara giren oyun sezonun kıymetli prodüksiyonlarından.

Oyun, ressam Edouard Detaille-Le Rêve(rüya) tablosunu hatırlatıyor. Le Rêve’de askerler, bilinçdışlarında öldüklerini görürler. Şafak vaktidir. Az sonra uyanacak ve savaşacaklardır. Ressam gerçeği ve düşü kusursuzca aktarır.   

Metin, savaşan askerlerin gömülmeyi reddederek direnişe geçmeleri üzerine kuruludur. Birkaç ölmüş asker hayata karşı durarak, savaşı durdurmak ister.

I.Shaw’un yetmiş beş yıl önce yazdığı oyundan biz insanlığın çıkarımları, elbette düşündürücü. Mesela coğrafyamızda son otuz yıldır savaş sürüyor. Türlü şekilde. Bu süreç normalleştiği için durum giderek vahimleşiyor. Oyunda konuşan ölüler ve cevap veren sistem.

Karşı koyma, salt bir karşı söylem üretme uğraşı değil, aynı zamanda deneyimdir (expérience), der filozof M.Foucault. Bedenin bir karşı koyma deneyimine girmesinin, her türlü sınırı, kutupsallığı, düzen algısını tedirgin edeceğinden bahseder(Cinselliğin Tarihi).

Esthétique de l'existence(Varoluş estetiği), dediği durum tam da bu sınırları ihlal eden düşünceyle girilen deneyimle ilintilidir.

İnsanlık yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde, filozof ve yazarların izinde; olduğu şeyi reddedebilecek mi? Biçilen rolleri değiştirebilecek, ölüme yollanan bedenleri durdurabilecek mi? Bir uyanış, ölülerin çağrısıyla belki kim bilir…