Hollywood’daki grev büyürken ülkedeki sinemacılara kulak verdik. Koşullar gereği grevin kaçınılmaz olduğunu söyleyen sektör temsilcileri “piyasa koşulları”nın örgütlenmeye engel olduğunu söylüyor.

Örgütsüzlük grevi engelliyor
Fotoğraf: Depo Photos

Emrah KOLUKISA

Tüfek icat oldu mertlik bozuldu derler. Hollywood’da şu sıralar süren büyük çaplı oyuncu ve senarist grevi de biraz bu deyişi getiriyor akla. Stream servisleri ve yapay zekanın icadıyla oyuncuların ve senaristlerin hak edişleri ciddi manada sıkıntıya girdi ve bu iki kesimin dev Hollywood mekanizması tarafından sömürülüşü inanılmaz boyutlara ulaştı. Ve ardından grev başladı. Grevin dünyada yarattığı yankı akla Türkiye’deki sektörün ne durumda olduğu sorusunu da getirdi elbette. 

‘’Örgütlenme bilinci olmadan çok zor’’

Oyuncuların ne gibi sıkıntılar çektiğini ilk olarak Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (BİROY) Başkanı Renan Bilek’e sorduk. Bilek Türkiye’de benzer bir greve gidilmesinin mümkün olup olmadığına şöyle yanıt verdi: ‘’Teorik anlamda bir greve gidilmesi ve bu grevin sonuç getirmesi her zaman olasıdır tabi ki. Ancak bunun için, örgütlenme bilinci, dayanışma anlayışı, hukukun güvenilirliği gibi pratikte de bazı şartlar gerekiyor. Bunlar olmadan bırakın sonuç almayı, bir greve gidilmesinden söz etmek olsa olsa sadece bir sohbet konusu olabilir. Yani ülkemizin sanatçılarını, ülke genelinin tepki ve reflekslerinden bağımsız bir şekilde görmeye çalışmak pek de anlamlı olmaz diye düşünüyorum.’’

* Özellikle dijital platformlar artık tam anlamıyla global bir piyasada iş yapıyor. Hollywood’daki bir kazanım bizde emsal gösterilemez mi?

Neden gösterilmesin? Tabi ki gösterilir. Zaten bu şekilde görüşme masasına getireceğimiz bazı konular var. Global sermayenin tüm dünyadaki çalışma sistemini ülkemizde sömürü ve suistimale açık farklılıklarla uygulaması kabul edebileceğimiz bir durum değil. Üretim sürecinin, evrensel kazanımlara ve çağdaş normlara uygun bir şekilde yürümesinin, hepimizin ortak dileği olduğu kanaatindeyim.

* Meslek örgütlenmesi neden bu kadar zor oluyor Türkiye’de?

Sanırım bu soruyu sosyologların cevaplaması daha doğru olacak. Zira yanıtını bilsek, gerekli değişiklikler ve önlemlerle sorunu çözerdik :).. Ama genel olarak bizim sektör için bana kalırsa başat 3 nokta var:

1) Büyük bir heyecanla başlasa da zaman içerisinde hep aynı insanlar çevresinde devam eden çalışmalardan uzaklaşılmasıyla, genele yayılamama,

2) İşimizin egosantrik yapısından kaynaklı olarak, mesleki bilinçten uzak, “star” modellemesi içerisindeki kimi meslektaşlarımızın, 90’lı yılların popçuları gibi bireysel tavırlar içerisinde olması,

3/ Ülkenin ekonomik şartları nedeniyle iş kaybetme ya da iş bulamama baskısı hatta ‘mobbing’ine direnememe.

Ama bizde önemli bir gelişme var örgütlenme konusunda. Yurt dışından toplayıp üyelerimize dağıttığımız telifler nedeniyle son iki yılda 12 senede eriştiğimiz üye sayısı kadar yeni üye kazandık. Yani 2 sene içerisinde 12 senelik sayımızı ikiye katladık.


* Bir meslek birliğinin başkanı olarak, oyuncuların en acil çözümlenmesi gereken sorunu nedir?

Bu soruya “hangi oyuncu?” diyerek çeşitli kategorilere ayırabiliriz. Zira tiyatro oyuncularının ayrı, sinemada ayrı dizi sektöründe ayrı sıkıntılar var. Hele tiyatroda ödenekli ve özel tiyatro oyuncuları için de aynı zamanda oyuncu da olan yapımcı ya da yöneticileri için de ciddi sıkıntılar var. Var oğlu var. Ama Meslek Birliği başkanlığı üzerinden cevaplamak gerekirse tartışmasız temel sorunlardan birkaçı için, çalışma saatlerinin düzensizliği ve acımasızlığı, sektördeki paydaşların paylaşmayı bilmeyip sadece kendi kârlarına odaklanmaları ve bu bağlamda sektörü ciddi sıkıntıya sokmaları, aynı şekilde alternatif bir mecra olan dijital platformlara, abartı bir tavırla “kurtarıcı” gibi sarılıp sektörün ve yatırımların tehlikeye atılması, kanunlara rağmen hâlâ telif haklarının ödenmemesi için çabalayan yayıncı kuruluşları sayabiliriz.

"İşçi statüsünde olmamız lazım’’

SAG / AFTRA’nın da dahil olduğu FIA’nın yönetim kurulunda olan Oyuncular Sendikası’nın Yönetim Kurulu Üyesi Ece Dizdar da oyuncunun kanuni haklarının yetersizliğinden dem vuruyor ve Hollywood gibi bir sektörde çalışan bir oyuncuyla bizdeki bir oyuncunun farklarını şöyle anlatıyor: 

"Türkiye’deki oyuncular her şeyden önce işçi statüsünde değil, en önemli fark bu aslında. Dolayısıyla bizim grev hakkımız, tazminatımız, hak edişimiz gibi şeylerimiz yok. Toplu sözleşme de yapamıyoruz mesela. Buna ek olarak şunu da söyleyebilirim, Hollywood’daki oyuncuların çok büyük bir kısmı sendikalı, bizde böyle değil. Telif hakları meselesinde çok ilerideler Amerika’da, bizde hiç olmayan bazı hak tanımları var. Aslında bunun temelinde Amerika’da uzun yıllardır oturmuş bir endüstrinin olması yatıyor. O endüstriyi belirleyen çerçeve anlaşmalar var. Zaten bugün orada yaşanan sorun da o çerçeve anlaşmaların yenilenmesi sırasında oyuncuların taleplerine yapımcıların, özellikle büyük stüdyoların, Disney, Warner, Netflix ve Sony gibi büyük film ve TV içeriği üreticilerinin duyarsız kalmaları sonucu grev kaçınılmaz hale geldi. Oyuncuların talepleri görmezden gelişince anlaşma yenilenemedi orada ama mesela Türkiye’de bizim bir anlaşmamız bile yok. Zaten sendika olarak biz de en çok bu anlaşmaların, sektörü belirleyen kuralların getirilmesi konusunda mücadele veriyoruz.’’

* Yasal düzenleme konusu neden bu kadar zor peki?

Şöyle, aslında kanunda oyuncunun tanımı yapılmış, bağlı çalışan olarak ama kanunu sektörde uygulayan yok ve devlet de göz yumuyor; hepimiz göz yumuyoruz. Meselenin özü ekonomik tabii, yapımcıların lehine oluyor oyuncuların serbest çalışması, çünkü bağlı çalıştıkları takdirde sorumluluklarını üstlenecekler, mali olarak daha çok yükün altına girecekler, o yüzden de bu şekilde tercih ediyorlar. Başka ülkelerde işçi sınıfı olarak haklarını korumakla beraber, sigortalandırılmalarını ve ödedikleri vergi dilimini ona göre düzenliyorlar, sadece bu sektöre özgü bir işçilik statüsü çıkarıyorlar. Set çoğu zaman tehlikeli sınıf çalışma alanına girer. Ağır teçhizatın olduğu, elektrik kablo devrelerinin tehlikeli olduğu bir yer… Hollywood’da bir sette bir oyuncu fiziksel olarak yaralanırsa aynen bir işçi gibi onun tedavisini şirket üstleniyor, çalıştığı günlerin sigortasını da yine şirket ödüyor. Bizde oysa, diyelim benim sette yaralanırsam ben kendi sigortamdan ödüyorum tedavimi ve çalıştığım hiçbir günü de saydıramıyorum. Ben Bağ-Kur’luyum, kendi hesabıma çalışan biriyim ve gidip kendi sigortamı kendim ödüyorum. Oysa baktığın zaman ben bir işçiyim, söylenen zamanda söylenen yerde oluyorum, yemeğim yediriliyor vs. Hangi tanımla bakarsan bak işçiyim. Kısacası bizde de Avrupa ya da Amerika’da olduğu gibi oyuncunun statüsünün belirlenmesi ve vergi düzenlemesi yapılması gerekiyor. Çünkü starlar yani çok para kazanan oyuncular sektörün çok küçük bir bölümünü temsil ediyor. O yüzden temel hak kazanımları, geçimlerini oyunculuktan sağlayan düşük gelir düzeyindeki büyük çoğunluk için elzem. Başka bir ilginç nokta da çocuk oyuncuların işçi sayılması. Normalde çocuktan işçi olmaz ama bizim sektörde çalışan çocuk oyuncuların yaşları gereği kendi hesaplarına çalışamayacakları için kültür sanat alanında bir istisna tanımlanmış. Bunu tüm oyunculara yapmaları gerekiyor bizce. 

* Oyuncuların büyük kısmı örgütlü değil anladığım kadarıyla. Neden? Kanalların ya da yapımcıların bir baskısı mı var bu konuda?

Kanalların ya da yapımcıların baskısını görmedik ama tabii ki teşvik ettikleri de söylenemez. Örgütüsüzlük daha ziyade bizim oyuncularımızın Temel hak ve sorumlulukları konusunda bilinç ve bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. 

"Kanun bizi korumuyor’’

Elbette işin bir tarafında da senaristler var. Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Derneği (SenaristBir) Başkanı Yıldız Bilgin Bayazıt Türkiye’de de benzeri bir greve gidilmesi mümkün mü sorumuza şöyle yanıt veriyor: 

"Kültür endüstrisi, bütün dünyada bir değişim, dönüşüm yaşıyor. Ancak maalesef Türkiye henüz bu dönüşümün eşiğinde değil. Bunun sebeplerinden biri en önemlisi; Türkiye’deki sektör bileşenlerinden senarist, oyuncu ve set çalışanları ve diğer emek paydaşlarının çalışma şartlarının kanunlarla koruma altında olmaması. Bütün dünyada eser sahiplerinin en doğal hakkı olan telif hakları konusunda Türkiye’de henüz bir yasal düzenleme yapılmadı. Ki takdir edersiniz, bu haklara dair en alt sınır. Dünyanın 72 ülkesinde Türkiye dizileri yayınlanıyor. Ve dünyadaki bütün ülkelerde senaristlerimizin telif hakkı doğuyor. Ancak, bu hakları bile ilgili meslek birlikleri aracılığı ile alabilmemiz yıllar sürdü. Çünkü haklı olarak ülkemizde telif hakkı kanunu olmamasını sorguladılar. 
Yapımcı ve yayıncılarla eser sahipleri arasındaki süreçler de, bütçeler de haklar da adil değil. Bir yapımcının senaristle yaptığı sözleşmede telif hakkına dair bir ibare bulunmuyor. Senarist yazdığı işin bütçesini alıyor. Yapımcı onu Türkiye’de yayımlıyor. Sonra bir çok ülkeye yani defalarca satıyor. Ama senarist özel bir anlaşma yapmayı başaramamışsa yani büyük bir çoğunlukla bu satışların hiç birinden pay almıyor. Eğer anlaşma yapabilmişse bile, hakları kanunla korunmadığından yapımcıyı denetleyemiyor, takip edemiyor. Biz SenaristBir olarak her yıl iki kere taban fiyat yayınlıyoruz. Üyelerimizin belirlediğimiz hakkaniyetli fiyatların yüzde kaçını alabildiklerinin bir istatistiki çalışmasını yapmak çok isterim. Gördüğünüz gibi bu denli hayati ve doğal haklarımıza bile erişimimiz yok bizim. Senaristlerin sigortası, sağlık güvenceleri de yok. Yazmadığımız gün itibarıyla işsiziz. Bu yüzden zor ve hakkaniyetsiz şartları kabul etmek zorunda kalıyoruz. Bu yüzden yaratıcı ekip sektör tarafından sömürülülebiliyor. Bir başka örmek de; Devlet, kopyalama cihazlarından ‘özel kopyalama harcı’ altında bir vergi topluyor. Gerekli yönetmeliği bir açıklamada bulunmaksızın çıkarmayan Kültür ve Turizm Bakanlığı çok uzun yıllardır topladığı bu paraları hak sahiplerine dağıtmıyor. Netice itibariyle Senarist, yönetmen ve oyuncuların telif hakları yayıncılar tarafından hiçbir kanuni koruma altında olmadığından gasp ediliyor. TRT de bu sürece dahil. Ben size sormak isterim, bu şartlarda bizim greve gitmemiz, sizce mümkün mü?


* Meslek birliğiniz senaristlerin haklarını kazanmakta nasıl yaptırımlara sahip, ya da başka bir deyişle bu hakları kazanmak için nasıl çalışmalar yapılmalı?

SenaristBir olarak telif ve Fikri haklar konusunda bilgilendirmek, yurt dışı teliflerini onlar adına dünyadan toplamak, dağıtmak, takip etmek, Meslek Birliği avukatlarımızla hukuki destek vermek, örnek sözleşme çalışmaları yapmak paylaşmak ve tabii her konuda
dayanışmak yaptığımız çalışmalardan bazıları. Planladığımız ve üyelerimizle paylaştığımız projelerle dünya ile entegre olmak çalışmalarımız arasında. Telif yasası konusunda aktif çalışmalarımız sürüyor.

* Senaristlerin örgütlenmesi ile ilgili sıkıntılar yaşıyor musunuz?

Senaristlerin örgütlenmesi konusunda yaşadığımız sıkıntı her birimiz için korunaksız, son derece kaygan bir zeminde yaratıcı çalışmalarımızı sürdürüyor oluşumuz. Ne yasalar ne de henüz sektör diyemeyeceğimiz, sadece erk sahiplerinin sözlerinin hükmü olan “piyasa koşulları” örgütlenmenin önündeki en büyük engel. Ama onaylamadığımız piyasa koşullarını kurallı ve hakkaniyetli sektör yapısına döndürebileceğimize dair umutluyuz. Çünkü; bütün diziler, filmler bembeyaz bir sayfa biz senaristler tarafından yazılmaya başladığında bir anlam kazanır. Senaryo yoksa hiçbiri yoktur.