Birileri daha fazla kâr için işçiyi sömürürken, bu sistemin bekçileri de onları koruyup kolluyor. O birileri, işçiyi ölüme yolluyor. Koruyup kollayanlar önce feveran ediyor,  acılar unutulunca eski sistem aynen devam ediyor

Organize suç örgütü ve Soma

ÖZGÜR ÖZEL*

Soma’da son günlerde yeni bir acı daha yaşanıyor. Soma’da bu kazanın olduğu yerde çalışan maden işçilerinden 2.831 tanesi, devrin başbakanının, bakanların verdiği sözlere rağmen bir SMS ile işlerinden oldular. Oysa 22 Mayıs günü facianın hemen ertesinde, Ankara’ya o ocakta çalışan madencilerin arkadaşları çağrılmış, bakanlarla görüşmüş, bizzat Recep Tayyip Erdoğan’dan da çeşitli sözler almışlardı. O günden sonra sıkça bu sözleri gündeme getirdik. Ancak aradan 1 ay geçtikten sonra, birileri yavaş yavaş sözlerini unutmaya başladı. Bu sefer Ankara’ya gelen işçi temsilcileri, verilen bu sözleri, tek tek kaleme alarak dilekçelerini imzaladılar ve bizlere ulaştırdılar. Ben de 19 Haziran günü, torba yasa görüşmeleri devam ederken Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı’ndan başlayarak tüm Komisyon üyelerine bu dilekçeyi teslim ettim.
Sonra? Sonrası şu: hani Soma diye başlayan ama içinde Soma’dan başka her şey olan torba yasa vardı ya, işte o yasada dahi bu sözlerin çoğu tutulmadı. Bir iki tanesi yarım yamalak, sırf göstermelik olsun diye yerine getirildi ama hâlâ o sözler tutulmayı bekliyordu. Bekliyordu ki, bir anda 30 Kasım akşamı bir SMS ile Soma kömürlerinde çalışan 2800’den fazla işçi işten çıkartıldığını öğrendi. Oysa 19 Haziran’da işçilerin Meclis’e sundukları dilekçede devlet büyükleri onlara bakın hangi sözü vermişti:
“Kimseye bu süre içerisinde çıkış verilmeyecektir.”
İşte bu söze rağmen işçiler Soma AŞ tarafından kapının önüne kondular. Aslında 2.831 kişi durduk yerde işsiz kalmadı. Enerji politikaları yüzünden, rodövans sistemi yüzünden, özelleştirme politikaları yüzünden bu işçiler işsiz kaldılar. Bu işçiler işsiz kaldı ama sadece bu işçilerin çocuklarını, ailelerini de açlığa mahkûm etmediler. Soma’dan Kırkağaç’a İzmir’in Kınık’ından, Balıkesir’in Savaştepesi’ne kadar bütün bir bölge açlığa mahkûm edildi.


Soma’nın çaresizliği...
Peki neden? Soma’nın çaresizliği nerede başlıyor ve bunun çözüm ne?
Bugüne kadar Soma’ya kömürden başka hiçbir alternatif sunulmadı. Zaten,  Soma havzasında maden işçileri var ağırlıklı olarak. Bu işçiler de daha önce tarımda istihdam edilen köylüler. Tarımın çöküşü; denetimsiz, güvenliksiz ve güvencesiz madenlerde köylülerin çalıştırılmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca, özellikle gençler maden ocaklarını tarım yapmak yerine sabit bir geliri ve güvencesi olan iş kapısı olarak görüyor.  
Son 10 yılda bitirilen tarım ve hayvancılık nedeniyle Somalılar adeta madene mecbur bırakılmış durumda. Soma’da tütün üretimi bitirildi, tarımsal faaliyetler durdu, vatandaş da başka geçim kaynağı olmadığı için, madene iniyor.
Peki, sorun nerede? Soma’ya maden dışında yatırım yapılmamasında mı? Ya da ister tarımda ister madende çalışsınlar, işçinin canının hiçbir yerde 5 kuruş değerinin olmamasında mı? Her ikisi de aslında. Somalının başka alternatifi yok. Somalı madene inmezse ne ile geçinecek? Madene inerse ölmekten başka seçeneği var mı? Hayır! Peki, madenci haklarını ararsa, mesela Soma’nın meydanında yürüyüp de eylem yaparsa, işsizlikten başka adresi var mı? Hayır, yok! İşçi, ne yana dönse, kapana kıstırıldığını çok iyi biliyor. İşte bu yüzden düzene itirazını cılız sesle yapıyor. İşte bu yüzden 301 arkadaşının öldüğü o ocağa, ayakları geri geri gitse de inmek zorunda kalıyor. İşte bu yüzden çaresiz ve işte bu yüzden umutsuz!


Patron paçayı sıyıramayacaktı, ama...
İşçi bu çaresizlik içindeyken, 301 canımızın öldüğü ocağın patronu ne yapıyor?
Birileri daha fazla kâr için işçiyi sömürürken, bu sistemin bekçileri de onları koruyup kolluyor. Sonra o birileri, işçiyi ölüme yolluyor. Koruyup kollayanlar önce feveran ediyor, sonra acılar unutulunca eski sistem aynen devam ediyor. Yani hani o havuzcuların ballandıra ballandıra attıkları “Patron paçayı sıyıramayacak” manşeti var ya... İşte o manşetlerin hepsi şimdi unutulup gitti. Patron dışarıda, paçayı da sıyırdı, yatırımlarına da devam ediyor. Hatta bir ara madencilere işsizlik tehdidi de savurarak çalışmayacak haldeki ocağını açtırdı, bir gece yarısı müfettişler geldi ve oluru verdiler. Kim bilir Faruk Çelik’in dediği şu ricacılar Soma’da Alp Gürkan için de ne diller dökmüştür!
Kendi hakkı için ilk kez yürüyen işçinin, sonra tekrar patronun menfaati için yürütülmeye çalışma cüretini de, insanların açlıkla ve yoklukla tehdidini/  “terbiyesi” sürecini sadece yaşayarak anlayabiliriz. Ama nihayetinde, tüm bu olanların bugün bir tek çıktısı var, aileleri ile birlikte binlerce insan yoksulluk tehdidi altında. Kredi borçları, faizleri, ölüm acısı derken şimdi de işsizlik!
Ama bu oyunların, hele hele işçiyi öne sürerek devam eden bu oyunların sürdürülebilir olmadığını da artık herkes biliyor. Çünkü Soma’da 13 Mayıs günü çark kırıldı.
Evet, Soma’da yer altında da yer üstünde de çile devam ediyor. Somalı; ya madene, ya ölüme ya da işsizliğe mahkûm edildi. Ama bizler bunu kabul etmiyoruz. Bir üçüncü yolun, başka bir çözümün mutlaka var olduğunu görüyor ve biliyoruz. Bu anlamda orada işsiz kalan madencilerimizin bu sorununa bir çözüm önerimiz de var.
Öncelikle rodövans sisteminin kaldırılması gerektiğini her fırsatta dile getirdik. Bu olmazsa, sorun kökten çözülmeyecek bunu biliyoruz. Şöyle bir tartışma var madenlerle ilgili. CHP’nin bu konudaki resmi söylemi ne? CHP bu sözleşmelerin tamamen kaldırılmasından yana. Peki madenler kamulaştırılacak mı? Bunun cevabı da şu: özelleştirmesi olmayan bir şeyin kamulaştırması olmaz. Anayasa’nın 168’inci maddesine göre madenler zaten kamunun. Bu yüzden Anayasa’nın, kanunların arkasından dolanan bu sözleşmelerin kaldırılmasını ve işçilerimizin kamu çalışanı olmasını savunuyoruz. Biz bu görüşümüzü her yerde anlatıyoruz. Bununla ilgili Genel Başkanımızın talimatı üzerine, Grup Başkanvekilimiz Akif Hamzaçebi’nin imzasıyla 28 Kasım tarihinde bir kanun teklifi de verdik. Bu iş güvenliği paketi 47 madde ile bu alanda ilk elden yapılması gerekenleri düzenleyen bir teklif.
Ancak ilk elden şimdi orada açıkta kalan işçilerimiz için acil bir çözüme de ihtiyacımız var. Çünkü Soma’da yaşanan herhangi bir işsizlik vakası değil! Soma’da sistemik bir sorun yaşanıyor. Soma’da 13 Mayıs’tan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Nasıl ki, 13 Mayıs günü Türkiye’nin işçi sınıfının en büyük cinayeti yaşandı orada. Şimdi de işçi sınıfının en haklı mücadelesi buradan başlamalı. Yavaş yavaş, ama mümkün!
İşçilerimizi mahkûm olduklarını sandıkları bu sarmaldan başkaca alternatifleri olduğuna inandırabilmeliyiz şimdi. Onlar, sadece Soma kömürlerinde ya da hemen yanı başındaki bir başka özel ocakta çalışarak, bu düzeni sürdürebileceklerini öğrenmişler. Ama şimdi yeni bir akılla ve daha gür bir sesle onurlu bir hayat için olması gerekeni talep etmek boynumuzun borcu.
Bütün dünyada olan “Uygulama Maden Ocağı” diye bir şey var, gerçek bir maden ocağı. Biz, diyoruz ki, Türkiye Kömür İşletmeleri ruhsatını alsın ve Soma’da TKİ’ye ait bir kömür ocağı açılsın. O madene de 2.831 tane işçimizi sendikalı kamu işçisi olarak işbaşı yaptıralım. Maden çalışsın, para kazansın, evlere ekmek gitsin ama ocak sadece buna hizmet etmesin. Aynı zamanda, bu ocak, 4 Aralık’ta, yıllar sonra imzalayabildiğimiz, ILO standartlarını hayata geçirdiklerini gösteren, mevzuata tam uygun, tam iş güvenliği sağlanmış örnek bir maden ocağı olsun.  Maden mühendisleri gelsin orada eğitim alsın. Maden teknikerleri mezun olmadan önce orada eğitim alsın. Teorik eğitimlerini tamamlayan maden işçileri pratik eğitimlerini elli saat, seksen saat, ne ise gelsinler bu ocakta yapsınlar.


Muhalefet şerhini halktan sakladılar
Bu tez elden yapılması gereken, Soma için, 13 Mayıs gibi büyük bir faciayı yaşamış bir bölge için temel çözümlerimizden birisi. Şimdi, verilen sözlerin yerine gelmesi için, adresini de gösterdiğimiz bu çözüm için hükümetten adım bekliyoruz. Bu önerimizi Soma Komisyonu raporuna yazdığımız muhalefet şerhimizde de söyledik.
Bunun dışında çok sayıda önerimiz var. 21 Mayıs’tan bu yana çalışan Soma Araştırma Komisyonu geçtiğimiz günlerde görev süresini tamamladı. Komisyon bir rapor yazdı. Bizler de bu raporda olmayanları ve gerçek sorumluları tespit ettiğimiz, 10 bölümden ve 230 sayfan oluşan bir muhalefet şerhi yazdık. Tek tek sorunları ve çözümleri sıraladık.  33 maddelik önerilerimizden bazılarını sıralayacak olursak;
•Derhal, tüm sektör bileşenlerinin katılımı ile ulusal düzeyde acil durum ve eylem planı hazırlanmalı,
•Taşeron sistemine son verilmeli,
•Sendikasızlaştırma ile mücadele edilmeli,
•Madenlerde, anayasal güvencenin arkasından dolaşan büyük muvazaadan kurtarılarak rodövans sistemi kaldırılmalıdır.
•Risk haritaları acilen çıkartılmalı.
•Çalışma yaşamını iş sağlığı ve güvenliği açısından düzenlemek ve denetlemek üzere, idari ve mali özerkliğe sahip işçi, işveren, Devlet ve meslek odaları temsilcilerinden oluşan bağımsız bir “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Kurumu” kurulmalı,
•Bu kurul tavsiyeden daha çok yaptırım gücü sahip bir kurum olarak düzenlenmeli,
•Denetim zafiyetinin önüne geçilmeli teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanlarının ücretleri doğrudan işveren tarafından değil, Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Kurumu bünyesinde oluşturulacak fondan karşılanmalı, işveren ile aralarındaki amir-memur bağı koparılmalı vb...
Ancak yazdığımız bu muhalefet şerhinin en önemli yanı ise Soma Komisyonu’nun bulamadığı sorumluları bu şerhte bulabilecek olmanız. Soma Komisyonu, 4 Aralık günü raporunu basınla paylaştı. Oysa o rapora bizlerin ek görüşü yani bir muhalefet şerhi de vardı ve bu şerhi Komisyon Başkanlığına teslim etmek için süremiz varken, muhalefet şerhinden de çekindikleri için, hazırladığımız metni beklemeden raporu açıkladılar. Oysa muhalefet şerhleri, Komisyon raporlarının ayrılmaz parçası, mütemmim cüzüdürler.  Ayrıca bu rapor açıklandıktan sonra, tüm basın şunu söyledi: “Araştırma Komisyonu sorumluları bulamadı.” İşte o sorumluları Cumhuriyet Halk Partisi’nin muhalefet şerhinde bulabileceksiniz.
Orada dedik ki;
•Türkiye’nin enerji politikasındaki açmazlarından,
•Uluslararası enerji ihalelerinde ülkemizin büyük miktarlarda kamu zararına uğratılmasından,
•Türkiye’de anayasal güvence altındaki kamuya ait maden rezervlerinin siyasi ve ekonomik bir rant alanına dönüştürülüp dağıtımı ve yönetiminden,
•Bu rant alanının tanımı ve tasnifi için Anayasa ve kanunların arkasından dolanarak yapılan muvazaalı sözleşmelerden,
•Dünyanın en riskli işi olan madenciliği, meslek odalarının ve üniversitelerin bilimsel uyarılarına kulak tıkayarak ve iş güvenliğini hiçe sayarak sadece kâr odaklı gören sistemden,
•Madenlerdeki denetim zafiyetinden,
•İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki büyük ihmallerden,
•En temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma düzeni ve ortamından,
•Madenlerin ruhsatlandırılmasında nihai karar verici dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bakanları Taner Yıldız ve Faruk Çelik ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.


Suç örgütünün lideri saraydada otursa hesap verecek
Tüm bunların ötesinde, Soma için, ölen madencilerimiz, hayatta kalan işçilerimiz, yetim kalan evlatlar için adalet arayışımız devam edecek.  Şimdi kamu görevlilerini aklayan iddianamesi ile Soma davası, bir gün mutlaka Yüce Divan’a gelecek. İşte ancak o gün Somaların, Ermeneklerin gerçek sorumluları hesap verecek.
Şunu çok iyi biliyoruz ki;
Bütün organize suç örgütleri tepeden aşağıya doğru yönetilir ama aşağıdan yukarıya doğru çökertilir. Bugün eğer Bakanlar müfettişlere soruşturma izni vermiyorlarsa, adalet yolunda en önemli kavşaklardan birinde adaletin karşısına önce kendilerinin sonra da o organize suç örgütünün en tepesindeki ismin çıkacağını çok iyi bildikleri için vermiyorlar.
Ama kimse unutmasın;
İster bu suç örgütünün lideri bir gecekonduda saklanıyor olsun isterse inşa ettiği bir kaçak sarayda sefa sürsün, adaletin elinden de kurtulamayacaktır!

* CHP Manisa Milletvekili
TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi