Ezilenlerin Pedagojisi kitabında Paulo Freire; “Tarihte hiçbir zaman şiddet ezilenlerden kaynaklanmamıştır,” derken

Ezilenlerin Pedagojisi kitabında Paulo Freire; “Tarihte hiçbir zaman şiddet ezilenlerden kaynaklanmamıştır,” derken, ezilenler için, “eğer kendileri şiddetin sonucu iseler nasıl şiddetin başlangıcı olabilirler ki?” diye bir saptamada bulunuyor ve “öncesinde boyun eğmişliklerine temel oluşturacak bir şiddet durumu olmasaydı, ezilenler de olmazdı,” diyor.

Aynur Doğan, 15 Temmuz’da Javier Limon, Buika, La Shica, Sandra Carrasco adlı İspanyol sanatçılarla İKSV Caz Festivali kapsamında Açıkhava’da kendi dilinde şarkı söyledi. Yanlış anlaşılmasın; Aynur’u, Freire’nin yukarıdaki sözünde geçen ‘ezilen’ yerine koymuyorum. Yıllarca Kürt diline yapılan baskıyı kastediyorum. O gün bir grup izleyici Kürtçe şarkı okunmasına tepki gösterdi. Kürtçe şarkı duyduğunda iradesini/aklını kontrol edemeyen bu şehirli şoven orta-üst sınıf emin olun söz demokrasi, özgürlük ve barış söylemlerine gelince kimseye pabuç bırakmaz. Dile, kültüre saygısı olmayan acayip bir sentez. Şimdi bu tepkiyi koyanlara sormak gerek; yaptığınız şiddet değil de nedir?

Yıllar önce Kakava Şenlikleri nedeniyle Kırklareli’ye gitmiştik. Çok uzun yıllara dayanan bu geleneksel şenlikleri fotoğraflayacaktık. O yıllar Şeytan Deresi denilen yerde, derenin gölet yaptığı bölgede çadırlar kurulur, çalgılar 9/8 lik şarkılar çalarken, göbekler atılır, panayırlar kurulur, paçalar sıvanır, dere içine içki masaları dizilir, yenilir içilirdi. At arabalarını özenle süslendiklerine, dere içinde kulakları yırtık hasır şapkasından fırlamış katırlara dans ettirdiklerine şahit olmuştum. Bir tahta sal üzerine yerleştirilmiş eski koltuğun üzerinde içip dereye yuvarlanmanın keyfini süren neşeli insanların coşkusunu görmüştüm. Emir Kusturica’nın, Çingeneler Zamanı filminin platosundan fırlamış gibiydi görüntüler. Üstelik film seti değil, gerçekti. Ancak şimdilerde kültür ve sanatla entegre edilmiş festivalin halini uzaktan izliyorum. Doğal mekânından koparılmış konser platformlarının üzerinde resmi kutlamalarla renklendirilmiş(!) şenlik, gelenekselliğinden koparılmış gibi geliyor bana. Ne dersiniz bu uygulama da şiddetin başka bir çeşidi değil mi?

Ağustos, her yıl Gökçeada’dan (İmbros) göç etmek zorunda bırakılan Rumların toplandıkları ay. Bu yıl da, Meryem Ana’nın yortusu şenliklerine gelen ve şimdi adada yaşamayan Rumlar geçmiş belleklerine sahip çıkmak ve geleneklerini yaşatmak adına birlikte olacaklar. Adada kalan yaşlı Rumları ve başlarından geçmiş siyasi baskıları 2005’de yayımlanan “İmbros; Burada Yalnız Ölüm Var” adlı kitabımda fotoğraflamış ve yazmıştım. 1960’lı yıllardan 90’lı yıllara kadar sistemli olarak uygulanan tecrit politikalarının gereği artan şiddet Rumların adadan uzaklaşmasını neden olmuştu. Ancak bugünkü yazımın konusu bu tip bir şiddet değil. Söz ettiğim, Caz Festivali, Kakava Şenlikleri gibi şiddetin kültürel alanda da görülmesi… Her yıl 14 Ağustosta Tepeköy’de (Agridya) yapılan eğlenceleri sabote etmeye çabalayan bir takım elleri arkada kenetli, sağ ve sol ayakların arasından bir keçi girecek kadar aralı, tuhaf bakışlı insanların meydana dikilip rahatsızlık vermeleri. Sorsan, “izlemek yassah mı hemşerim,” diyecekler. “Bu şiddet değil de nedir,” diye sormama gerek var mı?

Biliyoruz ki ülkemizdeki daha birçok festivalde/şenlikte bu örnekleri görmek ve çoğaltmak mümkün. Neyse ben yine Paulo Freire’e döneyim. Kitabın başka bir bölümünde şöyle devam ediyor;

“Şiddet; ezen, sömüren, ötekileri kişi saymayanlarca başlatılır; yoksa ezilen, sömürülen, kişi sayılmayanlarca değil. Antipatiyi başlatanlar, sevilmeyenler değildir, sadece kendilerini sevdikleri için aslında sevmeyi beceremeyenlerdir. Terörü başlatan; çaresizler, teröre maruz kalanlar değil, iktidarı sayesinde “hayatın reddedilmişleri”ni ortaya çıkaran somut durumu yaratan tedhişçilerdir. Despotizmi başlatan, zulmedilenler değildir, zalimlerdir. Nefreti başlatan, horlananlar değil, horlayanlardır. İnsanı olumsuzlayan, kendilerine insan olma hakkı tanınmayanlar değil, onlardan insanlığını esirgeyenlerdir (bunlar böylece kendi insanlıklarını da olumsuzlamış olurlar). Güçlünün egemenliği altında zayıf düşürülmüş olanlar değil, onları güçsüz kılmış güçlülerdir zor kullanan.”