Soma faciasının üzerinden tam bir yıl geçti. Darbecilerin, diktatörlerin, sorumluların yargılanmayıp korunduğu bir sistemde yine her gün madenciler ailelerinin yürekleriyle birlikte madenlere iniyorlar.

Emekçiler açısından değişen tek şey, sömürünün her geçen gün daha da katmerlenmesi ve karşısında direniş örgütlenmelerinin kırılması üzerine kurulmuş yapının faşist saldırılarıdır..

TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nın hazırlamış olduğu Soma Raporu’nda; “Soma faciasının temel nedenlerinden biri de, bilgi ve teknoloji üretemeyen sistemin, dünya piyasaları ile rekabet edebilmenin en kolay yolu olarak, ucuz ve güvencesiz emek üzerinden üretim yaptırmayı model olarak benimsemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki; işçilik maliyeti kategorisi içindeki her şeyin (ücret, kıdem tazminatı, sosyal haklar, iş güvencesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri, vb) mit haline getirilen ‘büyüme ve istikrarı’ tehdit ettiği görüşünün hem ulusal istihdam stratejisi belgesinde hem de ulusal sanayi stratejisinde hâkim olduğu ortadadır. Hükümetin tüm başarısı da büyüme ve istikrara odaklanmıştır. İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için bundan sonra işyerlerinde ‘önce insan, önce sağlık ve önce iş güvenliği’ anlayışı yerleştirilmeli tüm süreçlerde öncelik işçi sağlığı ve iş güvenliğinde olmalıdır” denmektedir.

İnsan emeğini sömürmek üzerine kurulmuş bir sistemden “Önce insan” anlayışı beklemek abesle iştigaldir elbette. Zaten AKP’nin de, Haziran seçimlerine giderken muhalefet partilerinin asgari ücret başta olmak üzere emek eksenli söylemlerine tahammülsüzlüğü  bunu açıkça göstermektedir. Muhalefetin asgari ücret vaadini eleştirirken; “1.500 TL ile ihracatta rekabet edebilir misiniz?” diye soran Davutoğlu en çok oy aldığı emekçilerin, yoksulların yüzüne miting kürsülerinden yüzü kızarmadan bakarken rahatlıkla yine hamaset yapacak, ahkâm kesecektir.  

Diyanet’in kaldırılması ya da yerine başka kurumların konması seçim  meydanlarında gündem oluşturmakta. İşçi sağlığı ve iş güvenliği üzerine alınacak önlemlerin bizatihi İstanbul Müftülüğü hutbelerinde, “Abartılmaması gerektiği yoksa Allah’ın gücüne gideceği” şeklinde dillendirilmesi  hiçbir dini anlayışa ve vicdana sığmamaktadır. Dolayısıyla bu kafadaki bir Diyanet, sermayenin aracı kurumu gibi çalışmaktadır. Zaten emek sömürüsü üzerine kurulmuş bir sistemde başka türlüsü de beklenemez. Sözün özü bu sistemle iç içe geçmiş bir Diyanet’i tek başına kaldırmanız bir şey ifade etmeyecektir. Sistem yerli yerinde duruyorsa yerine koyduğunuz da kısa sürede onunla bütünleşecektir.

Her ne kadar bu gün için iflas etmiş olsa da komşularla “sıfır sorun” dış politikasını hedefleyenlerin aklına hiçbir zaman çalışma yaşamında “sıfır kaza” hedefi gelmemektedir, zaten içinde oldukları sistem gereği gelemez de...

Oysa yine Maden Mühendisleri Odası Raporu’nda yer alan, “Faciadan sonra, yetkililer tarafından, bu tür olayların madenciliğin doğasında olduğu yönünde açıklamalar yapılmıştır. Madencilik ve benzeri iş kollarında kazaların yaşandığı doğrudur. Ancak, madencilik sektöründe “facialar” artık çok gerilerde kalmıştır. Günümüzün madencilik endüstrisinde, “sıfır kaza” hedefi olmaksızın çalışılmamaktadır.” sözlerinden de anlaşılacağı üzere Dünya madencilik sektöründe “facialar” artık geride kalmıştır. Ancak, ölümlü iş kazaları, başta madenler ve inşaat sektörü olmak üzere aynı hızla devam etmektedir. Soma’nın ardından Ermenek gelmiş ve önümüzdeki günler yeni facialara açıktır.

Fıtrat söylemi kafasıyla gidildiği için doğal olarak da önlem alınmamakta ve her şey hayatın akışına, kadere terk edilmektedir.

Soma faciasının üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen sorumlular açısından somut bir adım atılmış değildir. Bu gidişle atılacağa da benzemiyor. Sorumlular, İşletmeci Şirket, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş., TKİ, Sendika, MİGEM, ETKB, ÇSGB ve bütünüyle AKP hükümetidir.

Bu cümlede yer alan sorumluların en sonundakinden yani AKP hükümetinden, hemen bu seçimlerde başlamak üzere  tek tek hesap sorulmalıdır.

Ancak hesap sormanın ötesinde yeni faciaların meydana gelmemesi için de ivedilikle önlem alınmalıdır. Alınacak önlemler yine yukarıda adı geçen Rapor’da belirtilmiştir. İş, bu raporun gereğini hayata geçirecek birleşik bir muhalefet hareketini örgütlemeye kalmıştır. Bu da er ya da geç olacaktır.