‘Su ve Parya’ isimli kitabıyla Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü’nün sahibi olan Cenk Kolçak, Rıfat Ilgaz’ı yaşatmak için verilen bu ödülde eserinin ve isminin yer almasından mutluluk duyduğunu belirtiyor. Kolçak, “Ölüm de yaşam da, burada her şey politiktir” diye konuşuyor.

Ölüm de yaşam da her şey politik

Işıl ÇALIŞKAN

Şair Cenk Kolçak, Rıfat Ilgaz adını yaşatması ve eserlerini gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlayan “Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü”nün sahibi oldu. 'Su ve Parya' isimli kitabı ile birinciliğe değer görülen Kolçak’ın, “Şiirinin geleceği ve yaşamı önceleyen incelikli dili, insanı geniş zamanlı bir dünyanın içine yerleştirerek zamanın sığlığından kurtarma çabası” seçici kurulun ödül gerekçesi olarak gösterildi. Kolçak ile ödülünü ve Rıfat Ilgaz’ı konuştuk.

Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü’nü almanın sizin için nasıl bir anlamı var?

Türkiye edebiyatının önde gelen ustalarından Rıfat Ilgaz’ı yaşatmak için düzenlenen ödülde eserimin ve ismimin yer alması benim için bir gönençtir. Ödülle birlikte Ilgaz’ın edebi ve toplumsal anlayışını, eserlerini gelecek kuşaklara aktarabilmek adına tarihe bir virgül düşürebilme ihtimali bile ayrıca bir kıvanç. Ilgaz’ın açtığı alanı genişletebilmek için daha çok gayret sarf etmek; kurduğum dilin üzerine çıkmak; titizce eser üretmek gibi teşvik edici ve yol açıcı bir anlam da barındırıyor. Kıymet verenlere bir kez daha teşekkür ederim.

Rıfat Ilgaz’ın edebiyata katkılarıyla ilgili neler söylersiniz?

Rıfat Ilgaz, 40’ kuşağının en önemli toplumcu-gerçekçi şairlerinden biri olmakla birlikte, Anadolu’daki binlerce yıllık grotesk halk kültürünün Cumhuriyet sonrası yazınsal alana taşınmasında akla gelen ilk isimdir. Biçem olarak gülmeceyi, toplumsal gerçekliği bütün çıplaklığıyla ve acısıyla göstermekte kullanmış; şiirleriyle de var olan düzeni değiştirmeyi amaçlamıştır. Kalemini kırmadan bükmeden toplumun kültürel kökleri ve o günkü dinamiğiyle ustaca buluşturarak toplumcu damarı genişletmiş ve edebiyatımızın köşe taşlarından biri olmuştur.

HABABAM SINIFI’NIN YOKLUĞUNU DÜŞÜNÜN

Rıfat Ilgaz hiç yaşamamış olsaydı ne eksik olurdu?

Şiirde kavga, sınıf bilincinde yeni gerçeklik, toplumcu – gerçekçi anlayışta farklı diyalektik açıları gibi noksanlıklar; mizah ve yergide kusur olurdu. Grotesk halk kültürünün modern dönemlerde yazınsal alana taşınması geç olabilirdi mesela. Egemenin gözünde ise dünya görüşünden dolayı cezaevinde yatan bir aydın-yazar daha eksik, toplatılan kitapların sayısında da azlık olurdu. Dahası, tarihimizde gülmeceye yön veren ve sancılı bir yer kaplayan Markopaşa ve ardılları olan Hür Markopaşa, Yedi Sekiz Hasan Paşa, Malumpaşa, Merhumpaşa eksik olurdu. Yarenlik’in, Sarı Yazma’nın, Karartma Geceleri’nin, Hababam Sınıfı’nın yokluğunu bir düşünsenize…

‘Su ve Parya’ geniş zaman kipi ile sesleniyor okurlara. Ödül gerekçesinde de “insanı geniş zamanlı bir dünyanın içine yerleştirerek zamanın sığlığından kurtarma çabası” ifadeleri yer alıyor. Zaman kavramına nasıl bakıyorsunuz?

Zamanı mekânın etkilerinden kurtarmaya çalışarak başlıyorum her şeye. Yani, zaman-mekân-bellek ilişkisini gözeterek sınırsız bir evren yaratmaya çalışıyorum. Hem belirli bir zamana ve düşünceye saplanıp kalmak, spiral bir yay gibi kendi içinde uzayıp kısalmaktan başka nedir ki?

Şiirlerinizde yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiyi sorguluyorsunuz. Şiirlerinize etkisini nasıl anlatırsınız?

Biraz ontolojik bir durum. Yaşam ve ölümü daha çok kavramsal boyutuyla, varlık ve hiçlik gibi düşünsel yönleriyle ele alıyorum. İnsan sürekli bir karşıtlık arar, bulamayınca yaratmaya çalışır. Doğada bir karşıtlık ve karşıtlığın da sürekliliği söz konusudur. Geceyle gündüz, siyahla beyaz, doğumla ölüm vb. gibi türetilebilir. Bense mutlak olana bakıyorum biraz. Çoğunlukla ölüme, yaşamın karşıtı olarak bakmıyorum. Yaşamda mutlak olan tek şey ölümdür, diyorum. Şiirlerimde de mutlak olanı bozarak kendi yaşam ve ölüm tasvirimi sunmaya çalışıyorum.

Dizelerinizde toplumsal meseleleri dert ediniyorsunuz. Şiirler de politik midir?

Ölüm de yaşam da, burada her şey politiktir.

Şiirleriniz geleceğe dair umut da barındırıyor. Umut neden önemli?

Karşı konulmaz bir acıyla – gerçeklikle karşılaştığımız zaman, bunun karşısında yer alabilecek bir tepki / olgu geliştirmemiz gerekir. Ben umudu bir dirim olarak görüyorum. Tarihle olan hesabımı ve çağımın tanıklığını sürdürdüğüm sürece sözcüklerimde umut var olacaktır.