Zeus, dünyayı güçlü kardeşlerine pay ettikten sonra, muasır medeniyetlerin seviyesine ulaşmak için-Baş Tanrı payesine de sığınarak-Olympos’ta “Başkanlık Sistemini” ilan etti. Hemen kötü düşünmeyin canım, bu sayede her şey, bürokrasinin o eski, paslı çarklarına sıkışmadan hızlıca halloluverecekti

Olympos Demokrasisi

Selim Martin - Dokuz Eylül Üni., Güzel Sanatlar Fakültesi Öğr. Gör.

Birinci yazımızda sormuştuk “Neden Mitoloji” diye ve ardından hemen inmiştik eski söylencelerin derinliklerine. Şimdi bıraktığımız yerden bakalım “Khaos” neyler? Neylerse güzel eyler.

Demiştik ki “Her şeyden önce Khaos vardı, sonra buradan Toprak Ana, ölüler ülkesinin en derin yeri, sonra Aşk, sonra yeraltı ve yeryüzü karanlıkları doğdu” diye. Sonrasında Toprak Ana kendi kendine doğurdu Uranos’u (Gök), Pontos’u (Denizler) ve Dağları. Ardından hepsi birleşerek çoğaldılar ve yaşadığımız dünyayı tanrısal varlıklarla (Titanlar) doldurdular. Ataerkil düzene yeni başladık diye acemi sanmayın bizi, ilk doğan erkek çocuğu başa geçirip devam ettirelim söylencemizi.

Uranos; olur da boşluğuna gelip biri iktidarı elinden almasın diye, bütün çocuklarını doğar doğmaz toprağa gömüyordu.

Fakat Toprak Ana bu duruma dayanamadı ve oğlu Kronos’a ak çelikten bir tırpan verdi. Bir gece Uranos sarmaya gelince eşini, oğlu babasını öldürüp geçiverdi onun yerine.

Kronos artık iktidarda ama aynı korkudan o da muzdarip, doğar doğmaz bütün çocuklarını yutuyordu. E bitmez bu anaların çilesi. Eşi, Kronos midesine indirsin diye, son oğlu Zeus’un yerine, bir taşı kundaklayıp verdi. Bu sayede Zeus, gizlice büyüyüp güçlendi ve titanlar dünyasının tüm ezilmiş ve dışlanmışları ile ittifak yapıp babasını tahtından ediverdi.

İpler artık Zeus’un elinde. Ne etmeli? Nasıl yapmalı da öncekilerin başına gelenlerden bir ders çıkartmalı. Ulu Zeus kendisinden hiç beklenmeyeni yapıp, şapkadan tavşanı çıkarıverdi. Seçkinler demokrasisini icat etti ve bu büyülü iktidarı kardeşleriyle, çocuklarıyla paylaşıverdi.

Paylaştı derken öyle eşitlik, liyakat gibi şeyler gelmesin aklınıza, basbayağı kura çektiler canım. Yazdılar isimleri bir kâğıda, attılar kesenin içine, haydi bakalım şansınıza ne gelirse. Tesadüf bu ya; görev torbasından Zeus çekti “Tanrıların Başı” yazan kâğıdı hemen arkasından da “gökyüzü” çıktı ona lojman torbasından. Poseidon ile Hades birlikte daldırdılar torbaya ellerini, biri vurup, düşürdü diğerinin elinden kâğıdı, öbürü asıldı sakallarına berikinin, derken “hala hoop tereyağlı ballı ekmek” ikisi de çekiştire çekiştire birer kâğıt çıkardılar torbadan. İhtiyar Poseidon’a düştü denizler ülkesi, evi de hemen yakında canım, Tenedos; yani bizim Bozcaada’da, dibinde denizin. Öyle işe gidip gelirken trafikti, yol masrafıydı falan yok anlayacağınız. İhtiyar ama hiç göstermeyen Hades’in ise “Yeraltı” çıktı bahtına torbadan, yanında da bonus “Ölüler Ülkesi”. Yüzü düştü önce, hiç memnun değildi bu kuradan. Sonra aklına gelince her bir şey tastamam, ilkin bıyık altından pis bir gülümseme, istemsiz bir sırıtış, ardından besbelli bir kahkaha ile aldı görev kâğıdını eline ve koşarak gitti mesaideki ilk gününe. Ooh! Ne güzel olacak hayatım bundan sonra; zengin kaynaklarına rağmen Olymposlular beğenmez, pis bulurlar yer altını. Ne akrabalardan vakitsiz çıkıp gelen olur bundan sonra, ne de bir baltaya sap olamayıp torpil bekleyenler. Ölüler zaten ekmek-su istemez, kavga-gürültü de çıkarmaz dışardaki insanlar gibi. Karışanım görüşenim olmadan, mutlu mesut yaşarım bundan sonra. Olympos’tan evi de taşımalı hemen, bir an önce kurtulmalı buralardan.

Zeus, dünyayı güçlü kardeşlerine pay ettikten sonra, muasır medeniyetlerin seviyesine ulaşmak için-Baş Tanrı payesine de sığınarak-Olympos’ta “Başkanlık Sistemini” ilan etti. Hemen kötü düşünmeyin canım, bu sayede her şey, bürokrasinin o eski, paslı çarklarına sıkışmadan hızlıca halloluverecekti. Mühür artık tastamam Zeus’ta, çekti kâğıdı önüne, e paylaşmayı da seviyor malum, başladı bu fani işlerini yönetecek görevlileri birer birer atamaya.

“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” deyip Hera’yı kendine eş olarak aldı ve doğum işlerini yürütmek üzere “özel hastane” açmayı ona bıraktı. Ardından, “Ekmek” lazım dedi önce. Demeter’e seslendi. Sen bak bu bereket işlerine, hem hanımdan gizli sevişiyoruz, kızımız da yolda, doğunca o da yardım eder sana bu kutsal görevinde, diye ekledi.

Sonra “Aile” dedi, önemli. Buyurdu ki; kız kardeşim Hestia sorumlu olsun aileden, kutsal ateşi ve ocağı korusun dikkatlice. Sevmek-sevişmek işleri için, hiç düşünmeden Aphrodite’nin evraklarına da mührü basıverdi. Zaten Aşk (Eros) ve Arzu (Himeros) çoktan takılmıştı Aphrodite’nin peşine. Bir oğlu var, Ares. Huysuz mu huysuz, bütün işi hır-gür ve kavga; başından savmak için, tiksintiyle “Savaş” görevini ona verdi. Diğer oğlan Hermes ise doğuştan hırsız. Ama bir özelliği var, ayağı pek tez. Kime haber göndermek istese, hemen koşturuyor. Ölüler ülkesine gitmekten de hiç çekinmiyor. Onu da hırsızların, tüccarların ve habercilerin başına getiriverdi. Üçüncü oğlan Hephaistos, babasına da kardeşlerine de hiç benzemiyor, aldı çekici-örsü eline, büyük bir volkanın içine girip başladı sıcak lavları şekillendirmeye.

Böylece “Demirci Tanrı” unvanını alıverdi kendiliğinden. Sonra sırada kızı Athena var; aklı annesinden, gücü babasından almış. Strateji işlerinden de onu sorumlu yaptı hemen. Sonunda işler bitti zannedip evrakları temize çekince fark etti ki, ortada koskocaman bir boşluk kalmış. Sağına baktı, soluna baktı “gerçek yaşamı” düzenleyecek kimseyi bulamadı.

Hemen Hermes’i yollayıp menajerlere; bana şöyle bonservisi elinde, şampiyonlar ligi tecrübesi olan iki tanrı bulsunlar diye buyurdu. Onlar kim mi? E cevabı da bir başka yazımızda verelim ki söylencemiz devam etsin. Viya Böyle!