Temel şirin bir Karadeniz ilçesinde çay ocağı açmış. Komşusu Dursun da işsiz. Ne yapsın, almış onu da yanına.. Lakin Dursun’da bir tuhaflık var. Temel ne derse sanki inadına tersini yapmakta. Gün geçtikçe işler sarpa sarar, ortalık karışır. Temel ile Dursun arasındaki bu sorun o hale gelir ki düğüm olur kitlenir. Sonunda mahkemelik olurlar. Dava günü gelir çatar.

Mahkemede hakim Temel’e sorar;
 
- “ Nedir şikayetin?”

- “ Hakim Bey, ha bu Dursundan şikayetçiyim, o salağın biridir da.”

Hakim
 
;-“ Peki, kanıtlayabilir misin?”

Temel Dursun’a döner;
 
-“ Ula Dursun, git bak bakalım ben dükkanda mıyım?”

Dursun koşarak dışarı çıkar. Bunun üzerine hakim Temel’e döner;
 
-“ Gerçekten salakmış, şurada telefon dururken koşarak bakmaya gitti.”

Çoğu zaman fıkralar gerçek hayatla şu yada bu şekilde örtüşürler. Gerçek hayatta herkesin gördüğünü kimileri görmez, ya da görmek istemez. Örneğin Hrant Dink davasında “örgüt”ü hemen hemen her kes gördüğü halde kimi karar vericiler görmediler, yada görmezden geldiler.

Sadece Dink davası mı?

Şu ömrü yokuşlular coğrafyasında ne örgütler var ki girmedik göz bırakmadıkları halde görünmez olmayı sürdürüyorlar.

Kendi yaptığı Anayasa’yı bile argo deyimle iplemeyen yani bir zamanlar köylünün dediği gibi “Anayasayı tangır tungur” eden bir yapı örgüt kapsamına girmez mi? İşte o örgüt, 12 Eylül Anayasası (2010) ile ‘ileri demokrasi’ye geçerken özellikle çalışma yaşamına ilişkin yasaları  onyedi aydır çıkartmadı. Ve öyle bir yasa taslağı hazırladı ki mevcur Anayasa’dan da geri koşulları dayatmakta. Örneğin yerel yönetimlerde bırakın toplu sözleşmelerin önünü açmayı tam tersine önünü tıkadı. Kıdem tazminatında ısrarını ise sürdürmekte.

Okullarda bir yandan Mina Urgan’ın kitabını öneren öğretmene soruşturma açılırken diğer yandan ‘akıllı tahta’ girişimleri ‘FATİH Projeleri’ gibi kocaman kocaman laflar ediliyor. Akılsız kafanın  önüne akıllı tahta koysan ne yazar koymasan ne yazar?
 
Gerici eğitimde ileri teknoloji lafları çelişkisi gündemdeyken, örgüt içi kavgalarda zaman zaman kendini gösteriyor. Örgütün Birleşik Devletler kanadı yeni bir sendika kurar mı?

Kurarsa NED’ten yardım alır mı? Chavez’e karşı darbe düzenleyen NED yöneticileri hangi Ergenkondan yargılanır? Bu türden sorular çok mu saçma? Fasulyaden hukukun, o,,ruktan terazisi olduğu bir ortamda saçma diye bir şey olamaz değil mi?

Bu ‘görünmez’ örgüt, bu ‘meşru’ örgüt, İsa Altsoy, Edip Gümüş, Cemal Tutar’a İran kapılarını açarken, başta Ahmet Şık olmak üzere Zeynep Kuray, Ömer Çelik gibi yüzlerce yazar, çizer, muhabir ve  öğrenciyi içeride tutmakta ısrar eder.          

Hani bir laf vardır Anadolu’da; “köpek köpeği ısırmaz” diye. Görülen o ki benzeri bir şekilde örgütte örgütü ısırmıyor işte; MIT Dosyaları, Susurluk dosyaları ve benzerleri tüm açıklığı ile ortaya dökülmüşken bu dosyalarda isimleri geçen doksanlı yıllarda devletin çeşitli kademelerinde görev yapan failler hala ortalarda dolaşmakta ve örgüt bağlantıları ayan beyanken,  herhalde kirli çamaşır fobisinden olsa gerek kimse kimsenin üstüne gitmez. Yani birbirlerini görünmez kılarlar akıllarınca.

Daha sayfalarca zahiri örgüt örneği ve fiilleri sıralanabilir..

Ve bütün bu sayfalar dolusu örneğin yanında inanın Temel’in dava hakimi son derece masum kalır. Onun saflığı gerçek saflıktır çünkü…