Orhan Gencebay: Evrim teorisi yapılan en mantıklı açıklama

Orhan Gencebay, lise son sınıf biyoloji dersinin müfredatından çıkarılan evrim teorisiyle ilgili olarak "Evrim teorisini bilim insanlarının hepsi kabul etmiyor ama son zamanlarda yapılan en mantıklı açıklama. %50’si kabul edilmemiş olsa bile diğer %50’si doğru. Dinozor çağından sonra, minicik bir organizmadan türeyerek bugüne gelinen noktada bu konu hakkında yapılan daha iyi bir açıklama yok" dedi.

Gazete Duvar'dan Seran Vreskala'ya konuşan Orhan Gencebay'ın açıklamaları şöyle:

Sanat siyaset yapar mı?

Sanat kesinlikle siyaset yapmaz. Sadece müzik sanatı ile ilgili değil, tüm sanat dalları için geçerli bu. Çünkü sanatın amacı iyilik, güzellik, sevgi, saygı, hoşgörü, paylaşmak, adalet ve var olanı sergilemektir. Doğanın natürel halini anlatmaktır. Yorum olarak da sanat iyinin ne olduğunu, mutluluğu önerir.

Sanat hiç kötülük yapmaz mı yani?

Elbette sanat kötülüğü de sergiler, sergiler ama tavsiye etmez. Bu da var diye kötülüğü işaret eder ama kesinlikle önermez. Çünkü dediğim gibi sanat güzelliktir, pozitiftir ve tek bir amaca hizmet eder, yaşama güzellik katmak ve daha da ileriye taşımak!

Siyaset sanatı kirletir mi peki?

Siyaset nedir, insana hizmet etmektir. Siyaseti iyi yapana saygı duyarım. İster ateist olsun, ister dini bütün, ister kapitalist, ister sosyalist, ister komünist olsun, işini iyi yapıyorsa, insana hizmet ediyorsa ben ona saygı duyarım. Dolayısıyla iyi siyaset de sanatı kirletmez, aksine yardımcı olur ve korur.

Mesela, müzik sanatının içinde az da olsa siyaset yok mudur?

Müzik sanatı iki şekilde yapılır; bir şan için, yani insan sesi için, bir de enstrüman için… Şanda diyalog vardır, dil vardır. Enstrümanda da notalar vardır. 7 tane nota nasıl siyaset yapabilir ki! Notaların siyaseti ne olabilir ki?

Sanatçının da siyasi görüşleri olabilir ama…

Siyaseti sanat değil, kişiler yapar. Sanatçı da kendi çapında bir siyasetçidir. Kendi görüşünü sanatını kullanarak ifade edebilir. Ama sanat masum olduğu için, siyaset için orada değildir, kendi amacı için oradadır. Sadece o anda aracı olarak kullanılmaktadır. Ama bu sanatın değil kişinin siyaset yaptığı anlamına gelir. Sanatın içine istediğiniz kadar siyaset katın, asla sanatın masumiyetini, güzelliğini bozamazsınız. Hangi siyasi görüşe dahil olursa olsun, eğer sanatçı sanatını güzellikle icra ediyorsa ben ona saygı duyarım. Siyaset de buna saygı duymalıdır.

Demokrasi de böyle bir şeydir zaten…

Elbette demokrasinin anlamı budur. Demokrasi ideal olan en ileri yaşam şeklidir ama aynı zamanda en büyük kurallar zinciridir. Oraya varabilmek için de ne olduğunu bilmemiz gerekir ama bilmek de kolay değildir. Her zaman eksiğimiz olacaktır.

Demokrasiyi iki kelimeyle anlatmaya kalksanız…

Özgürlük ve adalet… Ama bu ikisini yanyana getirmek öyle kolay değildir. Özgürlüğün ve adaletin ne olduğunu tam olarak biliyor muyuz acaba? Pirimiz Hazreti Mevlana der ki; ‘Adalet değerlerin yerine konmasıdır’. Yani aslında güzellik sembolüdür adalet. Hiçbir şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Mesela rejimlerle sistemleri de birbirine karıştırmamak lazım.

"İki kişi bir araya geldiğinde biri başkan olsun"

Bunu biraz açabilir miyiz?

Rejim ayrı bir şeydir, sistem ayrı bir şeydir. Siyasi görüşler birer sistem şekilleridir, rejimle alakası yoktur. Sistemler de insanlar tarafından sık sık değiştirilir. Baktığımızda en başta mutlakıyet vardı, zamanla değişti. Hangisi insanı daha mutlu edecekse ve becerebiliyorsak en iyisi odur derim. En büyük başarı mutluluktur, dolayısıyla sistemleri de mutluluğa hizmet olarak kullanmamız gerekir.

Peki, bu sistem rejime zarar verirse?

Bu sistemin ne olduğuna bağlı. Atamızın söylediği bir söz vardır; Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yani halkımız, milletimiz ne derse doğru olan odur. Güzel bir söz vardır, iki kişi biraraya geldiğinde biri başkan olsun denir. Bu astlık üstlük demek değil, bu dirlik ve birlik içindir ve bir kararın daha doğru olduğunu söylemek içindir. İki karar olursa birarada duramazlar ki!

‘Gelecek başkanların FETÖ gibi olmayacağı ne malum’ gibi görüşler de var… Ya diktatörlük edecek biri gelirse diye kuşkular var. Bu ülkede doğmuş olmak da gerekmiyor başkan olabilmek için mesela; bunlara ne diyorsunuz?

Ama vatandaş olması şart!

Vatandaş olması yetecek mi peki? Mesela Amerika’da başkan olabilmek için orada doğmuş olmak gerekiyor.

Hepsine ortak cevap vereyim; yanlış olan bir şey mutlaka geri döner ve doğrusu bulunur mutlaka. Bu yaşanıp öğrenilecektir. Bizler neler yaşayıp geldik bugünlere. Dediğim gibi başta mutlakiyet vardı, yani krallık ve imparatorluk vardı. Arkasından cumhuriyet kuruldu. Arkasından tek partili sistemle 50’lere kadar geldik. Çok partili sistemden sonra 60’ta ihtilal oldu. İhtilalde var olan bütün anayasa babayasa bir kenara atıldı ve yeni bir anayasa yazıldı. Sonra 71 muhtırası, sonra 80 darbesi derken denildi ki bu anayasa da değişmeli, halkın %92’i 82 anayasasına tamam dedi, can güvenliği gelecek diye…

Halkın yüzde 92’si buna tamam dedi, ama halk neyi ne kadar biliyordu sizce? Halkın yeteri kadar bilgilendirildiğini düşünüyor musunuz?

Keşke hepimiz yeteri kadar bilgilenebilsek! Geçenlerde bakan bir arkadaş geldi, akademisyen kendisi ve ‘akademinin rolü yüzde 10’ dedi… Bu bilgiye verilen değerin ölçüsüdür. Bilgisiz hiçbir şey olmaz. Demek ki yeteri kadar bilgiye sahip değiliz. Amaç insanları yeteri kadar bilgilendirebilmek için çalışmak olmalı.

Madem sanat siyaset yapmıyor, neden akil oldunuz o zaman? Siyaset yapmış olmadınız mı?

Bu bana göre siyasete girmek değildir, katiyen değildir hem de. O zaman bakan olan Beşir Atalay beni arayarak ‘biz bir akil heyet oluşturuyoruz, sizi de akil insan, kanaat önderi olarak seçtik. Ülkemiz, vatanımız için elinizi taşın altına koyar mısınız’ dedi. Ben de barış için, artık kan dökülmemesi adına kabul ettim. Yoksa siyasetle bugüne kadar hiç işim olmadı, olmaz da!

Cevap olarak ne demiştiniz?

‘Bunu sokaktan geçen bir insana sorsanız, kimse böyle bir göreve hayır demez ki! Vatanım, ülkem, insanım için yapılacak bir şey varsa bundan onur duyarım’ dedim. Atatürk’ümüz der ki, ‘Maksat vatansa gerisi teferruattır’. Ben üstüne bu sözü giymiş bir insanım.

Gerekirse canınızı verir misiniz?

Hiç düşünmeden. Bu vatan bize atalarımızdan kaldı, ona hizmet etmek bizim görevimiz.

Siyasette desteklemediğiniz bir durum var mı?

Mesela globalleşme, küreselleşme çok güzel bir kavramdı siyasette. Ne kadar başarılı olabilirdi, tartışılır. Amacı harikaydı aslında, herkes mutlu olsun diye uğraşıldı ama bu görünen yüzüymüş. Sonra bir baktık, arka yüzünde asimilasyon var. Asimilasyon da zarar veren bir durum çünkü kendi kültürünüzü koruyamaz duruma gelirsiniz. E, binlerce yıllık bir kültürü de yok edemezsiniz.

Bugüne kadar kimse sizin ne tuttuğunuz takımı ne de partiyi bildi. Herkese eşit uzaklıktaydınız. Akil döneme kadar… Akil insan olduğunuz için, 60 yıllık sanat hayatınızda hiç almadığınız yaraları aldınız. Ben sizin yapılan yorumlar ve gösterilen tepkiler karşısında ne kadar kahrolduğunuza şahit oldum. Nasıl iyileştirdiniz kendinizi?

Hoşgörü ile toparladım. Herkesi anlamaya çalıştım. Hoşgörüme sığındım diyelim. Siyasi görüşleri farklı olanlar bu durumu çok kullanmak istedi. Art niyetli insanlara tahammül edilemez ama bilmeyenler için aynı şeyi düşünmüyorum. Art niyetli insanlara da aynı karşılıkla yaklaşmayız, ikaz ederiz.

Yine gelse aynı teklif ve olacakları bilseniz, yine yapar mısınız?

Ülkem için yararı olacaksa, insanlık için yine yaparım. Her insanın bu ülkede yaşamaya hakkı vardır ve bu kutsal bir haktır.

Bu son zamanlarda sporcular, sanatçılar siyasi görüşleri konusunda birtakım açıklamalar yaptılar ve insanlar bunlara büyük tepkiler gösterdiler. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?

Siyasi olarak benim de bir fikrim tabii ki var ama hiçbir zaman fikrimin ne olduğunu kimseye söylememişimdir. Her duyarlı vatandaş gibi oyumu kullanırım ama hiçbir zaman kimseye oyumu buna attım ya da ona atalım dememişimdir. Kimseyi etkilemek istemem çünkü. Kendime ve sisteme saygımdan dolayı beni sevenleri hiç yönlendirmedim bugüne kadar. Herkesin özgürlüğüne saygı duymuşumdur. Benim özgürlük anlayışım bu!

Çok eleştiri alıyorsunuz bu son yıllarda, özellikle Cumhurbaşkanıyla olan yakınlığınız yüzünden.

Cumhurbaşkanımız benim 40 yıldır tanıdığım bir insan. Öncelikle ailesini çok iyi tanırım. 10 yıl evvel tanışmadık biz. Karakter olarak da çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir insan. Herşeyden evvel bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Devlet ve devleti yönetene saygı duyarım. Devlet büyükleriyle aram her zaman iyi olmuştur. Ama hepsiyle aynı görüşte olmam gerekmiyor. Elbette eleştiri yapılacaktır ama başkaları sevmiyor diye, eleştiri almayayım diye insanlardan uzak mı durayım? Son yıllarda müzik konusundaki gelişmeler onun sayesindedir. Telif hakları yasa çalışmaları sonlanmak üzere. Bu konuyu harekete geçiren Cumhurbaşkanımızın kendisidir. Yıllardır çözümlenememiş bir durumu sayesinde çözüyoruz. Kendisi bu konuya büyük bir hassasiyetle yaklaştı ve talimatlarını verdi. Kendisinin sayesinde ben hakkımı arıyorum ve sanatçılarımızın da korunmasını istiyorum. Sanatçıyı yaşatmak gerekir ki sanat yaşasın!

Siyasetten uzaklaşalım biraz. İnançlı bir insansınız ama astrofizikle, iklim bilimiyle, dünya tarihiyle, coğrafyayla, jeolojiyle, arkeolojiyle hatta deprem bilimiyle bile ilgileniyorsunuz. Herkes bilmiyor bu özelliğinizi… Astrofizikle ilgilenmeniz beni şaşırtıyor.

Astrofizik aslında herkesin ilgilenmesi gereken bir konu. Mesela bu bilimdeki en önemli soru ‘kainat nasıl oluştu’dur. Kimse bunun net cevabını daha verememiştir.

Big bang?

O aşılamayan bir teori hâlâ… İkna edici bir durumda tabii ama her zaman açık bir kapı bırakıyoruz.

Asıl inanan bir insan olarak bu konularla ilgilenmeniz beni şaşırtan… Hani Allah evreni yarattı, insan çamurdan oldu vs… Kainat, evrim teorisi ile inancı birbirleriyle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Ben de inanan birinin de bilimle bütünleşebileceğini söylemeye çalışıyorum. Araştırmadır bütün bunlar. İnançlı biri de araştırabilir, sorularına cevap arayabilir ve ben çok soru soran biriyim. Mesela evrim teorisini bilim insanlarının hepsi kabul etmiyor ama son zamanlarda yapılan en mantıklı açıklama. %50’si kabul edilmemiş olsa bile diğer %50’si doğru. Dinozor çağından sonra, minicik bir organizmadan türeyerek bugüne gelinen noktada bu konu hakkında yapılan daha iyi bir açıklama yok! Bak, sanattan siyasete oradan evrim teorisine geldik; herşey birbiriyle ilintili. (Gülüyor)

Peki, iklimbilimine olan ilginiz de bu şekilde mi başladı? İlintili olduğu için…

Ben bunu bir masaya benzetiyorum; bu masa bütün bir halde… Üstünde bu bahsettiklerimin hepsi duruyor ve aynı zeminde durdukları için hepsi birbiriyle ilintili… Bu masa taşıyor hepsini. Birini aldığın zaman, karşına diğeri çıkıyor. Onu aldığın zaman, başka bir şeye denk geliyorsun. A, burada da bu varmış dediğinde mecburen hepsiyle ilgilenmek zorunda kalıyorsun.

İnsan her şeyi öğrenebilir mi yahu!

(Gülüyor) Bütün bunların içine girince çıkman mümkün değil, hepsini öğrenebilmen de mümkün değil, yine de öğrenebildiğin kardır.

Türkiye’de müzik sustu diyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

Bunun birkaç sebebi var ama en önemli sebebi ülkede müziğin zor durumda olmasından… Üretim açısından… On binlerce sanatçımız aç ve sefil durumda. İnsan emeğinin karşılığını alamayınca, üretmeyi de durduruyor. Niye yıllardır telif hakları yasasını çıkarttırmak için uğraşıyorum?

Sizin tuzunuz kuru, niye bu konuda bu kadar yoruyorsunuz kendinizi?

Çünkü ben sanatçı için, müzik için uğraşıyorum burada. Albümü yapılamayan bir sürü sanatçımız var. Karşılığını alamadığı için başka meslek icra etmek zorunda kalan sanatçılarımız var. Geçen yıl bin civarında albüm yapıldı; bu albümlerde 10 bin eser var diyelim. Bunların yarısından fazlası eski eser ya da anonim. Yeni eser 3 yada 4 bin olsun. Bu üretim bitmiş demektir. Bu da ülkemizin can damarlarından biri kesilmiş demektir. Eğer durum böyle devam ederse bir nesil sonra müziğimiz asimilasyona uğrayacak ve kaybolacaktır.

Peki, nasıl geliştirilebilir müzik bu anlamda?

Batı müziği enstitümüz var ama Türk müziği enstitümüz yok. Niye? Kurulmamış. Niye? Birileri ya o bakış açısına sahip değildi ya da birileri bilerek kurdurmadı. Gelişmeyi engellemek ve kültürü yok etmek için… Köy enstitülerinin kapatılması da ayrı bir yürek yarası… Enstitüler çok önemlidir bir ülke için; bilimselliği getirme ve koruma yeridir. TRT mesela bir okul gibidir ama bir yayın yeridir. Onun bir enstitü gibi görev yapması mümkün değildir. Fakat kerhen böyle bir görünümde ve bunun böyle olmaması gerekiyor. Çünkü bilimsel değil!

Neden gelişmemizi engellemek istiyorlar sizce?

Şimdi ‘Atatürk’ün Uçakları’ diye bir kitap okuyorum. Müthiş bir kitap. Orada durum net bir şekilde anlatılıyor. Atamız uçak fabrikası kurdurmuş, biz daha o yıllarda uçak yapıyormuşuz ama bu durumu hazmedemeyen bazı güçler, siz yapmayın biz yaparız diye tek tek kapatmışlar bütün fabrikalarımızı. Uçak fabrikamız da buna dahil. Mesela, Aselsan’da 6 tane gencecik zehir gibi mühendis intihar etti. Kim bilir ne biliyorlardı ki sonları böyle oldu.

İntiharlar için tesadüf dediler gerçi.

Aynı şirketten 6 tane genç intihar edecek. Böyle bir şey olabilir mi? Yani demek istediğim o zaman bile gelişmemizi istemeyenler varsa, hala var. Oktay Sinanoğlu Yale Üniversitesi’nde kürsüsü olan dünyanın en genç profesörüydü, onun kitaplarında da anlatılır bunlar. Sinanoğlu demişti ki, bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsan önce dilini yok edeceksin.

Bu son zamanlarda Atatürk düşmanlığı çok artmadı mı sizce? Rize’deki heykelin kaldırılması vs.

Onu sonra düzelttiler. Atatürk’e kimse laf edemez. Atamızın değerini kimse düşüremez.

Dünyada geçmişten beğendiğiniz siyasetçi olarak kimler var?

Çok var. Mesela Martin Luther King var. Abraham Lincoln’e saygı duymamak mümkün değil! İnsanlığa hizmet eden herkesi beğeniyorum. Bizimkilerden ise Bilge Kağan, İstemi Han, Mete Han, Fatih Sultan Mehmet var beğendiklerim arasında. Yanlış tanınıyor çoğu. Bazıları diyor ki zulüm 1071’de başladı, bazılarına göre de 1453’de başladı… Bunların hepsi hikaye.

Zulüm 1923’te başladı diyenler de var.

Bazıları da böyle… İnsanın doğasında bunlar var. İşte tam da burada hoşgörüye sığınmak lazım. Önemli olan genele bakmak…

Artık okul müfredatında ders olarak okutulacaksınız. Bu sizin için ilginç bir yolculuk olmalı; bundan yıllar evvel yasaklı bir sanatçıyken şimdi müfredattasınız…

Kendi değerlerimizin de eğitimimizde yer alması adına bu çok önemli bir şey ve beni çok mutlu etti. Bizim Halk müziğimiz, Sanat müziğimiz var, Pop Rock müziklerimiz var, serbest çalışmalarımız var ve bunların hepsinin özünde bizler varız. Kendimiz varız. Bunların okulda öğretilmesi kadar doğal bir şey olamaz ki! Değerlerimizi, müziğimizi korumak için müfredat çok önemli… Müziği o kadar geride bırakmışız ki, müzik derslerine beden öğretmenleri giriyor. Bunu enstitülerle kuvvetlendirmek lazım. Daha 40’larda, TRT’nin T’si yokken, yani daha Türk Radyosu iken Türk müziği çalmak yasaklanmıştı. Böyle bir şey olabilir mi? Burası Türkiye, binlerce yıldan beri var olan değerler kendi radyomuzda yasaklanıyor. Bu korkunç bir şey.

Siz neden yasaklanmıştınız?

Bir; siyasetle, iki; algılama yeteneği olmamasıyla, üç; art niyetle ilgili bu… Başarıyı çekememekle, kıskançlıkla ilgili… Bana çamur atmak için arabeskçi dahil herşeyi söylediler. Müzik terminolojisinde arabesk diye bir şey yoktur. Eski Mısır’dan yayılan bir tanım o. Mimaride vardır. Klasik balede iki tane figürdür. Benim yaptığımın bununla hiç alakası yok. Ben özgün müzik yapıyorum.

Anarşist bir tarafınız da var galiba, zamanında size ‘Anarşist Orhan’ derlermiş!

Ben bugüne kadar olumsuzluğa hep tepki gösteren biri oldum. Daha iyiyi arayan, bulmaya çalışan ve ancak iyiyi öneren biriyim. Bütün sanatçılar da bunu yapmaya çalışır. Hangi dalda olursa olsun! Benim şarkılarımda da önce insan vardır.