Sonra bir şey oldu. Hep olur. Kadını tetikledi bir şey. Yaşadığı heyecan ve mutluluktan pişmanlık duyarak, sanki tüm bu oyunu bir sarhoşluk anında oynamışçasına ayıldı. Üçlü koltuğa bakamadı. Ya biliyorsa? Anlamışsa?

Orta yaş oyunu

Arzu Uçar

Olaylar, bir gün kadının kendi yüzüyle kötü bir ışıkta karşılaşmasıyla başladı. Kırışıklıklar, kaz ayakları, çizgiler, gözaltı torbaları ve morlukları bu hain ışığın izinde güvenle parladılar ve açık ettiler kendilerini gururla. Kadının yüreği cız etti. İçi acıyla dolarak salona gitti ve televizyona dönük üçlü koltuğa bakarak iç geçirdi. O da bunların farkında mı?

Bu farkındalık yoğun bir depresyon halini almadı neyse ki. Kadın ertesi gün kremler, maskeler ve kapatıcılarla eve döndü. Bir süre sonra ise tüm bu kozmetik harikalarından daha iyi bir şey buldu. Onu güzel bulan bir adam.

Adama ismiyle hitap etmemiz gereksiz olur, çünkü kadın bile adamın isminden ve yaptığı işten fazlasını bilmiyor. Böylesi daha gizemli. Yine de bazen merak ediyor kadın, ama oyunu bozmamak için merakını saklıyor. Oysa adam, kadının umursamaz tavırlarının arkasındaki merakı da, evinde bir üçlü koltuk bulundurduğunu da hissediyor. Ve hatta ilk sevişmelerinde oluşan bazı boşluklardan karşısındakinin bir anne olduğunu da. Ama susuyor adam. Konuştuğu zamanlarda ise hiçbir anlama gelmeyen şeyler söylüyor.

Adam bir süre sonra tüm merakına rağmen oyunu başarıyla sürdürdüğü ve kendi gizlerini de boşboğazlık edip ortalığa dökmediği için bir hediyeyle ödüllendirmek istiyor kadını. Paketi açtığında tuvalet masasının üzerinde çok zarif duracak bir aynayla karşılaşıyor kadın ve kötü görüntüler üşüşüyor beynine. Bu gözaltı torbalarını adam da görüyor mu? Ve sorun bu değilmiş gibi kafasını arkaya atıyor sonra: “Saçım başım dağılmış, hiç söylemiyorsun.”

“Bırak öyle kalsın” deyip kadını tutkuyla öpüyor adam. Hem de duvara yaslayarak. Kadının söylemediği her şeyi bilen bu mucize adamı kutluyor ve bu oyunda onun tarafını tutuyoruz.

Adam ve kadın oyunu başarıyla sürdürdüler bir süre. Hatta üçlü koltuk bile katıldı oyuna. Eline kumanda benzeri bir şey almış, televizyon ekranındaki zavallı Orkları öldürüyor. Ah… Bu koltukla ciddi konuşmalar yapmamız gerekecek.
Kadının adamla tanışmasına en mutlu olan da koltuk oldu. Kadın ne kadar pozitif, ne mutlu birine dönüşmüştü öyle. Bazı şeyler rayına oturuyor, insanlar olgunlaşıyordu. Bunları düşünüp gözleriyle bir futbol topunu takip etti.

Sonra bir şey oldu. Hep olur. Kadını tetikledi bir şey. Yaşadığı heyecan ve mutluluktan pişmanlık duyarak, sanki tüm bu oyunu bir sarhoşluk anında oynamışçasına ayıldı. Üçlü koltuğa bakamadı. Ya biliyorsa? Anlamışsa? “Ben aylardır iyi değilim, kafam gidip geliyor ara sıra. Ne yaptığımı bilmiyorum.” Üçlü koltuk bu durumu iş stresine bağlayınca kadın onun masumiyetini görüp pişmanlığını ve koltuğa olan sevgisini artırdı. Oynadığı bu oyunun ortaya çıkacağına ve yaşadığı hayattan koparılacağına dair kâbuslar büyüttü. Okuldan gelen yavrusuna sıkı sıkı sarıldı. Yarattığı dram içler acısıydı.
Sonra adama gitti. Oyunu bitirmek istediğini söyledi. Adam oyunda kalmalarının ruh sağlıkları açısından daha iyi olacağını söyledi ona. Kadın bu sözü bir bildiri gibi algıladı. Adam onu tehdit mi etmişti? Oyunu bitirirse gidip herkese söyleyecek miydi? Çok sinirlendi ve alnındaki kırışıklıklarla meydan okudu adama. Kapıdan çıkar çıkmaz pişman oldu. Ya gerçekten açık ederse? Geri dönüp gözyaşları içinde sevişti adamla. Kadın da, oyun da raydan çıktı böylece. Saçının başının dağılmasını, kaz ayaklarını ve adamın bunları görmesini hiç önemsemedi. Oyunun tadı kaçtı, kadının da.

İş başa düştü. Üçlü koltuk da kadının huzursuz hallerinden ve son zamanlarda kendisine yönelttiği yoğun ilgiden tedirgin ama onun eli kolu bağlı. Kumandaya, orta sehpaya, yerdeki halıya tutturulmuş bir yaşam. Hem zaten ne yapacağını bilemez ki. Böylece, adam oyun kurucu üniformasını bir kez daha giydi üstüne ve kadının kendisi hakkında işi ve ismi dışında bir şeyi daha bilmesine olanak sağlayacak ipucunu bulmasını sağladı. Kaybetmekten korkulanların kısa bir listesi de diyebiliriz buna: Anne baba ve çocuktan oluşan mutlu bir aile fotoğrafı.

Kadın bu yeni bilgi ışığında adama uzun uzun baktı. Evdeki üçlü koltuğa benzeyen taraflarını bulmaya çalıştı. Bulamadı. Modeller arasında bu ne derin farklılıktı. İçine bir bahar havası ve akşamüstü ışığı doldurdu. Rahatlıkla beraber hevesi de geldi kuruldu içine. Aynaya ilişti gözü. “Saçım başım dağılmış” dedi, “hiç söylemiyorsun.”

Oyun kaldığı yerden devam edebilirdi artık.