Tunceli'de odun toplayan iki gençten birinin özel timlerce öldürülmesi yargısız infaz mı kuşkusu uyandırmıştı. Yaralı kurtulan arkadaşının ifadesi kuşkuları güçlendirdi

AYŞEGÜL SAVAŞTA

Havalar artık soğumaya başlamıştı Tunceli"de. Arıcılık yaparak yaşamlarını sürdüren 33 yaşındaki Bülent Karataş ile 31 yaşındaki Rıza Çiçek her zaman yaptıkları gibi 26 Eylül Çarşamba günü evlerinin yakacak ihtiyacını karşılamak için yola çıktılar. İki çocukluk arkadaşı Hozat ilçesi Kurukay-mak köyü yakınlarındaki ormanlık bölgeye vardılar. El hızarı, sepetli ve ruhsatlı bir ağaç kesme motoruyla birlikte yanlarında topladıkları ağaçları taşıyabilmek için getirdikleri at bulunuyordu. Geceyi dere yatağında geçirmeye karar verip sabahın olmasını beklemeye başladılar. Isınmak için yaktıkları ateşten sonra olanlar oldu. Bülent Karataş, bir günlüğüne evinden uzaklaştığı bu yolculuktan geriye canlı dönemezken çocukluk arkadaşı Rıza Çiçek ise gözlerini tekrar açtığında hastanede göğsünden yaralı olarak yatıyordu.

"KOMUTAN GÖĞSÜME ATEŞ ETTİ"

"Kar maskeli özel timler gelip kimliklerimizi sordular. Karataş"ı başka bir yere götürdüler. Bana silahın dipçiğiyle vurdular. Bu sırada uzaktan ateş sesleri geliyordu. Daha sonra beni de diz üstü yatırdılar, tim komutanı silahını bana doğrultarak göğsüme ateş etti. Kendime geldiğimde hastanedeydim." Eylülde Tunceli"de özel timler tarafından hiçbir gerekçe gös-terilmeksizin vurularak öldürülen Bülent Ka-rataş"ın olay sırasında yanında bulunan ve yaralı kurtulan arkadaşı Rıza Çiçek"in bu sözleri yargısız infaz iddialarını güçlendirecek nitelikte sözlerle dolu. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi"nde müvekkiliyle görüşen Eski Tunceli Barosu Başkanı Avukat Hüseyin Aygün, Rıza Çiçek"in kendisine aktardığı sözleri açıklayınca Bülent Karataş"ın ölümüyle ilgili infaz kuşkuları bir kez daha güç kazandı.

ÖNCE İZİN VERİLMİŞ
"Hozat ilçesine bağlı Kurukaymak köyü yakınlarına bal ağacı kütüğü almak için 26 Eylül 2007 günü sepetli motor, el hızarı, at ve başka bir kısım malzeme de yanımızda olduğu halde gittik. Gece biraz geciktik ve derede ateş yakarak orada kaldık. 27 Eylül 2007 günü öğlen vakitlerinde bulunduğumuz yere bir grup asker geldi. Kimlik sordular. Verdik. Bize "Burada fazla kalmayın, terk edin bölgeyi" dediler. Biz de "Derede bulunan malzememizi alabilir miyiz? Sonra gideriz" dedik. Kabul ettiler."

Rıza Çiçek, avukatına verdiği sözlü beyanatta yanlarına gelen özel timlerin telsizle görüşme yaptığını, o dakikadan sonra birden bire tavır ve davranışlarının değiştiğini anlatırken şunları söylüyor. "Dereye indik, malzemeyi aldık. Tekrar askerlerin yanına geldik. Bizden yine kimlik istediler. Yine verdik. Başlarındaki komutan telsizle konuştu ve bize birden "Soyunun" dedi. Biz ne olduğunu sormak istedik ama "Çabuk elbiselerinizi çıkarın" dedi. Ben kazağımı çıkardım, atletle kaldım. Bu sırada Bülent Karataş"ı ayırıp göremediğim bir yere götürdüler. "Yere çömel" dediler. Çömel-dim, bir yandan da "Bizi niye öldürüyorsunuz komutanım, bizim ne suçumuz var" diye yal-varıyordum. Bu sırada bana "Kaç" dediler. Kaçmadım. Bir dipçik vurdular, aşağı doğru yuvarlandım. Komutan iki kere ateş etti. Göğsümden ve sol omzumdan yara aldım." Tedavi gördüğü hastaneye nasıl getirildiğini hâlâ hatırlamadığını belirten Çiçek, baygınlık geçirmeden önceki son dakikaları "Yalvarmaya devam ettim. Silah atışı durdu. Bu sırada komutan yine telsizle aradı ve "Bu ramazan ayında vicdanım sızlar, bir helikopter gönderin, ölüyor" dedi. Beni aynı anda tedaviye aldılar. 15 dakika içinde helikopter geldi. Sonrasını hatırlamıyorum" sözleriyle anlatıyor.

AYGÜN: OLAY YARGISIZ İNFAZDI

Avukat Hüseyin Aygün, hayatını kaybeden Karataş"ın yargılandığı dönemde müvekkili olduğunu belirtirken, 27 Eylül öğle saatlerinde yaşananları "tam bir yargısız infaz" sözleriyle açıklıyor. Devlet kurumlarının yaptığı resmi açıklamalarda çelişkili olarak "dur ihtarına uymadılar", "arama-tarama sırasında iki örgüt mensubu etkisiz hale getirildi" ifadelerinin geçtiğini anlatan Aygün, müvekkili Bülent Karataş"ın yargısız infazını şöyle temellendiriyor. "1- Olayın gerçekleştiği günün ertesinde ateş açma olayının yaşandığı bölgeye giden Hozat Cumhuriyet Savcısı silah, mühimmat veya suç unsuruna rasdamamıştır.

2- Askerlerden ölen, yaralanan veya zarar gören hiç kimse olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu durum "silahlı çatışma" tezini zayıflatmıştır.

3- Olay yerinde mağdurlardan kalan at, el hızarı, sepetli ve ruhsatlı motor vb. malzemelere rastlanmıştır. Bunlar, "örgütsel malzeme" olamayacağına göre bu durum ancak "sıradan köylülerin" vurulduğunu gösterir.

4- Elazığ Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım servisinde yatan Rıza Çiçek"in kurşun yarasını "ön taraftan aldığı" ortaya çıkmıştır. Bu durum, "dur ihtarına uymadılar" açıklamasının inandırıcılığını büsbütün ortadan kaldırmıştır. Zira ihtara uymayan ve kaçan bir kişinin arkadan vurulması gerektiği yaşamın olağan akışının bir sonucudur.

5- Olaydan hemen sonra süratle Hozat Sulh Ceza Mahkemesi tarafından müdahil taraf olarak bizim "dosyayı inceleme ve suret alma yetkimiz" kısıtlanmıştır. "İstisnai bir yetki" olan CMK 153/2. maddedeki "kısıtlama" yetkisinin acele bir şekilde kullanılması soru işaretlerine neden olmuştur. Madde metnine göre "soruşturmanın amacının tehlikeye düşmesi ihtimali" olması halinde kısıtlama kararı verilebilir. Böyle bir tehlike olmadığı halde CMK 153/2. maddeye göre verilen bu karar "yargısız infazın üstü örtülmek mi isteniyor" şeklinde haklı kuşkulara neden olmuştur."

* * *

"Bize çalışacaksın!"

İKİ çocuk sahibi Bülent Karataş"ın 1997"de "MKP"ye yardım yataklık ettiği" gerekçesiyle kısa bir dönem hapishanede kaldığı, 2006"da ise "DHKP-C üyesi olmak" iddiasıyla gözaltına alınıp serbest bırakılmasına rağmen hakkında dava açıldığı doğrulanırken, eşi Güler Karataş son dönemde "Tuncay Başçavuş" isimli bir askeri yetkili tarafından "yeter teröristlere yardım ettiğin, artık bizimle çalışacaksın" sözleriyle Bülent"in ihbarcılık yapması için tehdit edildiğini söyledi.

Evlerini de değiştirmek zorunda kaldıklarını anlatan Güler Karataş, "eşim hapisten çıktığından bu yana gözetleniyordu. İzlendiğini fark ediyorduk. Tehditlerden dolayı İHD Elazığ Şubesi"ne başvurmuştuk. Eşim ölmeden 15 gün önce de adının Tuncay olduğunu öğrendiğimiz evi aradı ve eşimle telefonda konuştu. Eşim tanımadığını söyleyince karşı taraf, "Hani seni Taşgirek"te görmüştüm. Komşuna ayran içmeye gelmiştik" dedi. Ve eşime, "çayını içmeye geleceğiz" demesi üzerine eşim burada olmayacağını söyledi. Bunun üzerine eşime "merak etme o zaman en yakında zamanda sen bizim çayımızı içeceksin. Yeter teröristlere yardım ettiğin artık bizimle çalışacaksın" demiş eşime" diyor.

* * *

Cenazede beş bin kişi vardı

ÖZEL Timler"in vurduğu gençlerden biri ölürken diğeri ağır yaralanmıştı. Jandarma Karakolu"ndan Bülent Karataş"ın ailesine "gelin bir an önce cenazelerinizi alın" telefonu edilmesiyle olay açığa çıkmıştı. Bülent Karataş"ın cenazesine aralarında DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Tunceli Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, Hozat Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Tunceli Barosu Başkanı Özgür Ulaş Kaplan"ın da bulunduğu 5 bin kişi katılmıştı.