Oh be, yürümek ne güzel. Şu ürünleri raflarına yerleştireyim. Sonra da Sivri Bey’e çıkıyorum derim, çıkarım. A, aslında bu ayçekirdeğini yerine hiç koymayayım. Kasadan geçirip alayım. Anneme. Kadıncağızın tek eğlencesi.

Önemli değil ki

Zafer Köse

Hadi be teyze, biraz hızlı hareket et. Azıcık sportif olur insan canım, bak, hamlamışsın, alışveriş arabasının içine uzanırken zorlanıyorsun. Ha, ha, ha. Nasıl espri yaptım ama. Hadi, bant yürütme pedalına basacağım, seni bekliyorum.

Dııt, dıt, dıııt. Biz devam edelim amca bey. Poşet istemiş miydiniz? Gerek yokmuş. Peki. Temassız ödemeymiş, kızımmış. Ben oluyorum yani o. Hanım kızıymışım bu amcanın. Tamam, şekerim, amcacım. Buyurun, şuraya okutun lütfen. Bu da bitti.

Sıra geldi teyzeye. Nihayet. Hoş geldiniz. Ona teyze demeyeceğiz tabii. Hanımefendi. Ya da bir hitap sözcüğü kullanmasak da olur. Hoş geldiniz yeterli. Öğrendik bunları herhalde, kasiyerlik eğitiminde. Üç günde.

Hoş geldiniz ayrı yazılır. E, edebiyat öğretmenliğinde boşuna mı okuyor benim kardeşim. Bu akşam gelecek. Hafta sonuna.

Dııt, dııt. Poşet ister misin teyze? Yani hanımefendi. Misiniz… İster misiniz? Ay ne komik! Nasıl da gülüyor sevimli teyze. Alt tarafı poşet istemez diyecek.
Gerçi ben bu aralar hafta sonu çalışıyorum. Kardeşimle fazla görüşemiyorum. Ama bugün, birazdan çıkacağım. Cuma günleri 15.30…

Haftada 45 saat. Çok zor değil aslında ama sabah dokuzda gelip akşam dokuzda çıktığım haftanın üç günü yorucu geçiyor. Neyse ki 15.30’da çıktığım iki günden biri cumaya denk geliyor da kardeşimle rahatça görüşebiliyorum. Canım benim! Bakalım mezun olunca öğretmenlik ataması yapılacak mı?

Haftada iki günlük tatillerimden birini hafta sonu kullanabilseydim... Olsun, yine de güzel iş. Güzel işmiş. Öyle diyor bizim ağabey. Kendi ağabeyim değil tabii ama akrabamız. Mağazanın depo sorumlusu. Küçüklüğümden beri Sivri Abi, onun adı. Ailede birisi öyle isim takmış. Sivri. Rahmetli babam başlatmış olabilir.

Bildim bileli öyle diyoruz. İnce uzun tipinden dolayı değil aslında, davranışları, kararları hep sivriydi de ondan. Diğer çalışanların yanında öyle demeyecekmişim. Burası işyeriymiş. Peki, bey diye hitap ederim ben de. Sivri Bey diyorum, nasıl kızıyor. Diğerleri gülünce o da kızmamış gibi gülüyor.
Herkes ondan Sivri Bey diye söz ediyor artık.

Dıt, dııt, poşet alacak mısınız, dııt. Hoş geldiniz beyefendi, bu arada. Unutuyorum bazen, önce hoş geldiniz diyeceğim, sonra poşet istiyor musunuz?

Doğrusu, bu işe tahmin ettiğimden çok daha çabuk alıştım. Bir hafta ancak sürmüştü acemiliğim. Sonra, bir de böyle içimden konuşma alışkanlığım gelişince, bazen zaman güzel bile geçmeye başladı. Ama insan iyice alışınca, bu sefer de sıkça dalgınlıklar yaşanıyor.

Neyse işte, bugün erken çıkma günüm. Ama şu uyuşuk teyze yüzünden paydos etmeden bir türlü boş kalamadım. Bak, bir kişi daha geldi, sıra bitmedi yine. Peşinden biri daha. Diğer kasalar da boş kalmadı pek. Yerime gelecek kasiyer de ortalıkta yok henüz. Saat 15.32.

Sıradaki şu moruk, göğsüme mi bakıyor? Yine? Dur, çaktırmadan kontrol edeyim, düğmem falan açılmış olmasın. Yok. İyi, devam.

Dıııt. Tamam. Bu kadar mı, peki, kredi kartı mı? Hadi be abi, biraz hızlı, senden sonraki şu moruğu da okutayım, kalkayım, sırada müşteri yok diye. Nöbetçi kasiyer de gelir herhalde artık.

A, işte orada benim ağabey. Sivri Bey! Seslensem mi? Sürem doldu, diye bir işaret yapayım da sıradaki kasiyer geciktiyse yerime başkasını göndersin. Çözüm bulsun. Karışmam der kesin. İşine gelmeyince, depo sorumluluğu dışında bir işe karışmaz. İşine gelince de mağaza yöneticisinin yardımcısıyım der. Zaten eski sivriliği de kalmamış hiç. Çalışmaya başladıktan sonra herhalde, her geçen yıl biraz daha mıymıntı bir tipe dönüşüyor. Niye bana bakıyor? Seslendim mi yoksa? Böyle içimden konuşmak oyunu da bazen tehlikeli oluyor ha. Hep şu müşteriler yüzünden. Arada onlara sesli bir şeyler söylemem gerekiyor ya, karışıyor iş. Neyse ki toparlıyorum hemen. O kadar boşuna mı okuduk. Lojistik bölümü. İki yıl miki yıl. Neyse işte, diplomam var sonuçta. Bizim Sivri Abi de amma atıyordu ha. O bölümü bitirince iş kolaymış. Çokmuş. Bula bula kendi çalıştığı mağazada kasiyerlik buldu bana. O da beş ay uğraştıktan sonra.

Olmadı mı? Peki, müşteri bey, bir dakika, tekrar gireyim, bir daha okutun. A, yine mi olmadı. Bakayım. Ah be abi, genç adam. Yani beyefendi. Hatlarla falan ilgisi yok, bakın yanıt geliyor, kredi kartınıza onay gelmiyor. Yani olumsuz yanıt geliyor. İyi iyi, hadi, uzatmayın, tamam, şuraya bırakın. Geçen gün ödeme yapmış da, dün kullanmış, sorun yaşamamış da… Hep böyle gereksiz açıklamalara girişirler, kredi kartı sorunu ortaya çıkınca. Bana ne ki! Zaten saat 15.34 oldu.

Sıradaki. Buyurun beyefendi, alayım sizinkileri. Hadi… E, be moruk, göğsüme bakacağına önüne bak! Hadi, bir kişi daha gelmeden seni göndereyim de kalkayım buradan.

Tamam, ağabeyciğim, genç adam. Öyledir mutlaka. Sen şimdi kredi kartı sorununu çözer, hemen geri gelirsin. Yok, beyefendi, burada tutamam, ben birazdan onları geri götürürüm. Önemli değil. Ne olacak, canım, paydostan sonra bir de senin ödeyemediğin ürünleri raflara yerleştirmekle uğraşırım. İyi akşamlar beyefendi. Yine bekleriz. Kartınızın ödemesini bir yapın da…

Poşet de mi istiyorsun moruk bey? Peki, buyurun. A, nakit mi, iyi bari. Hadi tamam, iyi akşamlar.

Oh be, yürümek ne güzel. Şu ürünleri raflarına yerleştireyim. Sonra da Sivri Bey’e çıkıyorum derim, çıkarım. A, aslında bu ayçekirdeğini yerine hiç koymayayım. Kasadan geçirip alayım. Anneme. Kadıncağızın tek eğlencesi. Bu akşam sevdiği dizi var, seyreder. Çıtlatır. Geçen yıla kadar kadın canla başla çalışıyordu. Yevmiyeli işlerde… Pek boş kalmıyordu. Hep vardı ufak bir astım sorunu ama nasıl birdenbire öyle ilerle…

Ay, mağaza sorumlusu bey! Size görünmeden çıkacaktım. Baş selamı, sırıtma. Tamam. Normal. İçimden konuşuyorum zaten. Hem niye ürküyorum ki, iş için kalktım yerimden sonuçta. Şu malzemeleri yerleştireceğim. Evet, kredi kartı onayı gelmeyince müşterinin, şey oldu. Ben de, nasılsa kimse yok kasada sırada diye, şey yapayım dedim. Raflarına. Ya, nöbetçi kasiyer gecikecek mi? Üç saat mi? Ay, ne olacak canım, tabii, ben devam ederim. Ne canım’ı… Yok şekerim deseydin koca yöneticiye. Sivri Abi. Beyefendi. Lafı mı olur. Evet, doğru söylüyorsun, bu ara çoğaldı biraz, onay gelmeyen kredi kartları falan. Tamam, ben üç saat sonra çıkarım. Mıymıntı. Abi. Nasıl da sevindim şimdi. Sürpriz mesai, ne güzel bir şey!

Diğer kasalarda da pek yoğunluk kalmadı. Aslında ben çıksaydım ya. Yöneticim beyefendim, bak, boş duruyorum kasada, burada. Nasıl da canım sıkıldı şimdi. En iyisi şu çekirdeği çıtlatayım. Dııt. Okutayım önce. Parasını da ödeyeyim. Nakit. Yok, poşet istemem. Ay ne komik, kendi kendime. Kasada bir şey atıştırmak da yasak ama. Çaktırmadan... Boş da duramıyor ki insan. Bir şeyleri kafasına takıyor.

Hep şu, kredi kartına onay gelmeyen abi yüzünden. Sahi, ne olacak onun hâli? Düzenli bir iş bulsa kendine. Çalışmaktan mıymıntıya dönüşse. Kart ödemelerini aksatmasa.