Büyük şehirlerde trafiğin de etkisiyle ev ile işyeri arasında ciddi bir zaman geçiriliyor. Sağlık çalışanı Aydoğan “Yollarda uyuyorum” derken Öğretmen Arslan, “Yol benim için ciddi mutsuzluk kaynağı” ifadesini kullanıyor.

Ömrümüz yolda geçiyor, mutsuzuz

Filiz GAZİ

İş yerine varmak için harcadığınız eforun hayatınıza katkısı bir sonraki aya kadar yaşamanızı sağlayacak maaşı çekmenizi sağlamak… Bu döngü böyle devam ediyor. Daha gün açmadan metroya, metrobüslere doğru yürüyen binlerce insanın iş yerine varma çabasını seyretmenin tuhaf kasvetini ise haberin girişinde anlatmaya çalışmak zor.


Zaman ile kapitalist sistem arasında muazzam bir ittifak olduğu aşikâr. Çalışma saatleri dışında özellikle kentlerde nüfusun bir kısmı ev ve işyeri arasında ciddi bir mesai harcıyor. Bunun yanında örneğin Fransa’da ev ile işyeri arasında geçen sürenin mesaiye dahil edildiği biliniyor. Avrupa Birliği mevzuatı çalışma süresini “çalışanın işinde, işverenin tasarrufunda ve işini yapmakla mükellef olduğu süre” şeklinde tanımlıyor. Ancak AB ülkelerinde, çalışanların genellikle evleri ile iş yerleri arasında geçen ulaşım süresi için bir maddi karşılık talep etme hakları bulunmuyor. Ülkede 857 sayılı İş Kanunu’nun 63’üncü maddesine göre, haftalık çalışma süresi 45 saat. Bu süreye yolda harcanan zaman da eklendiğinde geriye kalan zamanda eğlenme, sosyal hayat, dinlenme gibi yaşamsal faaliyetlere yer ayırmak zor.

‘KARANLIKTA YAŞIYORUM’

Bir hastanede sağlıkçı olarak çalışan 27 yaşındaki Buğra Aydoğan, trafiğin durumuna göre günün 3-3,5 saatini yolda geçirdiğini söylüyor. Gebze’den Kocaeli’nin bir ilçesi olan Başiskele’ye işe giden Aydoğan, şunları anlatıyor: “Mesaim 08.00’de başlıyor, ben 06.00’da çıkıyorum evden. Kışın gün ışığı görmüyorsun, işten çıkıyorsun güneş yok, işe giriyorsun, yine güneş yok. Alıştım ama yine de kötü etkisi oluyor; sadece karanlıkta yaşıyorum. Gece gündüz diye kavramlarım yok. Akşamları dönüşte uyuyorum mesela… Kira için, yaşamak için mecburuz.”

Aydoğan, yolda geçen sürenin iş dışında kendisini iki kat daha yorduğunu, bunun dışında kendisine vakit ayırmak için zaman kalmadığını şu sözlerle anlatıyor: “Arkadaşlarınız akşam arıyor, bir şeyler yapalım diye ama yorgun olduğun için çıkmak istemiyorsun. Böyle yani… Bu tip şeyleri ayda bir yapıyorum, bazen o da olmuyor.”

36 yaşındaki Abdullah Arslan, drama öğretmeni. Günde 4 saatini yolda geçiriyor. Arslan, yolda geçen süreyi “ciddi bir mutsuzluk kaynağım” diyerek tanımlıyor.

Arslan, İstanbul’da Sarıyer Bahçeköy’den Bahçeşehir’e gidiyor. İşe gitme yolculuğunu ise şu ifadelerle aktarıyor: “Gidiş 1 saat 45 dakika, dönüş trafik olduğu için daha uzun sürebiliyor. Sabah metroya, oradan metrobüs ve otobüs olmak üzere üç vasıta kullanıyorum. Mesai 08.45’te başlıyor. Ben evden 06.00 gibi çıkıyorum. Verimli uyuma olmasa da, yolda uyumaya çalışıyorum. Akşam dönüşte metrobüs gerginliği oluyor. Yer bulabilecek misin, ayakta mı gideceksin? Ama çalışmak zorundayım. Yol bazı zamanlar benim için ciddi mutsuzluk kaynağı. İstemeye istemeye gidiyorum. Sürünerek… Hele işe gitme motivasyonun düşükse daha da kötü… Çocuklarla çalıştığım için mutluyum ama yine de ev ve iş arasında bu kadar saat geçirmek istemezdim.”

ALT GELİRİN YANSIMASI

Burak Demirbaş, 25 yaşında. Aslen gazeteci olduğunu ama 8 aydır mesleğini yapmadığını söylüyor. Demirbaş, sahadan otomatik veri toplama alanında çalışan bir grup şirketinde direktör olarak çalıştığını belirtiyor. Demirbaş da günün önemli bir kısmını yolda geçirdiğini anlatıyor: “İstanbul, Üsküdar, Kirazlıtepe’den Ataşehir Ferhatpaşa’ya doğru sabah 07.15’te ilk otobüsüme biniyorum. İkinci aktarmama binip indiğimde saat 08.15 oluyor. Tam 1 saat sürüyor. Dönüş yolu; Ferhatpaşa’dan Kirazlıtepe’ye 17.40’ta biniyorum yine 2 araç ile en erken 19.30’da evde olabiliyorum. Günde toplamda minimum 2 saat 50 dakika yolda geçiriyorum.”

Demirbaş, toplu taşımadaki insanları “alt- orta gelirin yansıması” olarak gördüğünü ifade ediyor ve bunun kendisini umutsuzluğa düşürdüğünü anlatıyor: “Yol çok yoruyor. Kimi zaman araçların fiziksel koşulları yoruyor. Metrobüse otobüse binmeyen insanların Türkiye hakkında sosyolojik tahlil yapma ehliyeti yoktur gibi bir düşüncem var. Otobüste çok temel şeyler problemli. Yaşlılar, engelliler, hamileler, çocuklu kadınlar kendilerine ait yerlerde oturmuyor. Çok bilinçsizce hareket ediliyor, sıra beklemek yok. Erkeğim ama ben de tacize uğruyorum; çok uzun süre insanlar göz teması kuruyor. Yolda kulaklık takıyorum, müzik dinliyorum ve tabii ki bu süreçte umutsuz oluyorum. Çünkü otobüsler alt- orta gelirin yansıması, bu tür şeylere üzülüyorum.”

‘SAATİ DÜŞÜRÜLMELİ’

İşçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı Ertuğrul Bilir, “Emek gözüyle bakınca bu sürenin çalışma saatine dahil edilmesi gerekebilir ama bu nasıl hesaplanır, nasıl uygulanır… Bazı zorlukları olabilir” diyor ve esas olarak çözüm yolunun ülkede çalışma saati süresinin düşürülmesi olduğuna dikkat çekiyor: “Eğer siz o yolu işverenin sağladığı bir araçla gidiyorsanız, o sırada yaşadığınız kaza, iş kazasıdır. Başka şekilde gidiyorsanız, kaza sayılmaz. Bu bir sorun… Çözüm yolu çalışma saatlerinin düşürülmesi. Türkiye’de haftalık çalışma saati süresi 45 saat. Dinlenme, eğlenme, sosyal hayat açısından 35 saatin altına düşürülmesi gerektiği üzerine dikkatimizi vermeliyiz.”