Millet İttifakı'nın ekonomi kurmaylarından Selin Sayek Böke, sosyal devlet vurgusuyla birinci önceliğin yoksulluğun önlenmesi olacağını belirtti. Böke “Yeni düzeni kurduğumuzda vatandaşın kur şoklarından korunma ihtiyacı olmayacak” diye konuştu.

Öncelik yoksulluk
Fotoğraf: BirGün

Havva GÜMÜŞKAYA

AKP’li yıllarda muhalefet ilk kez kazanmaya bu kadar yakın bir seçim dönemi geçiriyor. Olası Millet İttifakı iktidarının ekonomi kurmayları arasında yer alacak isimlerden olan CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, BirGün’ün sorularını yanıtladı. Böke, enkazı kaldırırken titizlikle çalışmak gerektiğini ve yoksullaşmayla mücadeleyi temel alan bir ekonomi programını öncelediklerini belirtti. Böke, bugünün tüm sosyal destek programlarını tek çatı altında toplayacaklarını ve sadece bundan bile büyük bir tasarrufun ortaya çıkacağını belirtti.

Para, maliye, kur, finansal piyasalar açısından çözülmesi gereken çok sorun var. Bunları nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz ve nereden başlayacaksınız?

Birkaç ay öncesine kadar bu cümleyi böyle kurmuyorduk. Ama artık “Hakikaten bir enkaz devralacağız” diyoruz. Çünkü zaten çok kötü gidiyordu işler. İktidarın kurmuş olduğu düzenin neden olduğu ağır bir yıkım vardı. O yıkım, pervasızlaşan kötü yönetim ve yanlışta ısrar eden, halkın ihtiyaçlarına yanıt vermeyen ve ekonomik gerçeklikten kopuk politikalarda ısrar sonucunda şimdi öyle bir hale geldi ki gözümü kapattığımda şöyle canlandırıyorum, ‘Bir yün yumağı var. Bunun içerisinde birbirine dolanmış düğümler var.’ Bu düğümleri açmamız gerekecek.

Dolayısıyla o enkazı kaldırırken de çok titiz çalışmak gerekecek. Bu birinci tarafı.

Bugün bu iktidarın yaratmış olduğu yıkımın en ağır sonucu derin bir yoksullaşma. Bir kere bu yoksullaşmayı ortadan kaldırmamız gerekiyor. Çünkü bu iktidarın kurmuş olduğu düzen bir kader filan değildi. İktidarın siyasi tercihlerle şekillendirdiği politikaların sonucunu yaşıyoruz. Ve tercihleri üretimden değil ranttan yana oldu. Halkın zenginleşmesinden yana değil bir avuç yandaşın zenginleşmesinden yana oldu.

Türkiye ekonomisinin dünya ile rekabet edeceği nitelikli üretimden, istihdamdan yana değil, ülkeyi ucuz emek gücü deposuna çevirip bir sömürü düzeni dayatmaktan yana oldu. Şimdi iktidarın bu tercihlerini ortadan kaldıracağımızı söylüyoruz.

Zaten birinci çözeceğimiz mesele yoksullaşma meselesi olacak çünkü o tercihler bu yoksullaşmaya yol açtı. Kamunun kaynaklarını nereye kullanacağınıza dair bir tercih… Aynı zamanda ağır bir enflasyon yükü bırakıldı vatandaşın omzuna. Enflasyon ve hayat pahalılığı geçim sıkıntısı doğurdu. O yüzden doğru maliye politikasıyla hem orta sınıfı hem dar gelirliyi ve yoksulu koruyan, kollayan bir çerçeve tarif ediyoruz. Aynı zamanda bunu da besleyecek şekilde o enflasyon canavarını ortadan kaldıracak politika çerçevesine ihtiyacımız var. Bunlar birbirleri ile tamamlayıcı şeyler. Biz bunları birbirinden ayrı görmüyoruz. Esasında enflasyonu kontrol altına almak bir toplumdaki gelir adaletinin tesisi için de en önemli şeydir. Verimlilik odaklı bir kalkınma ve sürdürülebilir bir büyüme için de zorunluluktur. Biz bunu bütüncül gören bir yerden yola koyulacağız.

Bunu özellikle vurguluyorum çünkü salt finansal istikrar modeline dayanan bir makro çerçeve ile gelmeyeceğiz. Sadece para politikasını düzelterek bu işleri kotarmak üzere gelmeyeceğiz. Para politikasını destekleyen, sosyal politikayı önceleyen bir verimli kalkınma ve yeni üretim dönüşümü, bunu tamamlayan makro ihtiyati tedbirler. Bunların bütün olarak ele alınması gerekliliği aşikâr. Yün yumağı çözülecek.

KADINLARA DESTEK VERİLECEK

Bir geçiş sürecinden bahsediyorsunuz…

Arka arkaya gelen derin döviz şoklarını yaratan şey de finansal baskılamaydı en son raddede, sonra onu çözmek için yeni finansal baskılar ortaya çıkardılar. Öyle bir noktaya geldik ki dövize dair talebi dizginlemek için her türlü adımı atmak yolunu seçtiler. Bir yanda da dövizin arz ve talebinde de elde olan her şeyi, hatta altınları satacak kadar dibini kazıyan, kasayı boşaltan bir yaklaşım sergilediler. Bunun çözülmesi, sürecin iyi yönetilmesi gerekiyor. Yeni istikrarsızlıklar oluşturmayacak, yeni döviz şokuna yol açmayacak, yeni faiz şokları yaratmayacak şekilde yapmamız gerekiyor. Onun için de kur korumalı mevduat için şunu söyleyebilirim, biz yeni düzeni kurduğumuzda vatandaşın kur şoklarından korunma ihtiyacı olmayacak. Zaten istikrar gelmiş olacak.

Ama oraya gelene kadar bugüne kadar kur korumalı sisteme parasını yatırmak zorunda kalmış yurttaş, elbette hakkını alacak. Kademeli geçiş tasarlanacak çünkü burada atılacak ani bir adım o yün yumağında yeni düğümlerin oluşmasına, dolayısıyla yeni istikrarsızlıklara ve yeni gelir kayıplarına yol açabilir. Birinci önceliğimiz halkın yoksullaşmasının önüne geçmek.

İstikrar programlarının halktaki karşılığı hep kemer sıkma. Bu süreçte de halk kemer sıkacak mı? İki yılda nasıl bir politika izlenecek?

Türkiye’de enflasyon bu iktidarın uyguladığı bilimden, rasyonaliteden uzak, ekonomi ihtiyaçlarından uzak para politikası macerası sonucunda yaşandı. Bu macera ortadan kalkacak. Tercihler düzelince beklenti de düzelecek. Bütün bunlar geleneksel manada, konvansiyonel olarak dayatılan bir istikrar programına ihtiyaç olmadığını gösteriyor bize.

Bilakis kurumları yeniden var etmeye, kurumsal işleyişi var etmeye, halkın ihtiyaçlarını gözeten bir bütüncül ekonomi politikasını var etmeye ihtiyaç var. Bunun içerisinde tamamlayıcı bir sosyal politika var. Gelir gelmez aile destekleri sigortasını başlatacağız diyoruz. O Aile Destekleri Sigortası bugün var olan sosyal politikaları tek bir kurumsal çatı altında toplayacak. Bunun kendisinin dahi ciddi bir tasarruf yaratacağını görüyoruz uzmanlarla.

Dolayısıyla Aile Destekleri Sigortası'nın birinci faydası kurumsallık üzerinden ihtiyaç sahibi insanların erişebildiği yani gelir adaletsizliğini çözmekte etkin bir araca dönüşecek olması.

Her hanedeki kadına verilecek bu destek. Çünkü kadınların eriştikleri mali imkânları kullanma biçimleri çok daha rasyonel ve ihtiyaçlara yönelik oluyor. Onlar hane içinde tasarrufa, hane içinde çocuklara ve gençlere yönelik tercihler yapıyor. Bu da kendi başına Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu verimlilik atılımında kadınları güçlendirici bir politika olarak da öne çıkıyor.

“Altın kart” dediğimiz kartlar verilecek. Adı altın kart çünkü her haneye en az bir Cumhuriyet altınının değeri kadar gelir güvencesi verilecek. Bugün iktidar Kur Korumalı Mevduat ile mevduat sahiplerini koruyor. Biz ihtiyaç sahibini, altının değeri ile koruyacağız. Kimin korunacağına dair bir tercih ortaya koyuyoruz. O kartı alan ihtiyacı neyse ona harcayacak. Bu çok özgürleştirici ve esasında toplumun sıkıntılarını da doğru sosyal politika ile aşmaya izin veren bir yaklaşım ortaya koyuyor.

Bu bütünlükte baktığımız için zaten orta sınıfı ve dar gelirliyi, yoksulu ve yoksullaştırılan halkı gözeteceğimizi çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

Öyle bir sosyal devlet anlayışı kurmalıyız ki Türkiye’de, altın korumasına ihtiyaç duyulmasını ortadan kaldırmamız gerekiyor. Altın bilezik vermemiz gerek esasında. Yani iş imkânı, eğitim imkânı. Aile destekleri sigortası programının bence en önemli parçalarından birisi de o hanede, bir genç varsa kamuda sağlanacak istihdamda onlara öncelik verilecek olması. Böylece bundan sonra esasında o altın karta ihtiyacı da ortadan kalkmış olacak.

Niye kadınlar? Çünkü kadınlar verimlilik odaklı ekonominin temeli. Niye gençler? Çünkü gençlere istihdam sağladığımızda yarının kalkınmasını bugünden gençlerin inşa ettiği bir sistem kuracağız.

Bu çerçevede nasıl bir istihdam politikası var önünüzde? Genç ve kadın işsizliğiyle nasıl mücadele edeceksiniz?

Kaba fotoğrafa bakınca sanki her üç kadından sadece biri iş arıyormuş gibi gözüküyor. Oysaki kadınların kendi hayat döngüsü içinde baktığımızda her üç kadından ikisinin hayatının bir noktasında istihdam için arayışa girdiği ama bırakmak zorunda kaldığını görüyoruz. Bırakmak zorunda kalıyor çünkü bakım ekonomisi tanımlanmamış. Sosyal devlet, bakım yükümlülüğünü yerine getirmiyor. Kreş yok, geceli gündüzlü bakım evleri yok, engelliler için bir sistem kurulmamış. İhtiyacı olan vatandaşının ihtiyacını karşılayan bir sosyal devlet anlayışı yok. Biz ise şunu söylüyoruz, belediyelerimiz bunu yapıyor. Her mahalleye bir kreş açıyor. Çünkü o kreş olduğu zaman, kadın çocuğunu kreşe bırakabildiği zaman zaten iş bulmak istiyor.

Kadınların iş gücüne katılımını tetikleyen ve insanların çalışabileceği yeni bir bakım ekonomisi tarif etmiş oluyor bütün bunlar. Bu kadınlar için özellikle kritik olan taraf.

Gençler için eğitim sistemindeki sorunların çözülmesi gerekiyor. Çocuklar, gençler bu çağın ihtiyaç duyduğu şeylerle donatılmıyor. Biz onun için hep yeni bir atılımın önemli parçasının eğitimde seferberlik olduğunu söylüyoruz. Hem eğiticilerin eğitimine dair, hem de sınıfların boş kalmasını engelleyecek ve atanmayan öğretmenlerin atandığı bir gelecek.

Üretim tarafında da devlet öncü rol üstlenecek. Hem yatırımcı olarak hem de özel sektörün yatırımlarının önünü açacak güçlü bir strateji ve planlamayla. Türkiye’nin bütün coğrafyasına yayılmış, dokuz özel ekonomik bölge, 50 üretim merkezi kuracağız. Sanayi, üretim, hizmetler, bilim, yenilikçilik ve burada yaratılacak istihdam ve işte o yeniyi üretecek, yeni bilgiye sahip gençler olacak.

KAMU ZARARINI ORTADAN KALDIRACAĞIZ

Garanti ödemeleri kamunun üzerinde büyük bir yük. Taraflarla tekrar masaya oturma ya da bu borçların tiksindirici borç ilan edilmesi gibi durum söz konusu olur mu? KÖİ garanti ödemeleri ile ilgili bir takvim var mı?

Yapacağımız ilk işlerden biri Durum ve Hasar Tespit Komitesi kurmak olacak. Çünkü bu Kamu Özel İşbirliği projeleri ile ilgili yıllardır dile getirdiği haklı bir itirazımız var. Bu böyle olmaz. Halkın parası halkın olmalı. Komite, KÖİ’lerdeki durumu ve yarattığı hasarı tespit edecek. Hukuk devleti ne gerektiriyorsa onu yapacağız. Bu sözleşmelerde bir yolsuzluk tespit edildiği takdirde biz kanuna uyacağız, kamu zararını ortadan kaldıracağız.

Bu 6 siyasi partinin de ortak kararı. Bunun içinde KÖİ var, TÜİK’in veri manipülasyonları var, TCMB’nin heba edilen rezervleri var. Kamu kurumlarında ortaya çıkmış olan kamu zararları var. Yani esasında hepsini içeren durum ve hasar tespiti yapıp o hasarı gidermeye dönük, hukuk devleti, sosyal devlet ve girişimci üretken devlet içerisinde kaynakları doğru yere harcayacak bir yeni siyasi iradeyi temsil ediyoruz biz.

NİTELİKLİ VE GÜVENCELİ İSTİHDAM

Çokça tartışma konusu olan bir 300 milyar dolarlık yabancı kaynak girişi olacağı söyleniyor. 300 milyar dolarlık bu kaynak hangi alanlarda kullanılacak?

Para ne olursa gelsin diyen bir yaklaşımla değil yeni bir üretim anlayışının yatırımına dönük bir vizyonu ortaya koyuyoruz. Yeni üretimin dayandığı belli ilkeler var. Bir kere biz kamu yararı gözeten bir çerçeveden politika belirliyoruz. Üretimin nitelikleri ne olacak? Nitelikli, iyi gelirler kazandıran ve güvenceli olan istihdamı yaratan bir üretimi önceleyeceğiz. Türkiye’ye gelen yatırım veya kamunun harcayacağı kaynakların birinci önceliği bu nitelikli istihdamı yaratacak bir üretimi ortaya koymak olacak. Bunu politika ile biz yönlendireceğiz. Bunu yönlendiren temel kurum Strateji ve Planlama Teşkilatı olacak.

Türkiye’ye gelecek olan 300 milyar dolar, nitelikli istihdam yaratmayı dert edinmiş olan yatırım olacak. Bütün dünyada böyle bir değişim var. Uluslararası sistemde yatırımlarda artık ESG dediğimiz fonlar ağırlık kazanmaya başladı. Bunlar çevre sürdürülebilirliğini gözetiyor, sosyal adaleti, iyi yönetim ve dolayısıyla demokrasi ve hukuku gözetiyor.

İktidarın getirdiği eski sıcak para gibi faiz odaklı, hemen kaçmaya hazır paradan söz etmiyoruz.

Yepyeni bir tarif biz ekonomiyi dönüştürdüğümüz için zaten doğal olarak ortaya çıkacak. Üretim sistemimizi dönüştürdüğümüz için bu para ve yatırımlar bir sonuç olarak gelecek.