Ölümünün üzerinden geçen 70 yılın ardından Sabahattin Ali eserlerinin telif hakları ortadan kalktı. Çok sayıda yayınevi de ardı ardına Sabahattin Ali eserleri basmaya başladı bile. Özellikle ‘Kürk Mantolu Madonna’ kitabıyla uzun zamandır çok satan kitaplar listesinden düşmeyen Sabahattin Ali’nin eserleri Ayrıntı Yayınları etiketiyle de raflarda olacak. Ayrıntı Yayınları’nın editörü Levent Turhan Gümüş ile Sabahattin Ali […]

‘Onun hatırasına yakışanı yapacağız’

Ölümünün üzerinden geçen 70 yılın ardından Sabahattin Ali eserlerinin telif hakları ortadan kalktı. Çok sayıda yayınevi de ardı ardına Sabahattin Ali eserleri basmaya başladı bile. Özellikle ‘Kürk Mantolu Madonna’ kitabıyla uzun zamandır çok satan kitaplar listesinden düşmeyen Sabahattin Ali’nin eserleri Ayrıntı Yayınları etiketiyle de raflarda olacak. Ayrıntı Yayınları’nın editörü Levent Turhan Gümüş ile Sabahattin Ali eserlerinin günümüzde yayıncılıkta nasıl bir yer tutacağı ve Ayrıntı Yayınları’nın bu durum karşısında nasıl bir tutum sergileyeceğini konuştuk.

► Ölümünün üzerinden 70 yıl geçmesi nedeniyle Sabahattin Ali eserlerinde telifin ortadan kalkması beraberinde nasıl bir süreç getirecek? “Küçük Prens” çılgınlığına benzer bir süreç mi yaşanacak? Sağımız solumuz Sabahattin Ali mi olacak?

Sanmıyorum. Orda durum biraz daha farklıydı. Dünya çapında popüler olmuş tek bir kitap üzerinden kopmuştu kıyamet. Antoine de Saint-Exupery’nin bu ölümsüz eseri, çocuk edebiyatı yayıncısı olmayan çok sayıda yayıncı tarafından da yayımlanmıştı. Harcıâlem diyebileceğimiz baştan savma yapılmış çeviriler vardı ama iyi, hakkıyla yapılmış çeviriler de vardı. Ve biz, o çeviri çeşitliliğinin üretmiş olduğu tartışmalar sayesinde, farklı konuşan, duygu ve düşüncelerini ilk çevirilerdeki sözcüklerden daha farklı sözcüklerle ifade eden bir Küçük Prens’le karşılaşmıştık.

► Bu söylediklerinizden, Sabahattin Ali kitaplarının çok sayıda yayıncı tarafından telifsiz yayımlanabilecek olmasını olumladığınız sonucunu çıkarabilir miyiz?

Elbette. Sabahattin Ali, çok büyük bir yazar. Edebi kimliğinin yanı sıra politik kimliğiyle ve trajik ölümüyle değişik okumalara müsait biri. Farklı yayınevlerinin yapacağı yayımcılığı değişik okumaları çoğaltacak bir zenginlik olarak kabul etmek gerekir.

SANILDIĞININ AKSİNE ÇOK SATMADI

► Sabahattin Ali’nin eserlerine yönelik bu ilgide çok satan bir yazar olmasının etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

İlk elden şunu belirtelim, yaygın kanaatin aksine Sabahattin Ali, her zaman çok satan bir yazar olmadı. Sağlığında “çok satan” yazarlardandı ama o da daha çok 1940’lardan sonra. Eserlerine gösterilen ilgi, 1948’de, öldürülmeden hemen önce Bakanlar Kurulu kararıyla Sırça Köşk adlı eserinin toplatılmasıyla birlikte kesintiye uğradı. Bütün eserlerini kapsayan bir yasak olmamasına rağmen, eserlerinin yeniden basımı 1950’lerin çok partili “demokrasi” ortamında da gerçekleşmedi. Ölümünden 17 yıl sonra Varlık Yayınları tarafından toplu eserlerinin basımına başlandı. Ve ilginçtir, Sırça Köşk adlı eseri, kitaba adını veren masalın eksikliğinde basıldı. Yayınevi, sarsıcı bir rejim eleştirisi içeren söz konusu masalı, “alınanlar” olur kaygısıyla kitaba koymaktan çekinmişti. Sonraki on yıl ve bir sonraki on yıl boyunca da Sabahattin Ali kitapları art arda baskılar yapıp öyle sular seller gibi satmadı. Nedenlerine ilişkin öncelik ve sonralık dizilimi değişken birçok şey söylenebilir ama buna ilişkin değerlendirme bu söyleşinin sınırlarını aşar sanırım.

► Siz Ayrıntı Yayınevi olarak nasıl bir Sabahattin Ali yayıncılığı yapacaksınız?

“Çok satan” bir Sabahattin Ali yayıncılığı yapmayacağız. Seçmece yok. Sabahattin Ali’nin edebi ve politik hatırasına yakışır bir “külliyat” yayıncılığı yapacağız. Sırasıyla onun tüm eserlerini yayımlamayı düşünüyoruz. Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf, Değirmen ve Kağnı-Ses adlı eserleriyle başlıyoruz. Önümüzdeki aylarda da diğer kitaplarıyla devam edeceğiz. Ayrıca bizim açımızdan Sabahattin Ali yayıncılığı, eksik bir halkanın tamamlanması anlamına geliyor. Sabahattin Ali külliyatıyla birlikte, onun roman kahramanı Raif Efendi üzerinden Kürk Mantolu Madonna’da, Maria Puder’in otoportresine bakarken Aşk-ı Memnu’nun “Nihal”ine benzeterek atıfta bulunduğu Halid Ziya Uşaklıgil’leri, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ları yayımladığımız “Tükçe Klasikler” dizimizi bütünlemiş olacağız.

KİTAPLARI ÖZGÜN METİN ÜZERİNDEN ÇALIŞTIK

► Yayıma hazırlarken nasıl bir yöntem izlediniz? Nihayetinde 1930’lu ‘40’lı yıllarda yayımlanmış eserlerden söz ediyoruz. Dilde bir sadeleştirmeye gittiniz mi?

Öncelikle Sabahattin Ali’nin hakkını teslim edelim. Öncü yazarımızın gerek romanlarında gerek öykülerinde bugün de rahatlıkla anlayabileceğimiz arı, duru, tertemiz bir Türkçe kullanmasının işimizi kolaylaştırdığını söylemeliyiz. Bununla birlikte, kitaplar yeniden basıma hazırlanırken, eserlerin yazıldığı dönemle günümüz Türkçesi arasındaki farklılıkları dikkate alarak kimi sözcükleri şimdiki kullanıma uygun biçimde düzelttik. Söz konusu düzeltiler dışında özgün metinlere herhangi bir müdahalede bulunmadık, az sayıda da olsa artık gündelik dilde bir karşılığı olmayan eskimiş sözcükler içinse ilgili sayfa altlarına açıklayıcı dipnot girilmesiyle yetindik.

Bu arada bir ayrıntı ama söylemekte fayda var: Tüm kitapları ilk elden, ilk yayımlandığı özgün metin üzerinden çalıştık. Kuyucaklı Yusuf özelinde yazarın sağlığında ikinci baskısı yapıldığı için kıyaslamalı okumaya tabi tuttuk. Sabahattin Ali’nin ikinci baskıda, metnin bazı yerlerinde, hem tek tek sözcükler özelinde hem de cümle bütünlüğünde düzeltme ve “Türkçeleştirme”ye gittiğini gördük. Yazarın neyi niçin düzelttiğini görmenin, bunun yaşayan ve gelişen genç bir dille olan ilgisini anbean saptamanın ilginç ve heyecan verici bir serüven olduğunu ayrıca belirtmeliyiz.

Levent Turhan Gümüş

► Ek olarak, “başka” desek, başka ne yaptınız?

Tabii, kuş konduracak halimiz yok, her bir eserin kendisi ortada, yeniden yazacak halimiz de yok. Eserlerin kendisini aslına uygun bir şekilde hakkını vererek yayımlamanın yanı sıra, ilgili eserin kendi hikayesini, yazarın yazı hayatı içindeki yerine de göndermede bulunarak aktarmaya çalıştık. Sabahattin Ali’nin edebiyatıyla politik kimliği arasındaki ilişkiye ve dolayısıyla onun siyasi sürek avı olarak nitelenebilecek bir sürecin sonunda öldürüldüğüne değin “hatırlatma”da bulunduk. Ve değerli yazar ve eleştirmenlerin Sabahattin Ali’nin öykücü ve romancılığına ilişkin yapmış oldukları değerlendirmelere kitaplarda yer verdik. Romanla ilgili değerlendirmeyi Ömer Türkeş, öykücülüğüyle ilgili değerlendirmeyi ise Behçet Çelik yaptı.

***

‘Teşekkürler Sabahattin Ali’

► Sizden önce Sabahattin Ali yayıncılığı yapmış olanlara ilişkin diyeceğiniz bir şey var mı?

Sabahattin Ali, halk deyişlerini severdi: “Kim var imiş biz burada yoğ iken” deyip bir tür nöbet değişimiyle onu bugüne taşıyan yayınevlerine, kızı Filiz Ali’ye, emek vermiş araştırmacı ve yazarlara teşekkürlerimizi sunacağız elbette ama esas teşekkür Sabahattin Ali’ye: Teşekkürler Sabahattin Ali… Bu toprakları, bu toprakların insanlarını, içinde sayısız hayatlar barındıran benzersiz bir dille anlatan öykülerin, romanların ve “görecek günlere” inancımızı tazeleyen şiirlerin için… Ve bize, edebiyatımıza, güzel dilimize kattığın incelikli, içten, cesur her şey için…